Yılın son günlerini geçirirken merakla beklenen dizilerden Emily in Paris 3.sezonu ile geri döndü. 

İlk iki sezonu kısa bir süre içerisinde izleyip bitiren biri olarak ve 2.sezonun sonunda yaşanan karmaşık olaylar sebebiyle ben de yeni sezonu merakla bekliyordum. Yeni sezon yayınlanır yayınlanmaz izledim ve bir günde bitirdim. Detaylara geçmeden önce yazımda spoiler olabilecek bilgiler paylaşacağımı belirtmek istiyorum. :)

2.sezonun sonunda Sylvie ve ekibi Savoir'ı terk etmişti hatırlarsanız. Bu durumdan sonra Emily için seçim yapma zamanı geldi. Ya Madeline ile kalıp diğerlerine karşı savaşacak ya da Sylvie'yi tercih edip yeni şirket için çalışacak. İlk 2 bölümde Emily'nin kararsızlığını izliyoruz. O bu kadar gel-git yaşarken kendisi söyleyemeden Madeline durumu öğreniyor ve olaylar bir şekilde çözüme kavuşuyor. Madem Emily açıklayamayacaktı, o kadar bunalımlı ruh halini yansıtmak için neden uğraştınız diye düşündüm açıkçası. :)

İş durumu çözülünce kızımız bu kez de Alfie ile ilişkisinde sorunlar yaşıyor. Çok iyi bir karakteri olan genç adam, Emily'nin kararsızlıkları arasında harcandı birazcık. Üzgünüm Emily ama bu sezon Alfie'ciyim ben. Bu adamı üzmemeliydin..



Yeni sezonda kullanılan kostümler önceki sezonlarda olduğu gibi oldukça dikkat çekiciydi. Her bir bölümde özellikle kadın karakterleri izlerken moda showu izliyor gibi hissettim. Fransa modanın kalbi/başkenti olarak anıldığı için bu durum şaşırtıcı değil elbette. :)

 Mindy'nin tarzı dizinin başından beri favorim olmaya devam ediyor. Giydiği parçaları kendine o kadar yakıştırıyor ki, hayranlıkla izliyorum gerçekten. Emily, Camille ve Sylvie için de oldukça dikkat çekici parçalar tercih edilmişti.

Mindy'den bahsetmişken tarzı kadar sesini de beğendiğimi eklemek istiyorum. Şarkı söylediği kısımları gerçek anlamda zevkle izledim. Ashley Park oyunculuğun yanında şarkıcı kimliğini ve dans konusundaki başarısını çok iyi bir şekilde göstermişti. Emily ile arkadaşlıkları da çok tatlı, Mindy gibi bir arkadaşa sahip olmak isterdim. :)

Mindy karakteri hakkında tek olumsuz düşüncem, erkek arkadaşı Benoit'ten ayrılır ayrılmaz onu unutması ve yeni bir erkekle beraber olması biraz fazlaydı bence. 



Biraz da kurgusal olarak dikkatimi çeken detaylardan bahsetmek istiyorum. Emily'nin Paris'e geldiği andan itibaren hep iyi ve işine katkıda bulunabilecek pozisyonlarda olan insanlarla tanışması, samimi olması. İşsiz kaldığı günlerde Paris'te gidip görmediği yer kalmayacak kadar rahat bir hayat sürmesi. İş konusunda bir sorun yaşadığında ya da arkadaşlarına destek olmak istediğinde o durum için yardımcı olacak kişiyle bir anda bağlantı kurabilmesi vb. gerçeklikten oldukça uzak detaylardı. İzlemesi keyifli olduğu için rahatsız olmadım fakat neredeyse her bölümde olunca böyle bir dünyada ben de yaşasam keşke düşüncesi oluyor. :))

Yakışıklı şefimiz Gabriel, bu sezonun başlarında biraz geri plana atılmış gibi hissettim. Sürekli restaurantıyla meşgul, Camille ile mutlu olarak gösterildi. Emily ve Alfie çiftini sevdiğim için durumdan şikayet edemem ama aşk üçgenleri ve dönen entrikaların bu sezonda da olacağını düşünmüştüm açıkçası. 

Son bölümde ise yeni bir bomba patlatıp 4.sezonu bekleyip durun diyen bir final ile bitirdiler. Yaşanan olaya dair birkaç düşüncem var fakat konu yeni bir sezon olacak kadar uzatılabilir mi, artık sıkıcı bir hal alır mı diye de düşünmüyor değilim. :)


Siz Emily in Paris'i izlediniz mi ? Dizi hakkındaki düşünceleriniz neler? :)

 


Tür: Fantastik, Korku Komedisi, Doğaüstü 

Yayıncı: Netflix

Bölüm Sayısı:

Bölüm Süresi: 45 dakika

Oyuncular: Jenna Ortega,Hunter Doohan, Catherine Zeta-Jones, Luis Guzmán, Christina Ricci, Gwendoline Christie, Emma Myers

~~~~

Merhabalar blog dostlarım.

Önceki yazımda kitap okuyamadığımdan bahsetmiştim hatırlarsanız. Aynı şekilde dizi ve filmlerden de uzak kaldığım bir süreç geçirdim. Merak ettiğim yapımlar olsa da bazen vakit ayırmakta zorlandım bazen de isteksizlikten elim gitmedi. :)

85 ülkede en çok izlenen Netflix dizisi Wednesday, yayımlandığı andan itibaren tabiri caizse sosyal medyayı kasıp kavurdu. Fragmanlarını görüp merak etsem de bu kadar popüler olunca acaba daha sonra mı izlesem diye düşündüm açıkçası. İzleyen bir arkadaşım, çok güzeldi hemen izlemelisin deyince başlamaya karar verdim. Daha ilk bölümden siyahlara bürünmüş bu kızı çok sevdim. Ve bahsettiğim o isteksizlik durumundan biraz da olsa kurtulmamı sağladı. Bu sebeple sizinle paylaşmak istedim. Öncelikle size biraz diziden bahsedeyim, sonra detayları konuşalım. :)


WEDNESDAY DİZİ KONUSU

Wednesday Addams, kendisine yapılan kötülükleri cezasız bırakmayacak karakterde olan cesur, bir o kadar da acımasız genç bir kız. Aciz gördüğü kardeşi Pugsley'i korumak için elinden geleni yapan bir abla. Bir gün kardeşine kötü davrananlara kendince verdiği ceza sebebiyle okuldan atılır. Ailesinin isteği ile doğaüstü varlıklar ve ucubeler için açılan Nevermore Akademisi'ne kaydolur. Aykırılıkları ile buradakileri bezdirip okuldan kaçma planları yaparken, kasabada gizemli bir canavarın olduğunu öğrenince fikrini değiştirir. Canavarı bulmak, kasabada ve Nevermore'da gerçekleşen gizemli olayları, zekasını ve de imgelem görme yeteneğini kullanarak çözmek için çalışmalara başlar.


Jenna Ortega, Wednesday karakterini o kadar başarılı bir şekilde canlandırıyor ki onu izlerken gerçekten gülmeyi unutmuş, insanlardan nefret eden biriyle karşı karşıyaymış gibi hissettim. Karakterin zekası ve hazır cevaplığı ise hayran bırakan özelliklerindendi.
Wednesday ana karakter olduğu için ilk olarak ondan bahsettim ama diğer oyuncular da en az Jenna Ortega kadar başarılıydı. Wednesday'ın annesi Morticia Addams'ı canlandıran Catherine Zeta Jones'ın güzelliğinden de bahsetmek isterim. Kadının öyle etkileyici bir havası var ki sahnelerini izlerken sadece ona odaklandım. :)
Favorilerimden bir diğeri ise Wednesday'ın Nevermore'daki oda arkadaşı Enid (Emma Myers) rengarenk kişiliğiyle diziye eğlenceli bir hava katmıştı. 
Thing (Şey)'i de unutmamak gerek. Sadece bir el gibi görünse de Wednesday'ın en büyük yardımcısı, dizinin de keyifli yanlarından bir tanesiydi. :)



Fantastik, korku komedisi türünde olan Wednesday, jurgusal yönüyle de heyecanlandıran ve merak duygusunu canlı tutan bir diziydi. Özellikle canavar kim öğrenmek için hızlı hızlı izlemek isteği oluşuyor. Kim olduğuna dair ufak ipuçları ve ters köşeler yapılmıştı fakat bu türün iyi bir izleyicisiyseniz gerçeği görmek çok da zor olmuyor açıkçası. :)
Tahminlerim kısmen tutsa da spoiler yediğim için canavarın kim olduğunu öğrenmek çok da heyecan verici olmadı benim için. Sezon sonu da öyle bir şekilde bitti ki, bunun bir son değil asıl olayların başlangıcı olduğunun mesajını verir gibiydi. Bu sebeple ikinci sezon için epey heyecanlıyım. Umarım çok fazla beklemeyiz. :))
  






2022 yılının son ayının ilk gününden hepinize merhabalar blog dostlarım. Zaman ne çabuk da geçiyor değil mi? Su misali aktı geçti deriz ya bu sene benim için biraz öyle oldu sanki. Son zamanlarda bazı sorunlar yaşayıp ve rahatsızlıklar geçirince iyice zaman kavramımı yitirdim. Çok sevdiğim kitaplarımı da eski hevesimle okuyamıyor olmak beni biraz üzüyor. Bugün Kasım ayında vakit ayırıp okuyabildiğim Gün Işığının Tadı kitabından bahsetmek istedim. 

~~~~

Bazen en yakınındakiler tarafından anlaşılmadığını hissettin mi? Ya da yeni tanıştığın birinin kelimelere ihtiyaç duymadan, koşulsuz seni anlayabileceğini? Gün Işığının Tadı, kendileri olmayı öğrenen, birbirinden çok farklı iki kadının hikâyesi.

~~~~

Gün Işığının Tadı Kitabının Konusu;

Sally ailesi dahil herkesten uzakta, tek başına yaşamak istiyor. Sorular, kurallar, taleplere ve insanlara kızan ve neredeyse her şeyden nefret eden genç bir kız. Ailesi Sally'nin bu durumunun bir hastalık olduğunu düşünerek tedavi olması için onu kliniğe yatırıyor fakat Sally ailesinden ve klinikten uzağa kaçar. Bu kaçış sırasında yolu Liss kesişir. Sally, ilk görüşte Liss'in diğer yetişkinlerden farklı olduğunu anlıyor ve bu sebeple onun çiftlikte kalma teklifini kabul ediyor.

Liss ise kocaman çiftliğe sahip, yalnız bir kadın. İnsanlara ihtiyaç duymadan hayatına devam ediyor. Aklınıza gelebilecek her türlü işi tek başına yapabilecek kadar güçlü ve becerikli bir kadın. Liss az konuşan ve soru sorma girişiminde bile bulunmayan sakin ve bir o kadar da gizemli biri. Sally'de kendi gençliğini gören kadın, onu çiftliğine bağlamak istemese de içten içe genç kıza bağlanır. Sally ve Liss birlikte yaşamaya başladıktan sonra neler oldu derseniz yanıtı kitapta. :)

~~~~

"Sevdiğim her şeyi, her daim kaybettim ben. Hayır, öyle değil; sevdiğim her şeyi, her daim mahvettim ben."

~~~~

Yan Pasaj Yayınevi'nden ve kitaplarını ne kadar sevdiğimden sık sık bahsettiğim için çoğunuz biliyorsunuz artık. :)

Çıkan her kitaplarını takip etmeye ve okumaya çalışıyorum. Son kitaplarından Gün Işığının Tadı, Almanca'dan dilimize çevrilmiş bir eser. Yayınevinin sıkı takipçisi olarak farklı bir dilden çeviri yapmaları ilgimi çekti ve kitabıma kavuşur kavuşmaz okumaya karar verdim. Sally ve Liss'in hikayesi günlük tarzında Eylül ve Ekim aylarını kapsayan bir anlatım ile bize aktarılıyor. Ben Liss'in gizemli hallerinden dolayı onun hikayesini daha çok merak ederek okudum. Yazarın anlatım tarzını, özellikle betimlemelerini çok sevdim. O kadar başarılı bir şekilde betimleme yapmıştı ki ikiliyle birlikte tarlada patates topluyor ve Sally armutların tadına bakarken sanki yanındaymış gibi hissettim. Keşke ben de orada olup tadına bakabilsem dedim. :))

Betimlemeleri başarılı olsa da kurgusal olarak biraz durağan bir kitaptı. Son bölümlerine kadar Sally ve Liss'in günlük yaptığı işler dışında pek olay yaşanmadı. Bu duruma kişisel yoğunluklarımda eklenince okuma sürecim biraz uzadı. Kitabın sonunda Liss'e dair merak ettiğim şeyleri öğrenmiş olsam da hayal ettiğim sonu okumadım açıkçası. Yayınevinin diğer kitaplarıyla kıyasladığımda bir tık geride kalsa da Sally ve Liss'in hikayesini okuduğum için pişman değilim. Onlarla tanışmak ve hikayelerinin birkaç gününe ortak olmak güzeldi. :)

Dipnot olarak yayınevinin kitap ayracına fesleğen tohumu eklemesi çok hoş bir detay. Bundan bahsetmeden geçmek istemedim. :) 

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Orijinal Adı:
Alte Sorten
Yazar: Ewald Arenz
Çevirmen: Gonca Gül Kurtulmuş
Yayınevi: Yan Pasaj
Sayfa Sayısı: 237
Baskı tarihi: Ağustos 2022