Merhabalar, mutlu pazarlar ^^

Bugün kitap alışverişim ile geldiim. Hepsiburada son zamanlarda o kadar güzel indirimler yapıyor ki uygulamaya girince kendimi sepet yaparken buluyorum. :))

Merak ettiğim kitaplardan bazılarını da indirimde görünce sepete attıklarımı hemen kaptım. Güncel kitap fiyatlarını düşününce çok karlı bir alışveriş yaptığımı düşünüyorum. 😍

Hadi gelin aldıklarıma birlikte bakalım 💁

4 Kitap 199 TL kampanyasından aldıklarım;

-Bella Mackie / Aileni Nasıl Öldürürsün
-Angeles Donate & Francesc Miralles / Uçurumda Son Çay
-Emily Henry / Kitap Kurtları
-Colleen Hoover / Belki Bir Gün


YKY Kitaplarında %30 indirimli aldıklarım;
-Nazım Hikmet / Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim
-Franz Kafka / Kayıp Amerika
-Yaşar Kemal / Sarı Sıcak
-Özdemir Asaf / Benden Sonra Mutluluk
-Sabahattin Ali / Hep Genç Kalacağım
-Özdemir Asaf / Ben Pırıl Pırıl Bir Gemiydim Eskiden
-Filiz Ali / Filiz Hiç Üzülmesin

~~~~
Bu alışverişimde toplam 11 kitap aldım. Hepsini o kadar merak ediyorum ki, kavuşur kavuşmaz Kitap Kurtları kitabını 
okudum bile. Yakında onun yorumu da gelecek. :)
Aldığım kitaplardan okuduklarınız var mı? Bu kitaba öncelik vermelisin dedikleriniz varsa yorumlarda benimle paylaşın lütfen. ♥
Siz en son hangi kitabı/kitapları satın aldınız? Listelerimizde ortak kitaplar var mı acaba? :)

4 Kitap 199 TL fırsatı hala devam ediyor, faydalanmak isteyenler için linkini bırakıyorum; 4 Kitap 199 TL

İthaki Yayın Grubu 3 kitap 129 kampanyası da şuan devam ediyor. Japon klasiklerini merak edenler varsa göz atsın derim;

#reklam / #işbirliği

 


Herkes kendince teselliye giden yolunu bulmaya çalışıyordu. İnsan bir tablo ile konuşarak kendini tedavi edebilir miydi? İnsanın rahatsızlığını dile getirmesi, ilhamın verdiği sezgiler aracılığıyla kendini anlaması için sanatsal yaratımdan, sanat yoluyla terapiden pekala bahsediliyordu. Ancak bu farklıydı.Antoine için güzelliği seyretmek çirkinliğin üzerine konan bir pansumandı. Bu daima böyle olmuştu. Kendini kötü hissettiğinde müzeye gidiyordu. Güzellik, kırılganlığa karşı daima en iyi silahtı.
~~~~  
"Hayatta yapmamız gereken tek şey, sevmektir; gerisi hep meşguliyetten ibaret."
~~~~

Güzelliğe Doğru Konusu
Antoine Duris, Lyon'da bir üniversitede öğrencileri ve meslektaşları tarafından sevilen, başarılı bir sanat tarihi profesörüdür. Ani bir karar ile istifa eder ve Musee d'Orsay'de tabloların sergilendiği salonlarda bekçi olmak için Paris'e taşınır. Yaşadığı duygusal savaşları yenebilmek için tek çaresi vardır; Güzelliğe yönelmek.
Antoine'nin çok sevdiği mesleğini ve öğrencilerini geride bırakmasına ve salon bekçisi olmaya karar vermesine neden olan olayları öğrendiğimiz etkileyici ve farkındalık yaratan bir eser.

~~~~
Merhabalar,
Bazı yazarlar için ne yazsa okuruz deriz ya Yan Pasaj Yayınevi benim için bu sözün yayınevi versiyonu diyebilirim. Öyle güzel kitaplar çıkarıyorlar ki okuduğum kitaplarının neredeyse hepsini tavsiye etmişimdir. David Foenkinos benim için yeni bir yazar fakat Yan Pasaj Yayınevi'nden olduğu için Güzelliğe Doğru kitabını seveceğimi daha okumadan biliyordum fakat bu kadar etkileneceğimi düşünmemiştim.
Güzelliğe Doğru, sanatın insanların hayatındaki etkilerini ve iyileştirici gücünü göstermek için yazıldığını her sayfada hissettiren, güzellik kavramı ve insanın iç dünyasında yaşadıklarını da ele alan bir kitap.
İlk olarak Antoine Duris ile tanışıyoruz. Sanat tarihi profesörü olan bu adam işinden istifa ederek müzede bekçilik yapmak için başvuru yapması, insan kaynakları yöneticisi kadar okuru da şaşırtıyor. Bir profesör neden böyle bir karar verdi acaba merakıyla sayfaları çevirmeye başlıyorsunuz. Böylece geçmişte yaşananlara dair yolculuğumuz başlıyor. Antoine'nin duygusal ilişkisindeki değişikliklerden dolayı böyle bir karar verdiğini düşünmeye başlamışken, başarılı öğrencilerinden Camille hakkındaki bölümü okumaya başlayınca asıl olaylarla yüz yüze geliyoruz.
Genç kadının yaşadığı sarsıcı olayı okumak beni çok etkiledi. Bir yandan kitabı bitirmek isterken bir yandan da bu olaya dair daha fazla şey okumak istemediğim için arada kaldığım anlar yaşadım. Yazarın ülkemizde ve dünyada kadınların yaşadığı/yaşamak zorunda bırakıldığı sarsıcı olayı ele alması kitabın en etkileyici yanıydı elbette. Buna ek olarak sanatın iyileştirici yanını ve hayatlarımıza kattığı güzellikleri yansıtan detaylarda hoştu. Ressamlara ve resimlerine ilişkin bilgilerin geçtiği kısımları okurken bir yandan araştırmalar yaptım. Bahsi geçen müzelere gidip o eserleri bizzat görmeyi de isterdim. Hayatın gerçek yönünün sanatın hayalperest yönüyle harmanlandığı bu eseri okumanızı isterim fakat Camille'in yaşadıklarını okumak ağır gelebileceği için psikolojik olarak bunu göz önünde bulundurmanızı da hatırlatmak isterim. 
David Foenkinos, müzik ve edebiyat alanında eğitim alan bir yazar. Eserlerinin 40 dan fazla dile çevrilmesi, Güzelliğe Doğru kitabını okumadan önce iddialı gelmişti fakat okuduktan sonra gerçek bir başarı olduğunu anladım. Ben kalemiyle Güzelliğe Doğru ile tanıştım fakat Aşkın Renkleri, Ahmaklığın Devrik Hali, Charlotte ve Lennon kitapları yıllar önce dilimize çevrilmiş. Aşkın Renkleri hem ismiyle hem de filminin çekilmesi detayıyla diğerlerinden daha çok dikkatimi çekti. Okunmak üzere listeme ekledim, umarım baskısını bulabilirim. Ya da Yan Pasaj Yayınevi sürpriz yaparak bizlerle yeniden buluşturur. :)



KİTABIN KÜNYESİ
Özgün Adı: Vers La Beaute
Yazar: David Foenkinos
Çevirmen: Gülşah Ercenk
Yayınevi: Yan Pasaj
Sayfa Sayısı: 205
Baskı tarihi: Temmuz 2024

 


Merhabalar blog arkadaşlarım
Yeni bir kitap yorumuyla geldim. ^^
Oyuncu, gazeteci ve yazar İclal Aydın'ın en yeni kitabı Salkım Sokak No:3 ü okudum. Önceki kitabımda çok yönlü bir kadın yazarın kalemindendi, ne hoş bir tesadüf oldu değil mi? :)

Salkım Sokak No:3 Konusu
Polis memuru Yunus ve ailesi atama sonucu İzmir'e, göçmen mahallesine gelmiştir. Boşnak göçmeni ailelerin iç içe yaşadığı, bereketli sofraların kurularak tüm mahallenin dahil edildiği, birlikte dertlenip birlikte sevindiği, rengarenk çiçeklerin süslediği bir yer Salkım Sokak.
Polis Yunus'un büyük oğlu Mert, Salkım Sokak'a gittikleri ilk günden itibaren yaşadıklarını anlatmaya başlıyor. Mahallenin hamarat ve güzeller güzeli kızı Amina ablasına olan aşkı, Edis ile olan sıkı dostluğu, Ayda ve Nevzat ile arkadaşlığı,  Şakir dede ve ailesinin Üsküp'ten İzmir'e göç ediş hikayesi, yıllar boyunca Salkım Sokak'ta kazandıkları ve kaybettiklerini aktarıyor bize. 

Bunu öyle etkileyici bir şekilde yapıyor ki, hafta içi başlamamış olsam bir oturuşta bitirebilecek kadar kendine bağladı. Hatta yarısından daha fazlasını cumartesi günü 3-4 saat içerisinde okuyup bitirdim. :)
Tam bir zaman dilimi belirtilmese de 90'lı yıllar olduğunu düşünüyorum ve bu yılların havasını, Boşnak göçmenleri'nin göç süreçlerini, yaşadıkları zorluklara rağmen Salkım Sokak'ta kurdukları rengarenk yaşantılarını öyle güzel aktarıyor ki kitabı okumadım da sanki oraya misafir oldum gibi hissettim diyebilirim.  
Mert, Edis, Ayda, Nevzat, Şakir dede, Komiser Yunus ve diğerleri. Hepsinin hikayesi öyle etkileyici, öyle gerçek hissettirdi ki.. Yıllar içinde yaşadıkları, mutlulukları, verdikleri kayıplar.. Okurken öyle etkilendim ki, gözyaşlarımı tutamadım. Hatırlayamadığım kadar uzun bir süreden sonra beni ağlatacak kadar yoğunluklu bir kitap okumamıştım. Bu satırları yazarken bile boğazım düğümleniyor, gözlerim doluyor. Bir kitap okumak değil de bir yolculuğa çıkarak güzel dostluklara şahitlik etmişim gibi bir his var içimde. Böyle güzel bir yolculuğa çıkmamıza vesile olacak eseri yazıp bizlerle buluşturduğu için İclal Aydın'a naçizane teşekkür etmek istiyorum ve kaleminize sağlık diyorum. ♥ 
 Salkım Sokak No:3'ün sakinleri ile tanışmanızı kesinlikle öneririm blog arkadaşlarım. :)
Sizler için seçtiğim birkaç alıntıyla veda etmek isterim.



Salkım Sokak No:3 Alıntılar

Sevilmeyeceksem niye vardım? Sevmek engel olunabilir, ertelenebilir, yok sayılabilir bir duygu muydu? Bana benzemeyeni sevemez miydim? Başka bir dinin çocuklarını sevmek günah mıydı? Sevmek verdiği acı dışında neden sakıncalıydı? Neden sevilmek istiyordum? Hepimiz aynı değerleri ve aynı insanları mı sevmeliydik? Hepimiz birbirimizi aynı ağırlıkta mı sevmeliydik? Bu beni yüzde otuzluk seviyor, benden de o kadar çıkar dersek mi yoluna girecekti her şey?
 ~~~~~~ 
"Muazzam bir şey keşfettim. İnsanın özlediği birine aşık olması çok acayipti. Yok yok, insanın âşık olduğu birini özlemesi çok şahaneydi." 
~~~~~~ 
"İnsanın hayatı tanımadığı ne çok kişiyle çarpışıyor aslında. Ya da tanıdığı ama anımsayamadığı. Kaderin ince iplikleriyle birbirine bağlı çiçekler gibiyiz." 
~~~~~~
 Bazen olmaz. Üzülme. Doğan yeni bir ihtimale çevir yüzünü.

 


“Moda insanın kendine yakışanı giymesi ve 10 yıl sonra artık yakışmadığını görüp bunalıma girmesidir!”

Merhabalar ^^
Art arda dizi yazılarından sonra keyifli bir kitap ile farklılık yapayım istedim. :)

Gülse Birsel, Avrupa Yakası ve Yalan Dünya dizileriyle komedi alanında rüştünü ispat etmiş senarist, oyuncu, komedyen ve gazetecidir. Çok yönlü kişiliğini anlamak için az önceki ifadeler yeterli olmuştur sanırım ama Gülse Hanım Beni Gözünüzde Büyütmeyin! diyor son çıkan kitabında.  

Hem sıcak havaların etkisi, hem de yoğun iş döneminin stresinden dolayı kitap okuyamadığım dönemde işyerimde basıldığını gördüğüm anda ben bu kitabı okumak istiyorum dedim. Ve hemen alıp okumaya başladım tabii ki! :) 
Gülse Birsel, sevenlerinden aldığı tepkilere bir yandan şaşırırken bir yandan da kendisini ti'ye aldığı, siyasetten modaya, yeme içmeden spora, aşk meşk konusunda tavsiyelerden, genç kalmak ve mutlu yaşamak için tavsiyelere kadar birçok konuyu eğlenceli üslubuyla kaleme aldığı Beni Gözünüzde Büyütmeyin! kitabını bir çırpıda okuyup bitirdim.
 Dizi ve filmlerini severek izlesem de Gülse Birsel'in kaleminden okuduğum ilk kitap oldu. Hem eğlenceli anlatım tarzı hem de bölümlerin kısalığının etkisiyle çok kolay okunuyor. Toplumsal çıkarımlar yaparken bile komedyen yönüyle "güldürürken düşündürür" sözünü yaşatıyor. Bazı çıkarımlara hak verirken bazılarında da "aa, hakikaten öyle ya!" farkındalığını yaşadığım da oldu. :))
Favorim oldu kesin okuyun diyemem ama benim gibi kitap okumakta zorlandığınız bir dönemdeyseniz ve/veya keyifli, beni yormayan bir şeyler okuyayım diyorsanız Beni Gözünüzde Büyütmeyin kitabına şans verebilirsiniz.
Sizin için aşağıya birkaç alıntı bırakıyorum. ♥
~~~~
“Bir beyniniz var. Ve beyin kullanılmak ister. Hep açtır. Eğer beslemezseniz gider çöpten beslenir!”
~~~~
Ev dediğin kanepe, TV ve eşofmandır! Madonna içinde budur Rihanna içinde. Prens Charles için de budur Putin içinde. Ev hali evrenseldir. Sınıf mınıf tanımaz!
~~~~
“ Bir yemeğin özgeçmişi benimkinden uzunsa yemem…. Gerçekten lezzetli bir yemeğin adı kısa olur. Misal İskender.”

 


Tür: Romantik, Komedi 
 Yayıncı: JTBC - Netflix 
Bölüm Sayısı: 16 Bölüm 
Süresi: ortalama 70 dakika 
Dili - Ülkesi: Korece - Güney Kore 
Oyuncular: Lee Jun-ho, Im Yoon-ah, Go Won-He, Kim Jae-Won, Kim Ga-Eun, Kim Min-Ah 

 King the Land Dizisinin Konusu

King the Land dizisi, küçükken annesi ile gittiği oteldeki güzel anıları sebebiyle otel çalışanı olmanın hayalini kuran ve bunu en iyi şekilde yapmayı kendine hedef edinmiş Sa-Rang ile King Grup varisi Goo Won'un tanışmasını ve aralarında filizlenen aşk hikayesini konu alıyor.  


King The Land Oyuncuları / Karakterleri



Im Yoon-Ah, Cheon Sa-Rang karakterini canlandırmakta.
Sa-Rang, annesiyle olan güzel hatıralarına tutunarak Güney Kore'de ünlü bir otel olan King Otel'de çalışabilmek için büyük çaba gösterir ve sonunda hayallerine kavuşur. Genç kadının işe başladıktan sonra yaşadıklarına şahitlik ediyoruz.
Sa-Rang güzel bir gülümseye sahip pollyanna kıvamında iyi yürekli bir karakter. Çalışırken birçok zorbalığa maruz kalsa da kimseye kötülük yapmayı düşünmeyen masum biri. Bu durum biraz abartılı gelse de Yoon-Ah'da o kadar doğal durmuş ki. Özellikle "Hermes gülüşünü" gördükten sonra, masum kız rolünü kim oynasın deseniz aklıma gelecek isimlerden biri Yoon-Ah olur. :)
İlk Kore dizim Love Rain'de de başrolde olduğu için ben de yeri ayrıdır. ♥



Lee Jun-Ho, Goo Won karakterini canlandırmakta.
Goo Won, King Grubun yakışıklı ve kibirli varisi.
Goo Won küçükken annesi bir anda ortadan kaybolunca hayata ve insanlara olan bakış açısı değişmiş. Gülümseyenlere karşı nefret dolmuş ve bu gülüşleri sahte olduğuna dair bir düşünce geliştirmiş. İş konusunda başarılı olsa da çaba göstermemeyi tercih ettiği için çevresi tarafından tembel ve tabiri caizse "züppe" görülen bir karakter.
2PM grubunun üyesi Jun-Ho'yu ilk kez bu dizide izledim. Görünüş olarak karizmatik biri ama karakteri klasik romantik komedi erkeği olduğundan oyunculuğu konusunda çok vaov olamadım açıkçası. :)



Gelelim dizinin güzel dostluklarına. :)
Sa-Rang'ın en yakın arkadaşları Oh Pyung-Hwa(soldaki) ve Kang Da-Eul(sağdaki)
3 kadının arkadaşlık ilişkisi çok tatlıydı. 
Oh Pyung-Hwa bir hostes, Kang Da-Eul bir mağazada satış görevlisi. 
Bu üç kadının iş yerinde yaşadıkları zorluklar, aileleriyle olan ilişkileri/sorunları o kadar doğal ve gerçekçiydi ki izlerken hayatın içinden olaylara şahitlik ediyor gibi hissettim.


 Merhabalar ^^
Önceki yazımda izlediğimden bahsettiğim dizilerden King the Land ile geldim. Eğer şöyle romantik komedi türünde beni yormayacak bir dizi izleyeyim diye düşünüyorsanız doğru adrestesiniz. :)
King the Land, tam anlamıyla klasik bir romantik komedi dizisi. Zengin, yakışıklı, kibirli görünüşünün altında çok düşünceli birini saklayan varisimiz Goo-Woon ve onun şirketinde çalışan iyi kalpli güzeller güzeli kızımız Sa-Rang.
Klişe olsa da Jun-Ho ve Yoon-Ah'ın uyumu o kadar güzeldi ki, birkaç absürt sahne dışında ikisini izlemekten keyif aldım. Hatta sadece başrol oyuncuları değil yardımcı oyuncularda birbiriyle çok iyi bir uyum yakalamıştı. Gerçek bir arkadaş grubu gibi hissettirdiler. :)
Ayrıca Sa-Rang'ın arkadaşlarının hikayelerine de yer verilmesi benim için hoş bir detaydı. Kang Da-Eul'u da sevdim ama Oh Pyung-Hwa'nın hikayesini daha çok merak ettim ve etkilendim.
 Yukarıda da bahsettiğim gibi iş hayatında yaşanan zorluklar ve yapılan zorbalıklara yer verilmesi de anlamlı bir detaydı. Gerçek hayatta iyilikle karşılık vermenin pek anlamı olmasa da bu tarz durumları yaşayanlar olarak yalnız olmadığımızı ve tepkimizi/tavrımızı ortaya koymamız gerektiğini bir kez daha hatırlattı bence.
Genel olarak değerlendirecek olursam King the Land, entrikalarla sizi boğmayacak ama hayatın içinden detaylara da yer veren, eğlendiren hatta bolca güldüren keyifli bir diziydi. 



 

Tür: Romantik, Dram 
Yayıncı: Netflix
Bölüm Sayısı: 16
Bölüm Süresi: ortalama 70 dakika
Dili - Ülkesi: Korece - Güney Kore
Oyuncular: Park Eun Bin, Kang Tae-oh, Kang Ki-young, Ha Yoon-kyung, Baek Ji Won, Jin Kyung, Joo Jong-hyuk

Extraordinary Attorney Woo Dizi Konusu
Kore'nin ilk otizm spektrumlu avukatı olan Woo Young Woo, Seul'ün büyük hukuk firmalarından biri olan Hanbada tarafından işe alınır. 
Young-Woo'nun otizm spektrumlu bir avukat olarak hem dava ve mahkeme süreçlerinde yaşadıkları hem de günlük yaşantısında yaşadığı zorluklar ve zekasıyla kendine hayran bırakan hikayesini izliyoruz.

Oyuncular/Karakterler

Park Eun Bin Woo Young Woo karakterini canlandırmakta.
Young Woo, babası tarafından büyütülen otizm spektrum bozukluğuna sahip genç bir kadın. Görsel hafızası çok iyi olan Young Woo, kalınlığıyla ünlü hukuk kitaplarını bir çırpıda ezberleyebilen ve hangi cümlenin hangi sayfada ve satırda olduğunu hatırlayabilecek kadar mükemmel bir zekaya sahip. 
Balinalara özel ilgisi olan Young Woo, onlar hakkında saatlerce konuşabilecek kadar balina aşığı. :)


Kang Tae Oh, Lee Joon-Ho karakterini canlandırmakta.
Sempatik ve de karizmatik olan Joon Ho, çevresindeki herkesi kendine hayran bırakan biri desem abartmış olmam. Hukuk bürosundaki avukatlara davalarında yardımcı olmaktadır.  


Woo Young Woo'nun ekibi ve arkadaşı Dong Geulami
 Karakterler o kadar tatlı ve birbiriyle uyumluydu ki kadro özel seçimlerle oluşturuldu deseler şaşırmam. :)



Merhabalar,
Bu aralar Kore Dizilerine geri dönüş yapıyor gibiyim. :) 
Peş peşe 3 dizi bitirdim, şuan izlediğim Shooting Stars'ı da bitirmek üzereyim. Bu aralar bloğumda bolca dizi yorumları göreceksiniz. ♥
Extraordinary Attorney Woo dizisi de bunlardan bir tanesiydi. Yayınlandığı dönem çok sık karşıma çıkıyordu ama izlemek 2 yıl sonrasına kısmet oldu. Otizm spektrum bozukluğuna sahip bir bireyi konu aldığı için özel yapımlardan olduğunu söyleyebilirim. 
Bu bireylerin günlük hayatta karşılaştıkları zorlukları, diğer insanların onlara karşı davranışlarını başarılı bir şekilde aktardıklarını düşünüyorum.
Extraordinary Attorney Woo dizisinde favorim tartışmasız Park Eun Bin oldu. Öyle başarılı bir oyuncu ki karakteri oynamıyor adeta yaşıyordu. Eun Bin'in oyunculuğu ile tanışma dizim oldu ve devamı kesin gelecek. 
Woo Young Woo, sosyal iletişim konusunda biraz zorlanıyor olsa da çok zeki bir karakter. Görsel hafızasının yer verildiği sahneler gerçekten hayranlık uyandırıyor. Bir cümlenin tuğla gibi tabir ettiğimiz hukuk kitaplarının hangi sayfasında kaçıncı satırda geçtiğini bile kolayca hatırlayabilmek müthiş bir şey gerçekten. Balinalara olan özel ilgisi de çok tatlıydı, bıkmadan usanmadan saatlerce onlar hakkında bilgiler anlatıp durdu. :)
Young-Woo'nun davalarla ilgili yeni fikirler/çözümler bulduğu sahnelerde eklenen balina efektleri de o kadar gerçekçiydi ki, sanki o sahnede gerçekten balina var gibiydi.


Lee Jun-Ho, klasik kdrama erkek başrolü diyebileceğimiz bir karakter. Karizmatik, sempatik, herkese iyi davranan ve herkesin gönlünü kazanan bir erkek. Ama hiç rahatsız etmiyor. Woo Young Woo'ya karşı davranışları ve aralarında gelişen duygusal ilişki o kadar tatlı ve gerçekçi hissettirdi ki, günlük hayatta karşılaştığımız otizm vb. özel durumda olan bireylere karşı takınılan acıma duygusunu asla hissettirmiyor. Çok masum duygular yansıtıyor.
Hanbada hukuk bürosunda Woo Young Woo'nun dahil olduğu ekibin davranışları da insanlara örnek olacak şekildeydi. 
Jung Myung-Seok ve Choi Su-Yeon favori yardımcı karakterlerim. İkisi de öyle tatlı ve iyi kalpliydi ki..
*
Dizi her bölümde bir dava şeklinde ilerliyordu. İçeriği biraz daha karmaşık olan davaların ikinci bölüme sarktığı da oldu elbette ama gereksiz entrika ve karmaşaya girilmeden olayların çözüme kavuşması keyifli bir izleme sağlıyor.
Woo Young Woo'nun annesiyle ilgili bazı durumlar yaşanıyor. Olayların nasıl ilerleyeceğini tahmin etmek zor olmasa da klişelere dalıp diziyi ağır drama çevirmemeleri de hoş bir detaydı. 
Güzel ilerleyen dizinin sonu bana göre biraz durgun ve sönük oldu fakat bunun ikinci sezon onayı almasından kaynaklı olduğunu düşünüyorum.  2022 yılında 2.sezon onayı alındığı ve 2024 yılında yayınlanacağı hakkında açıklamalar yapılmış fakat şuan için Extraordinary Attorney Woo'nun 2.sezonuna kavuşamadık. Yılın geri kalanında güzel haberleri bekliyor olacağım. :)
Bu tarz avukat/dava içerikli dizilerden hoşlanıyorsanız ve otizm spektrum bozukluğu olan süper zeki Woo Young Woo ile tanışmak isterseniz, Extraordinary Attorney Woo'yu izlemenizi tavsiye ederim. 
2.sezonu birlikte izleriz belki? :)



 


Tür: Romantik, Fantastik, Dram
Yayıncı: Netflix
Bölüm Sayısı: 16
Bölüm Süresi: 1 Saat
Dili - Ülkesi: Korece - Güney Kore
Oyuncular: Jo Bo Ah, Rowoon, Ha Jun, Yura, Kim Kwon, Park Gyeong Hye, Lee Ta-Ri, Kim Min Kyung

Destined with You Konusu
Destined with You dizisi, 300 yıl önce yasaklandığı için mühürlenmiş ve bir çiftin lanetlenmesine neden olan büyü kitabının yıllar sonra gün yüzüne çıkmasıyla yaşananları konu alıyor. 
Büyü kitabı günümüzde yaşayan Lee Hong-Jo'nun eline geçer. Hong-Jo bu kitaptaki bir büyüyü kendi için kullanmak ister. Fakat hesaba katmadığı bir şey yaşanır ve Jang Shin-Yu ile yakınlaşmaya başlarlar. Büyüler gerçekten işe yarıyor mu? 300 yıl öncesinde lanetlenen çiftin Lee Hong Jo ve Jang Shin Yu ile bağlantısı ne? Bu soruların cevabını ararken yaşananları izlediğimiz fantastik bir kdrama.

Destined with You Oyuncuları / Karakterleri

Jo Bo Ah, Lee Hong Jo karakterini canlandırmakta.
Lee Hong Jo, Onju Belediyesinde yeşil alanlarla ilgilenen bölümde(bizdeki çevre ve şehircilik bakanlığı gibi düşünebilirsiniz) çalışan bir kamu görevlisidir. Çok özverili bir çalışan, iş arkadaşları ve çevresindeki insanlar ile iyi anlaşan ve yardımsever bir karaktere sahip olan genç kadın tüm bunlara rağmen yalnızlıkla sınanır. 

Rowoon, Jang Shin-Yu karakterini canlandırmakta.
Jang Shin Yu, özel bir hukuk bürosunda çalışan yakışıklı, zeki ve başarılı bir avukattır. Ailesindeki genlerden aktarılarak gelen lanet gibi gördükleri bir hastalık sebebiyle zor zamanlar geçiren genç adam, çalıştığı hukuk bürosundan istifa ederek Onju Belediyesinde hukuk danışmanlığı yapmaya başlar. 

Ha Jun, Kwon Jae-Kyung karakterini canlandırmakta.
Jae-Kyung, Onju Belediyesinde Belediye Başkanına danışmanlık yapan bir avukattır. Hem yakışıklılığı hem de kişiliği ile kadın çalışanlar arasında popüler olan genç adam, hikayemizin ikinci erkeği. :)


Yorumum
Merhabalar ^^
Aylardır izlediğim diziler hakkında bir şeyler paylaşmadığımı fark ettim ve açığı kapatmamız gerektiğini düşünerek bu süreçte izlediğim dizilerden ilki olan Destined with You ile geldim. :)
Dizi hakkında düşüncelerimi paylaşacağım fakat Spoiler içeren ifadeler paylaşabileceğimi önden belirtmek isterim. ♥

Destined with You yayınlanmaya başladığı dönemde sıkça karşıma çıkan ve sevilen bir diziydi. Konusundan ziyade oyuncu kadrosuyla ilgimi çeken bir dizi. Çünkü Rowoon da Jo Bo Ah da sevdiğim oyuncular fakat güncel dizi takip edemediğim bir dönem olduğundan gecikmeli de olsa şimdi izlemiş oldum. :)
Rowoon ve Jo Bo Ah'ın uyumu çok çok iyiydi. İkisini çift olarak izlerken çok keyif aldım. ♥
Jo Bo Ah izlediğim her dizisinde oyunculuğuyla kendini biraz daha sevdirmeyi başarıyor. 
Rowoon ise bu dizisinde oyunculukta kendini nasıl geliştirdiğini ortaya koymuş bence. Hem kibirli halleri hem de aşık adam hallerini izlemek keyif verdi. :)
Ayrıca Rowoon'un Destined with You'daki tarzına bayıldığımı da söylemeden edemeyeceğim. Hem görselliği hem de kıyafet seçimleri o kadar iyiydi ki, gerçek anlamda hayranlıkla izledim. 😍


Dizinin ilk bölümlerinde fantastik ve gizem yoğun olarak kullanılmıştı. Jang Shin-Yu'nun peşini bırakmayan kırmızı el çok ürkütücüydü. Normalde bu tür şeyleri izlemekte zorlanırım ama merak duygum ağır basınca izlemeye devam edebildim.
Lee Hong Jo ve Jang Shin Yu'nun tanışma süreci olan ilk bölümlerde Shin Yu çok gıcık bir karakterdi. Kibirli halleri ve Hong Jo'ya davranışları sinir bozucuydu.
Sonrasında Hong Jo'nun yaptığı aşk büyüsü aşık olduğu kişi yerine Shin-Yu'ya gidince yaşananları izlemek çok keyifliydi. 
Dizinin yarısına kadar bu eğlenceli durum devam ettiği için hızlıca ilerlediğimi söyleyebilirim. Fakat yarısından sonra ortaya çıkan "sapık" mevzusunun gereğinden fazla uzatıldığını düşünüyorum. Üstelik kim olduğunu tahmin etmek çok kolaydı.  Bu durumu uzatmak yerine birkaç bölüm daha kısa olsa daha etkili bir dizi olacağını ve izleyenlerin favori listesine rahatlıkla girebileceğini düşünüyorum. :)
Oyuncu kadrosunun başarılı olması ve birbirleri ile olan uyumları sayesinde sonuna kadar izleyebildim. Fakat yukarıda bahsettiğim olaylardan dolayı son bölümlere yaklaşırken sıkılmaya başladım. Normalde mantık hatalarını aramam ama sıkıldığım için mantık hataları hatta çekim hataları bile gözüme batmaya başladı. :D
Hal böyle olunca kesin izleyin diyemiyorum ama merak edip izlemeyi düşünüyorsanız beklentinizi minimumda tutarak izlemenizi öneririm.