Tür: Dram, Spor
Yayıncı: Netflix
Bölüm Sayısı: 10
Bölüm Süresi: Ortalama 50-55dk
Oyuncular: Kaya Scodelario, Evan Roderick, Will Kemp, Willow Shields, January Jones, David James Elliott,Amanda Zhou, Mitchell Edwards,Svetlana Efremova

KONUSU
Kat Baker, başarılı bir buz pateni sporcusudur. Yıldız olma yolunda emin adımlarla ilerlerken, önemli bir performans sırasında geçirdiği kaza sebebiyle kariyeri alt üst olur. Kat, bu kazadan sonra oluşan sakatlığını atlatıp kariyerine devam edebilmek için elinden gelen her şeyi denemeye hazırdır. Fakat ne yazık ki genç kızın ailevi ve kişisel sorunları ona bu konuda pek yardımcı olmaz. Çünkü ortaya çıktığında tüm kariyerini bitirebilecek bir sırrı vardır. Kaza sonrası tekli buz pateni turnuvalarından çekilmek zorunda kalan Kat, kariyerine çiftli alanda devam etmeye karar verir.  Buz pateninde en az kendisi kadar başarılı olan Justin ile partner olan Kat, her şeyin üstesinden gelip hayallerine kavuşabilecek mi dersiniz?

KARAKTERLER

KAT BAKER
Kat, annesi gibi buz pateni sporcusu olan başrolümüz.
Alanında başarılı sporcu ve ailesine düşkün bir karakter. İlk bölümlerde soğuk ve donuk göründüğünü düşünmüştüm. Dizi ilerledikçe ve karakteri iyice tanıdıkça nedenleri anlaşılıyor. 

JUSTIN DAVIS
Justin de Kat gibi buz pateni sporcusu.
Alanında başarılı dolayısıyla oldukça popüler, kızların hayran olduğu ve aykırılıklarıyla bilinen bir karakter. Hikaye ilerleyip Justin'i tanıdıkta aslında kötü çocuk maskesiyle dolaştığını, içindeki asıl Justin'in ortaya çıktığını görüyoruz.

CAROL ve SERENA BAKER
Carol, Kat ve Serena'nın annesi. Bipolar Bozukluk hastalığı olan genç kadın, bunun üstesinden gelip kızlarıyla güzel bir hayat sürdürmek için çabalayan bir karakter. Daha ilk bölümden güzelliğiyle beni etkilediğini söylemeden edemeyeceğim. :)
Serena, Kat'in küçük kardeşi. O da annesi ve Kat gibi buz pateni sporcusu. Kardeş olsalar da Kat'ten farklı bir karaktere sahip. Annesi ve ablasının gölgesinde kalmış, ilgiye ihtiyaç duyan bir karakter olarak özetleyebilirim aslında.

JENN YU
Jenn, Kat'in en yakın arkadaşı ve onun gibi buz pateni sporcusu.
Jenn favori karakterlerimden biri olduğu için ondan bahsetmezsem yazım eksik olur gibi hissettim. Bence Kat'ten bile güçlü bir karaktere sahip. Arkadaşlığı da öyle güzeldi ki.. Her koşulda Kat'in yanında oluşu, ona destek oluşu ve cesaret verişi.. Böyle bir arkadaşa sahip olmak isterdim. Ve ne yazık ki hak ettiği değeri alamadığını da düşündüğüm bir karakter.



YORUMUM
Merhabalar, mutlu akşamlar! :)
Ben yine arayı biraz açtım ama kendimi motive ederek yazımı hazırlayabildim. Görüşmeyeli nasılsınız? Umarım her şey yolundadır. Önceki yazımda kitaplara ağırlık verdiğimden ve bir şeyler izleyemediğimden bahsetmiştim. Kardeşimin seçimiyle başladığımız Spinning Out dizisini izleyip bitirince hem farklılık olsun hem de daha fazla buralardan uzak kalmayayım istedim. :)
Yorumuma başlamadan önce diziyi izlemeyenler için SPOİLER içeren kısımlar olabileceği uyarısını da yapayım. :)
Diziye başlarken pek bilgim yoktu haliyle diziye dair herhangi bir beklentim de yoktu. İlk iki bölüm tanışma ve alışma süreci gibi olduğundan biraz durağan gelse de sonrasında karakterleri tanıyıp daha fazla şey öğrenmek için fırsat buldukça diziyi izleyip kısa süre içerisinde bitirdim.
Spinning Out dizisi ana konu olarak buz pateni sporcularının yaşadıklarını ele alıyor. Sporcuların performanslarına hazırlanırken karşılaştıkları zorlu durumlar, turnuvalar sırasında yaşadıkları stres vb. dışarıdan fark edilmeyecek arka planda yaşanan olayların bir kısmı aktarılmıştı. 
Buz pateni sahneleri çok etkileyiciydi. Bu sahneler çekilirken dublör kullanılmasına rağmen o kadar güzel ayarlanmıştı ki sanki oyuncular gerçekten buz pateni sporcusuymuş gibi hissettirdi. Bu diziden sonra buz patenine olan ilgim epeyce arttı. :)

Kat ve annesi, Justin ve babası, Jenn'in ailesiyle olan ilişkileriyle ailevi sorunlar konusu da ele alınan ikinci bir konuydu. 
Dizinin alt metinleri de dikkat çekiciydi. Marcus karakteri ile siyahi insanların yaşadıklarının aktarılması ve bu konuya dikkat çekilmesi benim hoşuma giden bir detaydı.
Genel olarak her karakterin hikayesine yer verilmeye çalışılması da bence güzel bir noktaydı. Fakat 10 bölümlük bir dizi olduğundan tam anlamıyla her karakterin hikayesine hakim olabilmek biraz zor, bence eksik kalan noktalar oldu. Devam sezonu olsa belki bu eksik noktalar tamamlanırdı fakat Netflix devam sezonunu iptal ettiği için böyle bir imkanımız olmayacak ne yazık ki.  


Oyuncuları ilk kez izlememe rağmen başarılı ve kimya olarak birbirleriyle uyumlu buldum. 
Yukarıda da bahsettiğim gibi gerçekten buz pateni sporcusu izliyormuş hissi veriyorlardı. 
Kat ve Carol, bipolar bozukluk sahnelerini de çok başarılı yansıtmışlardı. O duyguları hissederek izledim. Bazı olaylar için bu hastalığı bahane ederek karakterleri temize çekmelerine biraz gıcık oldum açıkçası. Özellikle Jenn'in Kat'in her zaman yanında olmasına rağmen, yaşadığı zorlukların sebebinin Kat olması benim bile zoruma gitti yani...
Karakterler kısmını fazla uzatmamak için Dasha'dan (yukarıdaki iki görselde Justin ve Kat'in yanında) bahsetmedim ama yorumumda bahsetmezsem eksik kalırız gerçekten.
Dasha, Justin ve Kat'in antrenörüydü. Dobra ve güçlü karakteriyle favorilerim arasına girdi. Onun hikayesi de oldukça hüzünlüydü. Bahsedip büyüsünü bozmak istemediklerimden. :)


Başlarda Justin'in kötü çocuk hallerini sevemesem de altında yatan sebebi öğrenince kanım epeyce ısındı ve Kat-Justin çiftini severek izledim.
Son bölümde şok edici bazı sırlar ortaya döküldü ve içimin yağları eridi dedirtecek bir sonla bitti. Muhtemelen devam sezonu olacağını planlayarak çekildiği için bazı durumların ucu açık bırakılmıştı. Haliyle ben de neler olacağını merak ediyorum fakat cevabını alamayacağım maalesef ki. 
Bu tür dizileri izlemeyi seviyorsanız şans verebilirsiniz fakat devamı olmayacağını bilerek fazla beklentiye girmeden izlemeniz için özellikle 2. sezonun olmayacağını birkaç kez belirttim. :)
.
Siz bu aralar neler izliyorsunuz? Tavsiyeleriniz varsa yoruma benimle paylaşın lütfen. 💜

 


"Biz sadece bedenlerimizle huzur bulmaya çalışan çılgın bir umutsuzluk yumağıydık."

~~~~
Yepyeni bir haftanın ilk gününden herkese merhaba! :)
Eylül ayının geldiğine inanamazken 5. günündeyiz. Hepimiz için güzel geçen bir ay olur umarım. <3
Son zamanlarda kitap yorumu yazılarım biraz yoğunluklu oldu fakat okuyup sizlerle paylaşmak istediğim kitaplarım biriktiğinden ve de dizi/film izleyemediğim bir süreçten geçtiğim için bir süre böyle devam edebilirim. :)
Bugün Royal serisinin üçüncü kitabı Çarpık Saray'dan bahsedeceğim. Önceki kitapları okumadıysanız yazı SPOİLER içerebilir, uyarımı yapayım. ^^

~~~~
"Sevdiğim insanlar için savaşabilirim. Mesela annem, Reed ya da senin için ama... savaş kendi kapıma dayandığında bunda başarılı olamıyorum."
~~~~

Kitabın adı Royal ailesi ve diğer karakterlerin ilişkilerini yansıtan bir seçim olmuş açıkçası. İlk iki kitapta da şaşırtıcı gelişmeler olmuştu fakat Çarpık Saray hepsinin üzerine çıktı. İkinci kitabın sonunda öğrendiğimiz şok edici cinayet ve Ella'nın öldü sandığımız babası Steve'in çıkıp gelmesi yaşanacakların habercisi niteliğindeydi. 
Çarpık Saray kitabında bu cinayetin zanlısını arıyor ve "çarpık" ilişkileri okuyoruz. Maktül Brooke ile en son görüşen Reed olduğu için katilin o olduğu düşünülüyor. 
Katil gerçekten Reed mi? 
Değilse gerçek katili bularak masumiyetini kanıtlayabilecek mi?
Öldü sandığı babasını bir anda karşısında gören Ella ne yapacak?
Baba-kız ayrı geçen yılları geride bırakıp hayatlarına mutlu bir şekilde devam edebilecek mi?
vb. birçok soru eşliğinde okuduğum bir kitap oldu. 
Bu kitabı okurken neredeyse her karakter hakkında sırlar ortaya dökülmeye başlıyor ve öyle karmaşık ilişkiler öğreniyoruz ki... Neler olduğunu söyleyip okumak isteyenler için kitabın büyüsünü kaçırmak istemedim ama bu kadarına da pes diyor insan. Ben bunları öğrendikten sonra bu hikayenin yananı Callum oldu dedim. Adam her şeyden habersiz, ailesi ve arkadaşı için elinden geleni yapmaya çalışıyor garibim. Bahsettiğim olaylar sebebiyle Callum dışındaki karakterlerden soğudum. Mantıklı sebepleri olsa anlayış gösterilebilir fakat çoğu +18 düşünceler sebebiyle olunca biraz kendinize gelin, hayat bunlardan ibaret değil demek istiyor insan.
Yazarın anlatımı önceki kitaplarda olduğu gibi Çarpık Saray'da da oldukça akıcıydı. Konusuna polisiye detaylar eklenince merak ve heyecan duyguları eşliğinde daha hızlı bir şekilde okunduğunu söyleyebilirim. Katilin kim olduğunu bulabilmek için Reed'in kendisi bile Ella kadar uğraşmadı, kızın karakterini sevmedim ama aşkı uğruna bu kadar uğraşmasını takdir ettiğim için bahsetmek istedim. O, bu kadar uğraşmasa katili biraz zor öğrenirdik gibi geliyor çünkü. :D
Genel anlamda kolay okunan, cinayet sebebiyle merak uyandıran bir kitaptı ama entrikaya ve cinselliğe bu kadar yoğunlaşmış olması bir noktadan sonra beni rahatsız etti açıkçası. Bu kadarına da gerek var mıydı gerçekten dediğim noktalar oldu.
Seriyi tavsiye eder miyim sorusuna cevap verecek olursam, ben elimde olduğu için okudum ve kalan kitaplarını da okuyacağım fakat ille de alıp okuyun diyebileceğim bir seri değil açıkçası. Kararı size bırakıyorum. Yeni yazılarda görüşene dek hoşça kalın! :)

~~~~

Royal Serisi Kitap Yorumları 



KİTABIN KÜNYESİ
Orijinal Adı:
Twisted Palace
Adı: Çarpık Saray
Yazar: Erin Watt
Seri : The Royal - 3. Kitap
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Sayfa Sayısı: 342
Baskı tarihi: Temmuz 2021

 


"İnsanın hayatta en büyük şansı istediği ve sevdiği mesleği yapabilmesidir."

~~~~
 Komedi türündeki filmleriyle aklımızda yer edinmiş oyuncularımızdan Zafer Algöz, anılarını derlediği Haşırt Dı Bilekbord, Keş On Dı Teybıl ve Ken Taç Dis kitaplarıyla yazarlık konusundaki yeteneğini bizlere gösteriyor. İlk iki kitabını henüz okuma fırsatım olmadı fakat Ken Taç Dis kitabını keyifle okuduğumu söyleyebilirim.
Zafer bey bu kitabında hayatında önemli yere sahip olan Kars, Trabzon ve Bursa şehirlerindeki anıları başta olmak üzere, çocukluğu, oyunculuğa başladığı gençlik yılları, tiyatro anıları, arkadaşları ile çıktığı tatillere kadar kapsamlı bir şekilde anılarına yer vermiş. Bunlar kronolojik olarak değil de karışık olarak bize aktarılmış. Her birini okurken birçok duyguyu hissettim aslında. Örneğin çocukluğundan bahsettiği kısımları okurken hem güldüm hem de biraz hüzünlendim, o yıllarda yaşamadığım için tam olarak bilmiyorum fakat o dönemin şartlarını öğrenmek ve o zamanlarda insanlar arasındaki samimiyetin şimdilerde giderek azaldığını fark etmek hüzünlenmeme sebep oldu. Beni en çok duygulandıran bölüm ise 2019 yılında aramızdan ayrılan (Reşat) Tarık Ünlüoğlu ile ilgili olanıydı. Kendisini televizyondan tanıyordum elbette ama yakın dostu Zafer Algöz'ün bakış açısından, ona dair anılar okumak, kişiliğine dair detaylar öğrenmek çok farklı hissettirdi. 
Sadece Tarık beyin değil, aramızdan ayrılan tiyatro ve oyunculuk konusunda birçok usta isimle olan anılarına yer vermişti. Bazen güldüren bazen hüzünlendiren anılardı her biri.
~~~~
"Tiyatro insana insanı insanca anlattı ve sonuçta insan yeniden insan olmak erdemine ulaştı."
~~~~
Ken Taç Dis kitabında Zafer Algöz'ün toplamda 18 tane anısı bulunuyor. Bunlardan sonuncusu okurlara sürpriz olarak Zafer beyin sesinden dinleyebileceğimiz şekilde QR koduyla eklenmişti kitaba. Bazı anılarda bahsedilen kişilerin fotoğrafları bölüm sonuna eklenmişti ve bence bu hoş bir detaydı. 
Tamamını keyifle okusam da Elmor Amca, Albayımmm Emret ve Reşatım... başlıklı anılar favorim oldu.
Hüzünlendiğim anılardan bahsedince belki de kitap sanki hüzün ağırlıklı gibi geldi size fakat öyle değildi tabii ki. Zafer bey mizahi yönünü de çok iyi yansıtmıştı, eğlenerek hatta bazen kahkahalar atarak okuduğum bölümler de oldu.
Zafer Algöz'ü daha yakından tanıdığım, birçok duyguyu bir arada hissettiğim, anı türünde olduğundan akıcı ve keyifli bir okuma oldu benim için. Siz de anı türünde kitaplar okumayı seviyorsanız, Zafer Algöz'ü daha yakından tanımak isterim diyorsanız bu kitaba şans verebilirsiniz. :)
~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Adı: Ken Taç Dis
Yazar: Zafer Algöz
Yayınevi: İnkılap Yayınevi
Sayfa Sayısı: 292
Baskı Tarihi: 2022

 


"Kimseye anlatamazsın neden yandığını, donduğunu, boğulduğunu. Öyle çok yara vardı ki etrafında, hepsinin kanayanı olursun da kimse anlamaz."

~~~~
Ada, çocukluğunda aldığı yaralar sebebiyle tabiri caizse sevgiye aç bir şekilde büyümüş genç bir kadın. Tam sevgiyi ve aşkı doya doya yaşayacağını düşündüğü adam tarafından da terk edilince hayatta tamamen tek başına kaldığını düşünür. Tek başına kendi ayakları üzerinde durmaya karar verdiği anda aldığı bir haber sonucunda hayatı bambaşka bir hal alır. Bu haberden sonra geçmişle olan bütün hesaplarını kapatmaya ve keşkeler olmadan yaşamına devam etmeye karar verir. Ta ki Antalya'dan Eskişehir'e giderken karşılaştığı Toprak hayatına dahil olana kadar.
Toprak, sinirli bir şekilde yolculuk yaparken yoluna çıkan kadın şoföre kendince kızıp söylenirken onun gözyaşlarına boğulmuş gözlerini görünce tüm o düşünceleri ve siniri uçup gider. Aklından çıkaramadığı o gözlerin sahibi kadınla hayatının aşkını yaşayacağından habersiz, genç kadının başına bir şey gelmemesi için ona yol gösterici olmaya karar verir. Ve Ada ile Toprak'ın hikayesi başlar.

~~~~ 
"Buz tutan kalbim bir adamın ellerinde ısındı. Sıcacık bakışlarıyla bütün buzlar aktı gitti. Yeniden atmaya başladı kalbim. Her şeyi yeniden hissetmeye başladı."
~~~~
Aşka Özür Diletmem kitabı son zamanlarda okuduğum en etkileyici kitaplardan biri oldu desem abartmış olmam. Ada'nın hikayesi beni gerçekten derinden etkiledi. Geçmişinde yaşadıklarına rağmen sevgi ve aşktan uzaklaşmaması, bunları ona yaşatanlara karşı güçlü duruşu ile favori karakterlerimden biri oldu.
Toprak'ın yaptığı bazı şeyleri doğru bulmasam da Ada'ya olan aşkı ve davranışları onu anlamamı sağladı diyebilirim. Çok detaya girip spoiler vermek istemiyorum ama sonrasında da durumu gerçekten iyi toparladı. :)
Dilek Görmez'in kalemi ile tanışma kitabım oldu ve bence iyi ki tanıştık. Anlatım tarzını, Ada'nın hikayesini bize aktarış şeklini çok sevdim. Öyle ki kitabı elime aldıktan birkaç saat sonra bitirmiştim. Hem akıcı bir anlatımı hem de kendisine bağlayan bir kurgusu vardı. Aşkı ve hüznü derinden hissettiğim bir okuma serüveni oldu benim için. Sonunu daha farklı bir şekilde okumak ister miydim? İsterdim, evet fakat bu hikayenin etkileyici olmasını sağlayan bu şekilde bitişiydi bence. Daha vurucu ve akılda kalıcı olmasını sağladığını düşünüyorum. Bundan sonrası için ne desem kitaba dair ipucu içereceği için yorumumu burada sonlandırıyorum ama hüzünlü aşk hikayelerini (hayatın içinden bir hikaye de diyebilirim) okumayı seviyorsanız bu kitaba şans vermenizi isterim. 
 
~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Adı:
Aşka Özür Diletmem
Yazar: Dilek Görmez
Yayınevi: İnkılap Yayınevi
Sayfa Sayısı: 200
Baskı Tarihi: Temmuz 2022



"Belki de yıllardır diyet yapıyorsunuz, denemediğiniz liste kalmadı, gittiğiniz bilmem kaçıncı diyetisyenin odasına girdiğinizde 'makus kaderinizin tekrar edeceğini düşünüyorsunuz ancak her tecrübe farklıdır; bu kitap da sizin yeni yol arkadaşınız ve motivasyon kaynağınız olacak."

~~~~

Merhabalar, görüşmeyeli nasılsınız? Keyifler yerindedir umarım ☺️ Bugün romantik kitapları Kalbimi Geri Verir Misin?, Aşk Benim Hamurumda Var ve Menümüzde Aşk Var ile tanıdığımız Melekber Deniz'in diyetisyen olarak mesleğinde edindiği deneyimleri ile hazırladığı kitabından bahsetmeye geldim.
Yukarıda alıntı olarak eklediğim metinde yazdığı gibi çoğumuz kilo vermek için birçok diyet listeleri denemiş ve bazen pes edip bırakmış yahut da azimle devam etsek de olumlu sonuç alamadığımız için karamsarlığa kapılmışızdır. Ben de zaman zaman böyle girişimlerde bulunsam da bir türlü istikrar sağlayamadım açıkçası. Yine kilo vermek üzerine düşünüp kendimi ikna ekmeye çalıştığım bir dönem yaşarken Melekber hanımın bu kitabı elime geçti. Hal böyle olunca büyük bir heyecanla incelemeye başladım. Kitabın ilk sayfalarından diyetisyenimizin bu konudaki uzmanlığı kendisini belli ediyor diyebilirim. Kilo verme ve diyete dair birçok şeye detaylıca yer verilmiş; Ödem, detoks, diyet türleri ( ketojenik diyet, Akdeniz diyeti vb.), diyet uygularken karşılabileceğimiz rahatsızlıklar ve diyeti etkileyebilecek diğer rahatsızlıklar, çocukluk çağı obezitesi, hamilelik ve doğum sonrasında diyet, 21 gün şekersiz beslenme. Böyle sıralarken bile ne kadar dolu dolu bir içeriği olduğunu anlamışsınızdır bence. ☺️

~~~~

Kitaptan birçok bilgi edindim ama beni en çok heyecanlandıran 21 gün şekersiz beslenme bölümü oldu açıkçası 🤩 Çünkü diyetisyenimiz hem nasıl uygulayacağımızı açıklamış hem de örnek bir beslenme listesi hazırlayarak büyük bir kolaylık sağlamış. Ben böyle durumlarda ne yesem diye düşünmekten kurtulamadığım için çok hoşuma gitti ve işimi kolaylaştırdı. Bunun dışında diyete dair püf noktaları ve şekersiz beslenme dışında normal beslenmemizde yapabileceğimiz farklı tariflerde bulunuyor. Ayrıca kitabın baskısı görsellik açısından da çok hoş tasarlanmış. Okurken sebze ve meyvelerin, yemeklerin rengarenk, iç açıcı görüntülerini görmek benim için ayrıca zevkliydi. ❤️
Roman gibi okuyup kitaplığa kaldırmak için değil de sürekli elimizin altında bulunup aklımıza geldikçe inceleyebileceğimiz türden bir kitap. Siz de benim gibi diyet konusunda zorlanıyorsanız bu kitabı edinip incelemenizi tavsiye ederim. Hatta isterseniz 21 gün şekersiz beslenmeyi birlikte bile deneyebiliriz. 🤩

 


"Herkesin ansızın büyüdüğü bir yaz vardır..."

~~~~

Gençlik yıllarında tüm yaz tatillerini bir arada geçirmiş bir grup arkadaş; Ece, Serra, Yiğit, Kerem ve Okan.

Yıllar sonra yeniden bir araya gelirler. Fakat bu buluşma eski dostların hasret gidermesi gibi değil de geçmişte yarım kalmış hesaplaşmalarını yapmak gibidir. 20 yıl önce yarım kalan gizemli oyunlarına devam etmek zorunda kalırlar. Gençlik yıllarında iple çektikleri deniz, kum ve güneşle iç içe geçen keyifli yazların aksine tüm sırların ortaya döküldüğü, ödenmesi gereken bedeller için hesaplaşmaların görüldüğü bir toplantıya dönüşür.

~~~~

"Öyle ya, hayatta kötüye giden her şeyin, çıt diye kırıldığı bir an vardır ve çoğu zaman öyle belli belirsiz bir çıt sesidir ki, kimse duymaz; ama o günden sonra bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmaz.."

~~~~

O Yaz, favori yayınevlerimden bir tanesi olan Yan Pasaj Yayınevi'nin en yeni kitaplarından bir tanesi. Genelde çeviri kitap yayınladıklarından dolayı Türk yazarlardan Işıl Şenol'un kaleminden bir kitabı bizlerle buluşturmaları benim için ayrıca heyecan ve merak uyandırıcı bir detay oldu. Kitap elime ulaştıktan kısa bir süre sonra okuyup bitirdim ama bazı sebeplerden dolayı sizlerle paylaşmam gecikti. Ama ne demiş atalarımız geç olsun güç olmasın. :)

Kitabımız geçmiş ve günümüz şeklinde çift zamanlı olarak ilerliyor. 1996 yılından 2019 yılına uzanan bir yolculuk. Bu arkadaş grubunun bir araya gelişlerini ve tüm masumluklarını yitirip bir anda büyüdükleri "O Yaz"a kadar yaşadıkları keyifli anlar ile birlikte yıllar sonra hayatlarının ne durumda olduğunu, kimisinin yaşadığı vicdan azabını, kimisinin de geçmişin gölgelerinden kaçarken yaşadıklarına şahitlik ediyoruz aslında.

Hikaye Ece karakterine yoğunlaşarak başladığı için yoğun olarak Ece'nin duygularını okuyup hissediyoruz. Gençliğinde hissettikleri ve yaşadıkları, günümüzde geçmişin gölgeleriyle yaşamaya devam etme çabaları. En çok da Ece'nin kendini dış dünyaya kapatmasına sebep olan durumun ne olduğunu merak ederek okudum. Konu ilerledikçe ve o malum olayın yaşandığı bölüme yaklaştıkça heyecanım ve merakım da artmaya devam etti. Hal böyle olunca mümkün olduğunca elimden bırakmadan okuyup bitirdim. Ve hem geçmişte hem günümüz kısmındaki olaylar açığa çıktıkça şok üstüne şok yaşadım. En masum görünen insanın bile kendi çıkarı (aşk, para vb) için neler yapabileceğini bir kez daha gördüm ve kitabın günlük hayatta da karşımıza çıkabilecek türden olaylarla kurgulandığının farkına vardım. Karakterler hakkında detaylı konuşursam kitaba dair büyük ipuçları olabileceğinden o kısma hiç girmek istemiyorum ama tek söyleyebileceğim bu hikayenin en masumu ve benimde favori karakterim olan Ece. Ah Ece ah.. :)

 Yazarımız Işıl Şenol'un akıcı anlatımı ve kurgusal yeteneğinden çıkan Yalova'nın denizi ve güneşi altında yaşanan tatlı yaz arkadaşlığından gizemli anlara uzanan hem keyifli hem de hüzünlü duygular yaşatan bu kitabı sizlerin de okumasını çok isterim. Çünkü beni gerçek mana da derinden etkiledi. 💙

 


“Kayıpların evlerinde kaplamış oldukları alanlar bomboş, kıpırtısız duruyordu. Beklenmedik gidişleri, eskiden var oldukları yerdeki zamanı da durgunlaştırmış, saydamlaştırmıştı. Kedinin sepeti salondaki büfenin yanında olanca yalnızlığıyla Latife Hanım’ın içini burkuyordu. Canfeda, yatağının Muzaffer tarafını tek bir kırışıklık olmaksızın yarı yarıya örtülü tutuyordu. Remziye’nin eviyse bıraktığı andaki tuhaf düzen içinde hüzünle sahibinin gelişini bekleyerek eskimeye başlamıştı bile. Daha şimdiden musluk contaları paslanmış, tavanlar ve pencere pervazları örümcek bağlamış, fotoğrafların üzeri tozlanmış, şalına yansıyan güneş ışınları parlak turuncumsu rengini soldurup bozartmıştı.”
(Tanıtım Bülteninden)

~~~~
Bir gün uyandığında biricik arkadaşı ve hayatının anlamı olarak gördüğü iç sesini kaybederek bambaşka bir hayata uyanan İrfan.
Oğlunun garip hallerinin çaresi olarak gördüğü hocadan umduğunu bulamayan ve bu duruma çözüm olarak oğlunu ilk bulduğu kızla evlendirmek isteyen Naciye anne.
Naciye'ye bu macerada yardımcı olabilecek ahiretliği, biricik dostu ve kırk yıllık komşusu, yalnızlığı sebebiyle unutkanlık hastalığına tutulan Remziye.
Naciye hanımın gelin adayı, ailesinden geriye ablası ve halası kalmış, gördüğü erotik rüyaları gerçeklikten ayırt edemeyen ve bunların etkisiyle yaşamaya başlayan İsmihan.

~~~~
Şu dünyada bir insanın maneviyatından daha değerli ne olabilirdi? Burası geçici ikametgahımızdı. Maddi şeyler hep geçiciydi; daha önemlisi, katı ve zalimdir. Bunca haksızlıklığa, adetsızliğe, çirkinliğe, sahteliğe sağlam bir maneviyat olmaksızın nasıl dayanılırdı? Edebi istirahatğahımıza ulaşıncaya kadar aklını kaçırmadan bu dünyada yaşamamıza olanak sağlayan şey; o uhrevi tutkal degil miydi? Bu yapışkan olmadı mı kimse hayata tutunamaz, rüzgara kapılmış bir yaprak gibi sürüklenir giderdi. İrfan da böyle sürüklenecek miydi? Buna ömrü oldukça müsaade edemezdi. Gerekirse ayağından, bacağından bağlayıp evladını bırakmayacaktı, zira onu yolda bulmamıştı.
~~~~
Tanıtım bülteninde yazdığı gibi Düş Uykusu tam karnaval havasında bir kitap. Her bir karakterin kendine has hikayesi olduğu, renkli, eğlenceli ve birçok duyguyu içerisinde barındırıyor. Benim favorilerim Naciye ve Remziye ikilisi oldu. Aralarındaki diyalogları ve yaptıklarını okurken çok eğlendim. Birbirlerine verdikleri değer ve aralarındaki dostluk ise çok etkileyiciydi. 
Düş Uykusu, yazarımızın ilk kitabı olmasına rağmen başarılı bir anlatım tarzı var. Kitaplarda genelde 1 ya da 2 karakterin hikayesini odaklanır diğerleri geri planda bırakılır fakat Düş Uykusu'nda tüm karakterlerin hikayesi, ruh halleri ve davranışlarının arkasındaki sebepleri detaylıca aktarılmıştı. Yazarımızın kitaba kattığı mizahi tarafta oldukça keyifliydi. Günlük hayatımızda karşılaştığımız, yaşadığımız durumları ince esprilerle kitabın içerisinde eğlenceli bir şekilde yansıtmıştı. Mizahın yanında toplumsal eleştiriler de içeren, eğlendirirken  insanı düşüncelere sürükleyen bir havası da vardı. Kitabın sonlarına yaklaşırken beklenmedik bir durum yaşandı. Bu bölümü okuduktan sonra yazar sonuca nasıl bağlayacak acaba diye ayrıca bir merakla okudum ve beni tatmin eden, tüm karakterlerin hikayelerini bir sonuca bağlayan güzel bir sona ulaştırdı. Instagram'da minik bir okuma grubuyla okuduğum Düş Uykusu kitabını kısa bir sürede ve keyifli bir şekilde okuduğum için sizlerle de paylaşmak istedim. Bu türde kitapları okumayı seviyorsanız şans verebilirsiniz. ^^

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Adı:
Düş Uykusu
Yazar: Oya Denizyaran
Yayınevi: İnkılap Yayınevi
Sayfa Sayısı: 280
Baskı tarihi: Kasım 2021