Tür: Romantik, Fantastik, Dram
Yayıncı: Netflix
Bölüm Sayısı: 16
Bölüm Süresi: 1 Saat
Dili - Ülkesi: Korece - Güney Kore
Oyuncular: Jo Bo Ah, Rowoon, Ha Jun, Yura, Kim Kwon, Park Gyeong Hye, Lee Ta-Ri, Kim Min Kyung

Destined with You Konusu
Destined with You dizisi, 300 yıl önce yasaklandığı için mühürlenmiş ve bir çiftin lanetlenmesine neden olan büyü kitabının yıllar sonra gün yüzüne çıkmasıyla yaşananları konu alıyor. 
Büyü kitabı günümüzde yaşayan Lee Hong-Jo'nun eline geçer. Hong-Jo bu kitaptaki bir büyüyü kendi için kullanmak ister. Fakat hesaba katmadığı bir şey yaşanır ve Jang Shin-Yu ile yakınlaşmaya başlarlar. Büyüler gerçekten işe yarıyor mu? 300 yıl öncesinde lanetlenen çiftin Lee Hong Jo ve Jang Shin Yu ile bağlantısı ne? Bu soruların cevabını ararken yaşananları izlediğimiz fantastik bir kdrama.

Destined with You Oyuncuları / Karakterleri

Jo Bo Ah, Lee Hong Jo karakterini canlandırmakta.
Lee Hong Jo, Onju Belediyesinde yeşil alanlarla ilgilenen bölümde(bizdeki çevre ve şehircilik bakanlığı gibi düşünebilirsiniz) çalışan bir kamu görevlisidir. Çok özverili bir çalışan, iş arkadaşları ve çevresindeki insanlar ile iyi anlaşan ve yardımsever bir karaktere sahip olan genç kadın tüm bunlara rağmen yalnızlıkla sınanır. 

Rowoon, Jang Shin-Yu karakterini canlandırmakta.
Jang Shin Yu, özel bir hukuk bürosunda çalışan yakışıklı, zeki ve başarılı bir avukattır. Ailesindeki genlerden aktarılarak gelen lanet gibi gördükleri bir hastalık sebebiyle zor zamanlar geçiren genç adam, çalıştığı hukuk bürosundan istifa ederek Onju Belediyesinde hukuk danışmanlığı yapmaya başlar. 

Ha Jun, Kwon Jae-Kyung karakterini canlandırmakta.
Jae-Kyung, Onju Belediyesinde Belediye Başkanına danışmanlık yapan bir avukattır. Hem yakışıklılığı hem de kişiliği ile kadın çalışanlar arasında popüler olan genç adam, hikayemizin ikinci erkeği. :)


Yorumum
Merhabalar ^^
Aylardır izlediğim diziler hakkında bir şeyler paylaşmadığımı fark ettim ve açığı kapatmamız gerektiğini düşünerek bu süreçte izlediğim dizilerden ilki olan Destined with You ile geldim. :)
Dizi hakkında düşüncelerimi paylaşacağım fakat Spoiler içeren ifadeler paylaşabileceğimi önden belirtmek isterim. ♥

Destined with You yayınlanmaya başladığı dönemde sıkça karşıma çıkan ve sevilen bir diziydi. Konusundan ziyade oyuncu kadrosuyla ilgimi çeken bir dizi. Çünkü Rowoon da Jo Bo Ah da sevdiğim oyuncular fakat güncel dizi takip edemediğim bir dönem olduğundan gecikmeli de olsa şimdi izlemiş oldum. :)
Rowoon ve Jo Bo Ah'ın uyumu çok çok iyiydi. İkisini çift olarak izlerken çok keyif aldım. ♥
Jo Bo Ah izlediğim her dizisinde oyunculuğuyla kendini biraz daha sevdirmeyi başarıyor. 
Rowoon ise bu dizisinde oyunculukta kendini nasıl geliştirdiğini ortaya koymuş bence. Hem kibirli halleri hem de aşık adam hallerini izlemek keyif verdi. :)
Ayrıca Rowoon'un Destined with You'daki tarzına bayıldığımı da söylemeden edemeyeceğim. Hem görselliği hem de kıyafet seçimleri o kadar iyiydi ki, gerçek anlamda hayranlıkla izledim. 😍


Dizinin ilk bölümlerinde fantastik ve gizem yoğun olarak kullanılmıştı. Jang Shin-Yu'nun peşini bırakmayan kırmızı el çok ürkütücüydü. Normalde bu tür şeyleri izlemekte zorlanırım ama merak duygum ağır basınca izlemeye devam edebildim.
Lee Hong Jo ve Jang Shin Yu'nun tanışma süreci olan ilk bölümlerde Shin Yu çok gıcık bir karakterdi. Kibirli halleri ve Hong Jo'ya davranışları sinir bozucuydu.
Sonrasında Hong Jo'nun yaptığı aşk büyüsü aşık olduğu kişi yerine Shin-Yu'ya gidince yaşananları izlemek çok keyifliydi. 
Dizinin yarısına kadar bu eğlenceli durum devam ettiği için hızlıca ilerlediğimi söyleyebilirim. Fakat yarısından sonra ortaya çıkan "sapık" mevzusunun gereğinden fazla uzatıldığını düşünüyorum. Üstelik kim olduğunu tahmin etmek çok kolaydı.  Bu durumu uzatmak yerine birkaç bölüm daha kısa olsa daha etkili bir dizi olacağını ve izleyenlerin favori listesine rahatlıkla girebileceğini düşünüyorum. :)
Oyuncu kadrosunun başarılı olması ve birbirleri ile olan uyumları sayesinde sonuna kadar izleyebildim. Fakat yukarıda bahsettiğim olaylardan dolayı son bölümlere yaklaşırken sıkılmaya başladım. Normalde mantık hatalarını aramam ama sıkıldığım için mantık hataları hatta çekim hataları bile gözüme batmaya başladı. :D
Hal böyle olunca kesin izleyin diyemiyorum ama merak edip izlemeyi düşünüyorsanız beklentinizi minimumda tutarak izlemenizi öneririm. 








 

Kraliçe Arı Şarkı Söylediğinde Arılar Dans Eder Kitabının Konusu

3 çocuk annesi Marie, mükemmel bir anne olmak ister. Sevdiği ve çok başarılı olduğu işini bırakarak evde çocuklarıyla daha fazla vakit geçirmek, onlara hiç bağırmadan/kızmadan yetiştirmek, organik beslenmelerine dikkat etmek vb. birçok konuda en iyisini yapmak için çaba gösterir. Fakat hiçbir şey planladığı gibi gitmemeye başlar. Çocuklar, ev işleri derken hiçbir şeye yetişemediğini ve hayalini kurduğu mükemmel ebeveynlikten uzak olduğunun farkına varır. Bitkin ve bunalmış olmasının yanı sıra çocuklarıyla istediği ilişkiyi kuramamanın suçluluğunu da hissederken arkadaşı ona bir sürpriz yapar. Marie, 40. yaş gününü hayalini kurduğu mükemmel ebeveynlik için bilgiler edineceği ve aynı zamanda tatil yapacağı bir kampa gider.

Marie'nin bu kampta yaşadıklarını ve ebeveynliğe dair farklı bakış açıları kazandıracak detayları okuyacağınız keyifli bir kitap. ♥

~~~~

"Suçluluk duygusunu hafifleten kitap: Bunalmış bir anne ve onu dinlenmeye gönderen bir komşu. Orada kendimizi buluyoruz! Olaylara farklı bir perspektiften bakmanızı sağlayan bir roman.” -Marie-Pierre

~~~~

Mükemmel bir ebeveyn olmanın bir yolu/yöntemi var mıdır?

Henüz bir ebeveyn değilim ama çevremden gözlemlediğim kadarıyla bu durum imkansız olmasa da çok zor bence. Hayatın yoğun akışı içerisinde bazen kendimize bile vakit ayıramazken, küçücük bir varlığa bakmak, onun en güzel şekilde sağlıklı ve mutlu bir birey olarak büyümesini sağlayabilmenin sorumluluğu büyük bir şey gerçekten. Bunları göz önünde bulundurunca Marie'nin birbirinden farklı karakterde 3 çocuğunu büyütmek için gösterdiği çaba ve özveriyi düşünün. 

Marie'nin kendini boğulmuş hissettiği anda Rose çıkıp gelince, herkese Rose gibi bir arkadaş gerekiyor diye düşündüm. :)

Genç kadının bunalmış halini ilk görüşmede anlamış olması ve onun bu durumdan kurtulup hem Marie'nin kendisine hem de çocuklarına iyi gelecek kampa gitmesini sağlaması çok çok ince bir davranış.

Maria'nın Gaia Mola ebeveynlik kampında yaşadıklarını okumak ise bambaşka bir bakış açısı kazanmamı sağladı. Henüz ebeveyn olmasam da çocukların davranışlarının neden olabileceği, onlara nasıl davranmamız gerektiğine dair hayatın içinden örneklerle verilen bilgiler içeren ebeveynlik kılavuzu gibiydi. Ayrıca Maria'nın kendine dair yaşadığı farkındalıklar, kişisel gelişimi de benim için etkileyici detaylardandı.

Veronique Maciejak'ın Kendimi Kaybettiğim Yerde Buldum kitabını da aynı zevkle ve merakla okumuştum. Bu kitabında da beni yanıltmadı. Yarın Güneş Yeniden Doğacak kitabı da okuma listemdeydi zaten ama en yakın zamanda okunmak üzere listenin üst sıralarına eklendi. :)

Yan Pasaj Yayınevi'nin dilimize kazandırdığı ve okuma fırsatım olan her kitabı beni çok etkiledi. Kişisel gelişim olarak da bana katkıları olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Kraliçe Arı Şarkı Söylediğinde Arılar Dans Eder kitabı ve bloğumda yorumlarını bulabileceğiniz Yan Pasaj'ın tüm kitapları tavsiyemdir. ♥

~~~~

"Şu söz doğruymuş: Hayat yaşanmaya değer beklenmedik şeylerle dolu."


KİTABIN KÜNYESİ 
 Özgün Adı: Quand La Reine Chante, Les Abeilles Dansent
 Yazar: Veronique Maciejak
 Çevirmen: Meltem Gezgin
 Yayınevi: Yan Pasaj
 Sayfa Sayısı: 280
 Baskı tarihi: Mayıs 2024

 


Lanetli Kış Kitabının Konusu

Amethyst Bell -Tess olarak kullandığı için bundan sonra Tess olarak bahsedeceğim.:)-, soğuk bir kış gününde Wharton kasabasındaki aile yadigarı evlerine gider. Ünlü bir ressam olan büyükbabası Sebastian Bell'den onlara kalan tablolarla ailecek rahat bir hayat sürerken, yine büyükbabasına ait La Belle Vie (Güzel Hayat) evi için planları vardır. Tess, küçük kasabadaki bu evi bir pansiyona dönüştürerek yeni bir işe adım atmak ister. Bunun için tadilat planları yaparken büyükannesinin ısınma sorunlarını bahane ederek kilitli tuttuğu odaya sıra gelir. Hayatı boyunca hiç girmediği ve içinde ne olduğunu dahi bilmediği bu gizemli odadan gece geç bir saatte hayvan tırmalamasına benzer sesler gelmeye başlayınca ilk iş olarak bu kapıyı açtırmaya ve ardındaki sırlarla yüzleşmeye karar verir. Böylece Tess'in aile geçmişindeki sırları öğreneceği macerası başlamış olur.

~~~~

"Ne kadar çok çaba sarf ederseniz edin, geçmişin izlerine rastlamaktan kaçınamazdınız. Ve o geçmişte saklı kalmış sırlardan da."

~~~~

Merhabalar,

Uzuun bir süreden sonra gerilim-korku türünde bir kitap okudum ve okurken bu türü özlediğimi fark ettim. Lanetli Kış hem kapağı hem de konusuyla ilgimi çeken bir kitaptı. Okumaya başladığım anda gerilsem de merak duygum ağır bastı ve La Belle Vie'nin gizemini çözmek için bulduğum her fırsatta okudum.:)

 Kapının ardındaki gizemli varlık kim ya da ne, Tess'e ne anlatmaya çalışıyor, Tess bu sırrı çözüp hayalini kurduğu işe kavuşabilecek mi, vb birçok soruya yanıt aradığım gerilimi yüksek ve heyecanlı bir okuma oldu. 

Tess'in komşuları Jane ve Jim ile olan samimi ilişkilerini, küçük olarak tasvir edilen Wharton kasabasını okurken, Gilmore Girls'deki Stars Hallow kasabasını anımsadım. :)

Wharton'un küçük ve samimi komşuluk ilişkilerini okumak kitaptaki gerilim havasını yumuşatmıştı.

Tess tadilat konusunda Jim ve Jane'in tavsiyesi ile Wyatt ile tanışıyor. Wyatt, tadilat dışında La Belle Vie'nin sırrını çözmesi için Tess'e destek olur. Bu durum ikilinin yakınlaşmasını sağlar. Gerilim/gizem türündeki kitaplarda pek romantizme yer verilmez ama Tess ve Wyatt arasındaki ilişkiyi okumak bana iyi geldi. Çünkü romantizm sever yanım. ♥ :)

Yazarın anlatımı akıcı ve kurgusal anlamda başarılıydı. Hele ki kitabın başlangıç bölümünü okuyunca gerilimi hissetmemek mümkün değil. Fakat kurgu içerisinde verdiği ipuçları sayesinde sırrın ne olduğunu kısmen tahmin ettim diyebilirim. Ortaya çıkan bazı gerçekler ters köşe hissiyle birlikte üzüntü vericiydi. Gizem/gerilim türüyle tanışmak istiyorsanız ya da benim gibi arada okuyorsanız şans verebilirsiniz. :)

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ 
Orijinal Adı: The Stroke of Winter 
Yazar: Wendy Webb 
Çevirmen: Selin Özkan 
Yayınevi: Otantik Kitap 
Sayfa Sayısı: 320 
Baskı tarihi: Mart 2024

 Ben Sonnur Ben Saime Kitabının Konusu

Sonnur, 15 yaşında geçirdiği talihsiz bir kaza sonucunda hayatının on yılını kilitli kapılar ardında geçirmek zorunda kalır. Zorlu geçen bu on yılın ardından hayatta kalmayı başarsa da sırları, travmaları ve korkularıyla birlikte ona eşlik eden bir kadınla yaşamak zorunda kalmıştır. Karakter olarak Sonnur'dan çok farklı olan bu kadın kim, Sonnur'a neden böyle davranıyor ve ikili  arasındaki çekişmenin galibi kim olacak?

Diğer yanda yıllardır, başarılı bir gazetecinin asistanlığını yapan Ayşe'ye kariyerinde büyük bir etki yaratacak röportaj teklifi gelir. Kitapları çoksatar listelerinde olan fakat daha önce kimsenin görmediği ve habercilerin tanışmak için fırsat kolladığı yazar Saime Sayın, Ayşe ile röportaj yapmak ister. Neden bu alanda başarısını kanıtlamış biri olan patronuyla yada başka biriyle değil de kendisiyle röportaj yapmak istediğini merak etse de, bu kariyeri için büyük bir fırsattır. Gizemli yazar Saime Sayın ile tanışan kişi olacak ve Ayşe de başarılı gazeteciler arasına adını yazdırabilecektir.

Herkesten gizli bir hayat süren yazar Saime Sayın kim? Neden özellikle Ayşe ile görüşmek istiyor? Ayşe bu görüşmede neler yaşayacak ve hayalini kurduğu kariyere kavuşabilecek mi? 

Sonnur'un bu hikayedeki yeri nedir? Geçmişinden gelen sırlardan ve korkulardan sıyrılıp hayatına devam edebilecek mi? vb birçok soruya yanıt ararken heyecanla okuduğum bir kitaptı.

~~~~

"Yüreğin ölümü en son olur Ufuk. Bir ağacın yapraklannı dökmesi gibi umutlarını bir bir kaybeder. Sonunda yaşamak için hiç umudu kalmaz, işte o anda yürek de ölür. Ama sen benim hayatıma yüreğimin ölmesine son bir umut kalmışken geldin. O anda o son yaprak kopmamak için ağacına sıkı sıkı tutundu. Belki başka yapraklar da açacak. Yine de tüm olanları düşündüğümde bizim hiç şansımız olmadığını biliyorum." 

~~~~


Instagram'da  dahil olduğum bir okuma grubunda Ayşegül Çiçekoğlu'nun yeni çıkan  Ben Sonnur Ben Saime kitabı için bir etkinlik olacağını ve İstanbul'da yaşayanların katılabileceği haberini alınca çok heyecanlandım. Hem yazarla tanışıp imza alabilecektim hem de kitabı okuyan diğer arkadaşlar ile sohbet etme imkanım olacaktı. Hal böyle olunca hemen ben de geliyorum dedim. :)

 Etkinliğe katılmadan önce kitabım elime ulaştı ve büyük bir merakla okudum. Önce Ayşe ile tanıştık daha sonra da Sonnur ve eşi Ufuk ile. Okudukça merak duygum arttı. Sonnur'un travmalarının sebebi ne, ünlü yazar Saime Sayın ile bir bağlantısı var mı, Ayşe'nin tanımadığı bu iki kadın hayatına nasıl bir anda dahil oldu ve sırları ne diye birçok soruyu aklıma sıraladığım heyecanlı bir okuma serüveniydi. 

!Buradan sonrası spoiler içerebilir!

Sonnur'un geçirdiği kazayı okurken boğazım düğüm düğüm oldu. Kitabın sayfasına bakakaldım. Ağlasam ağlayamıyorum, okumaya devam da edemiyorum. Yazarımızın gerçek hikayeden yola çıkarak kurguladığını da bildiğim için birkaç dakika boğazımdaki düğüm ve başımda ağrı ile kalakaldım. Benim okurken bu hale geldiğim bir durumu yaşayan birinin olmasını düşünmek ve buna rağmen hayata bir şekilde tutunduğunu bilmek tarif edilemeyecek kadar farklı bir duyguydu gerçekten. 

Kitabın romantik tarafı ise geçmiş-günümüz şeklinde ilerleyen Sonnur ve Ufuk, günümüzde filizlenecek Ayşe ve Aras. 

Ufuk'un Sonnur'a olan aşkı ve bağlılığını okumak kendinizi bu aşka imrenirken hatta benimde bir Ufuk'um olsa keşke derken bulabileceğiniz bir aşk bence. :))

Ayşe ve Aras'ın arasındaki ilişki size biraz daha karmaşık ve gel-gitliydi. Genç çiftimiz Sonnur ve Ufuk'un gölgesinde kalsa da onları okumak da keyifliydi. Onlara dair daha fazla şey okumak isterdim. 

Kitabı okurken Sonnur, Saime ve Ayşe arasında nasıl bir bağlantı olduğuna dair çeşitli teorilerim oldu. Konu ilerledikçe ve yazarımızın verdiği ipuçlarını da toplayınca bazı noktalarda tahminlerimi tutturdum. Fakat sonunda Ayşegül hanım öyle bir ters köşe yapmıştı ki.. "Nasıl olur ya?" diyerek kalakaldım. 

Ben Sonnur Ben Saime, birçok yerinde beni sarsan ve birden çok duyguyu yaşatan etkileyici bir kitaptı. Ayşegül Hanım'ın anlatımı hem kurgusal hem de kullandığı psikolojik unsurlar anlamında çok başarılıydı.

18 Mayıs Cumartesi günü İçerenköy Penguen Kitabevindeki buluşmaya gittiğimde karşımda kendisini görünce ilk dakikalarda heyecandan konuşamadım. :)) 

Sonrasında hem Ayşegül hanımın samimiyeti hem de gelen diğer arkadaşların eğlenceli sohbetiyle çok keyifli bir gün geçirdik. Yazarımız ve kitapları hakkında birçok detay öğrendik ve kitaplarımızı imzalatma imkanı bulduk. Şimdi bu satırları yazarken bile o anları anımsayıp mutlu oluyorum.

Uzun lafın kısacası, gerçekten bir hikayeden kurgulanmış etkileyici hikaye okumak isterseniz Ben Sonnur Ben Saime okuma listenizde olsun derim. :)



Fotoğrafların tamamı bana aittir ve yazı reklam/işbirliği değildir.

 


"Aşk nedir?"
Bana mı soruyor?
"Aşk o kişiden başkasını düşünememektir," diye cevapladım. "Aşkının özlemiyle kıvranmaktır.Düşüncelerini o kişinin ele geçirmesidir. O ne düşünür? O ne ister? Neden burada değil? Kiminle birlikte? Sen delirene kadar bu soruları sormaktır tekrar tekrar. O yaşayacaksa dünyada herkesi öldürebilmektir aşk."

Canavar Çocuk Kitabının Konusu
Ülkemizde çocuk okurlar için olan Felaket Henry serisi ile tanınan Francesca Simon, Canavar Çocuk kitabını farklı bir okur kitlesine hitap eden tarzda kaleme almış.
Mitolojik öğelerin mizah ile birleştirildiği kitapta İskandinav mitolojisinde kötülük ve kurnazlık Tanrısı Loki'nin kızı Ölüler Tanrıçası Hel'in hikayesini okuyoruz.
Hel, Loki'nin Dev olan eşinden olan 3. çocuğudur. Diğer iki çocuğu Jörmungandr yılan, Fenrir  ise dev bir kurt bedeninde yaşam sürmektedir. Hel kardeşlerinden farklı olarak insan bedeninde dünyaya gelse de fiziksel olarak bacaklarında mutasyon olduğunu dile getiriyor. 
Kahin kıyamet getireceklerini söylediği için Hel ve kardeşleri Tanrılar tarafından kaçırılır. Her birini başka bir yere hapsederler. Hel ölüler diyarında sıkışıp kaldığında aşık olduğu Baldr ile kavuşacağı günü beklerken yaşadıklarını okuyoruz.
.
Merhabalar, mutlu hafta sonları 🌸
Eskisi kadar olmasa da kitaplara daha fazla vakit ayırabildiğim zamanlar yaşıyorum ve bu beni mutlu ediyor. 😍
Bugün en son okuyup bitirdiğim kitaptan bahsetmeye geldim. Sizde durumlar nasıl? En son hangi kitabı okudunuz ? 📚
.
Canavar Çocuk kitabını okumaya başlamadan önce mitolojiye dair pek bilgim yoktu ve kitapta bahsedilen karakterlerden Loki ve Odin dışındakileri duymamıştım bile. Farklı bir yerde denk gelsem belki okumadan geçeceğim detayları, yazarın mizahi üslubu ve Hel karakterinin eğlenceli yanları sayesinde merak edip araştırınca mitolojiye dair birçok şey öğrendim. Yeni bilgiler öğrendikçe yazarın kurgu içerisinde mitolojiye dair detaylı bilgilere yer verdiğini de fark ettim. 
Kurgu içerisinde neler yaşanacağını, Hel'in aşkına kavuşup kavuşamayacağı merakıyla kısa bir süre içerisinde okuyup bitirdim. Benim için keyifli ve yeni bilgiler edinmemi sağlayan bir okuma serüveni oldu.
Mitoloji türüne ilgi duyan ve okumaya yeni başlayacak okurlara tavsiye edebilirim. Mitolojiye dair bilgi birikimi olanlar kitap hakkında ne düşünür merak etmiyor değilim. Okursanız yorumlarda sohbet edelim. :)

~~~~
"Kayıp mı oldun?" diye sordum. Nefeslerimiz buharlı havaya karışıyordu.
Güldü. "Kimsenin buraya yanlışlıkla geldiğini zannetmiyorum." Merakla beni süzdü, "Sen ölü değilsin, değil mi?"
"Yarı."
"Yarı ölü olamazsın ya ölüsündür ya da değilsindir."

~~~~
Sonsuza dek yaşadığınızda anlıyorsunuz ki çoğu şeyin hiçbir önemi yok. Kendinizi özel mi sanıyorsunuz? 
Değilsiniz.



"Ama sonra bir anda elimi tutup gözlerime o sevecen, hayat dolu bakışıyla kilitlendiğinde altüst oldum. Elimi çekemedim. 

Kalbimden gelen yoğun sesleri duymaması ümidiyle "Bana değil, yola bak. Kaza yapacaksın," dedim hayatında ilk defa el ele tutuşan mahcup genç bir kız gibi. 

"Kazayı çoktan yaptım: Bırak keyfini çıkarayım. Çok bekledim bu anı" dedi sonsuz rahatlığıyla."


 Zaten Kitabının Konusu

Farklı hayatlar içerisinde benzer durumu yaşayan iki evli kadın Güneş ve Nil.

Güneş, iş hayatında oldukça başarılı ve alanında tanınan kitap çıkarmış, söyleşiler, sempozyumlar veren genç bir kadın. Aynı zamanda eşi Tolga ile mutlu bir evliliğe sahip. Öyle ki sosyal çevrelerinde uyumları açısından örnek çift gibi görünüyorlar. Güneş'in hayatında her şey normal ve yolunda gidiyor gibi görünürken yıllar öncesinden çıkıp gelen Arda, bir şeylerin farkına varmasını sağlar. Ve bu sayede içindeki asıl "Güneş" ile tanışır. 

Nil, genç yaşta evlenip çocuk sahibi olmuş, kendini küçük kızı ve işine adamış genç bir kadın. Eşi Ali'yi seviyor olsa da, hem ikisinin iş hayatlarının yoğunluğu hem de kızları Ela ile ilgilenmeye odaklanmaları sebebiyle evliliklerinin ilk zamanlarındaki o heyecanın kalmadığını fark eder. Bu durumla ilgili eşiyle konuşup ilişkilerindeki soğukluğu azaltmak istese de Ali'nin halinden memnun ve Nil'i suçlar tavırları genç kadını farklı sorgulamalara iter. Tam da bu süreçte çalıştığı bankaya yeni bir çalışma arkadaşı Hakan gelir. Genç adam Nil ile sohbet etmeye o kadar heveslidir ki her fırsatı değerlendirir. Nil başlangıçta mesafeli dursa da Hakan ile sohbetlerinde içsel sorgulamalarına da yanıtlar bulduğunu fark edince hayatı başka bir yöne doğru akmaya başlar.


Güneş ve Nil mahpusluklarında arafta kalmış iki evli kadındır. Derken kendilerini planlamadıkları bir dünyaya adım atarken bulurlar ve hayatlarını altüst etmekten kendilerini alamazlar. Kalpten başlayıp tüm hayatlarına yayılan değişimler yaşarken akıllarında ise tek bir soru vardır: "Haklı mı olmak istiyorsun, mutlu mu?" 

Bu alıntı ise kitabın ifade edemeyeceğim bir özeti gibi. Güneş ve Nil mutluluğu mu seçecekler yoksa haklı olmayı mı derseniz, cevabı kitapta. :)

~~~~

Mutlu akşamlar arkadaşlarım.

Bayram tatili, tatil dönüşü iş yoğunluğu vs derken buralarda bir görünüp bir kaybolduğum dönemleri yaşıyorum. :)

Bugün yarım gün bile olsa işten uzaklaşma fırsatım olunca son zamanlarda beni kendine bağlayıp kısa sürede okuduğum bir kitaptan bahsetmek istedim.

"Zaten", hem kısa ve öz hem de ardında neler olduğunu merak ettiren bir kitap ismi değil mi ? :)

Kitap okumak isteyip elime aldığım hiçbir kitaba odaklanamadığım bir dönemde elime geçen Zaten, daha ilk sayfasından beni kendine çekti desem abartmış olmam. 29 saat içerisinde bitirdiğimi söylersem inanmanız için yeterli olur sanırım. :)

 Bir bölüm Güneş, bir bölüm Nil şeklinde ilerleyen kitapta bir karakterin hikayesini okurken diğeri neler yaşıyor acaba diye merak ederek çevirdim sayfaları. İlk olarak Güneş ile tanıştığım için sanırım, onun hikayesine daha çabuk adapte oldum. Güneş Arda ile ve Nil Hakan ile ilişkilerinde neler yaşayacaklarını, ne karar vereceklerini merak ederek, Güneş ve Nil'in birbirleriyle bağlantıları var mı ya da olacak mı heyecanı ile okuyup bitirdim.

Yazarımız Evrim Gürler, iki karakterinde yaşadıklarını, içinde bulundukları ruh halini o kadar başarılı bir şekilde anlatmıştı ki okurken kendimi onların yerine koyarken buldum. 

Mutlu olmak iki kadınında hakkı fakat yaşadıkları ilişkiler aldatmak olmaz mı? 

Gerçek hayatta böyle bir durumla karşılaşsak nasıl tepkiler veririz? 

Aldatmanın tam olarak karşılığı nedir? 

Bu durumda eşleri Tolga ve Ali'ye haksızlık yapmış olmazlar mı? vb birçok soruya yanıt aradım. Bulabildin mi derseniz, kısmen evet ama bunları paylaşmak kitaba dair çok büyük ipuçları içereceğinden bende kalsa daha iyi olur. :)

Güneş ve Nazlı'nın dostluklarından bahsetmeden yazımı sonlandırmak istemem. Birbirinden farklı iki karakterde olsalar da sorgusuz sualsiz anlaşmaları, birbirlerine destek olmaları çok hoş bir detaydı. 

Benim gibi bu tarz kurguları okumayı seviyorsanız şans verebilirsiniz. ♥ 

~~~~

"Yedek anahtarı hep bendedir.Hadi bakalım," dedi ve koltuklara kurulduk. Biner binmez bacağımın üstünde duran elimi tekrar tuttu.Dönüp bir süre bakmalara doyamadım. Lodosum, poyrazım olsa, dünyam bu vakitte dursa hiç şikâyet etmezdim. Sabah olmasa, ellerimiz gerçeklere dokunmasa...

 


Tür: Romantik, Komedi
Yayıncı: Netflix
Bölüm Sayısı: 12
Bölüm Süresi: 1 Saat
Dili - Ülkesi: Korece - Güney Kore
Oyuncular: Ahn Hyo-seop; Kim Se-jeong; Kim Min-kyu; Seol In-ah

Business Proposal Konusu
Shin Ha-Ri'nin yakın arkadaşı Jin Young-Seo zengin bir ailenin varisidir. Young Seo'nun babası evlenmesini istediği için sürekli zengin erkekler ile görücü usülü randevular ayarlar. Bir gün yine babası bir randevu ayarlamıştır fakat Young-Seo gitmek istemez, Shin Ha-Ri ile anlaşma yaparlar. Ha-Ri onun yerine görüşmeye gidecek ve gelen damat adayını kendinden soğutarak kaçıracaktır. 
Damat adayı, Ha-Ri'nin çalıştığı şirketin Ceosu çıkınca ortalık karışır. Çünkü Kang Tae-Mu buluşmaya geldiği kişinin kendi şirketinde çalıştığından habersiz, dedesinin baskılarından kurtulmak amacıyla bu kızla evlenmeyi planlamaktadır. Planlar, söylenen yalanlar vs derken ikili anlaşma yapar. Dizide anlaşma aşamasına gelene kadar ve sonrasında yaşananları izliyoruz.

Business Proposal Oyuncuları/Karakterleri

Ahn Hyo Seop, Kang Tae-Mu karakterini canlandırmakta.
Yurtdışında okuduktan sonra ülkesine dönen Kang Tae-Mu büyükbabasının şirketi Go-Food'da Ceo olarak görev yapmaya başlar. Yakışıklılığı ve zekasıyla dikkatleri üzerine çeken bir karakter. Romantik dizi ve filmlerin tüm kadınları kendine aşık eden erkek karakteri. :)


Kim Se-jeong, Shin Ha-ri karakterini canlandırmakta.
Shin Ha-Ri, Go-Food şirketinde Gıda geliştirme üzerine çalışan genç bir kadın. İşinde başarılı ama şaşkın ve sakar. Borçlarını ödeyebilmek için para kazanabileceği bütün fırsatları değerlendirip arkadaşı Young-Seo'nun randevularına gidiyor. Kısaca romantik dizilerin klasikleşmiş kadın karakteri diyebiliriz Ha-Ri için. :)


Seol In-ah, Jin Young-seo karakterini canlandırmakta. Young Seo, babasının parasıyla yaşamak yerine kendi ayakları üzerinde durmak isteyen ve bunun için çabalayan bir karakter. 

Kim Min-kyu, Cha Sung-hoon karakterini canlandırmakta. Sung Hoon, Kang Tae-Mu'nun sekreteri. 
Young Seo ve Sung Hoon'u ikinci çift olarak izliyoruz. İlişkileri zengin kız-fakir oğlan klişesi olsa da çok tatlı bir çiftti. Onları izlerken en az başroller kadar keyif aldım. :)


YORUMUM;
Merhabalar ve mutlu akşamlar ^^
Bayram bitti ama yoğun geçtiği için buralara uğrayamadım bu sebeple gecikmeli olarak Ramazan bayramınızı kutlarım blog arkadaşlarım. :)
Bugün neredeyse 1 sene önce izleyip bitirdiğim ama yorumunu bir türlü paylaşamadığım bir dizi ile geldim. Ne demiş atalarımız; geç olsun güç olmasın eheh :)
Business Proposal, yayınlandığı dönemde çokça konuşulan ve sevilen bir diziydi. Sosyal medyada sıkça denk geldiğim için benimde ilgimi çekmişti fakat güncel olarak izlemeyip daha sonra izledim. Hatta izlemek aklımda yokken bir gün ne izlesem diye düşünürken, kardeşim bu diziyi seversin deyince izlemeye karar verdim. Romantik sever yanım böyle bir dizi bulunca kısa bir süre içerisinde izleyip bitirdim. :)
Konusundan ve karakterlerinden anlayacağınız üzere klasik bir romantik komedi dizisiydi. 
Ahn Hyo Seop, karizmatik bir oyuncu fakat sert ceo hallerini izlerken sert rollerin ona uygun olmadığını fark ettim. Biraz eğreti durmuştu, bazı sahnelerde rol yaptığı o kadar belliydi ki izlerken güldüğümü itiraf edeceğim. Dizi ilerledikçe tatlı, romantik aşık karakterin ona çok daha uygun olduğu kanıtlandı. Kim Se-Jeong ile tatlı bir çift oldular fakat bir şeyler eksikti sanki. İkinci çifti izlerken daha çok keyif aldım. Hem uyumları hem de romantizmi yansıtma şekilleri çok daha başarılıydı diye düşünüyorum. :)


Favori karakterlerimden biri olan dedeyi de eklemezsem yazım eksik kalırdı. Dizikolik oluşu ♥ Ben :)
Lee Deok Hwa, Kang Tae-Mu'nun dedesi karakterini canlandırıyor. Kore dizilerini izliyorsanız bir dizide muhakkak denk gelmişsinizdir. :)
Business Proposal'da çok tatlı bir dedeydi bence. Kang Tae-Mu ile sürtüşmeli gibi görünseler de birbirlerine ne kadar değer verdiklerini görüyoruz.

Genel anlamda değerlendirecek olursam beni yormayan, bölümleri art arda izlediğim bizim yaz dizilerine benzer havada tatlı bir romantik komediydi. Kesin izleyin diyemem ama benim gibi romantik bir şeyler izleyeyim diye düşünüp ne izleyeceğinize karar veremediğiniz bir anda şans verebileceğiniz bir dizi.