Merhabalar, mutlu pazarlar ^^

Bugün kitap alışverişim ile geldiim. Hepsiburada son zamanlarda o kadar güzel indirimler yapıyor ki uygulamaya girince kendimi sepet yaparken buluyorum. :))

Merak ettiğim kitaplardan bazılarını da indirimde görünce sepete attıklarımı hemen kaptım. Güncel kitap fiyatlarını düşününce çok karlı bir alışveriş yaptığımı düşünüyorum. 😍

Hadi gelin aldıklarıma birlikte bakalım 💁

4 Kitap 199 TL kampanyasından aldıklarım;

-Bella Mackie / Aileni Nasıl Öldürürsün
-Angeles Donate & Francesc Miralles / Uçurumda Son Çay
-Emily Henry / Kitap Kurtları
-Colleen Hoover / Belki Bir Gün


YKY Kitaplarında %30 indirimli aldıklarım;
-Nazım Hikmet / Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim
-Franz Kafka / Kayıp Amerika
-Yaşar Kemal / Sarı Sıcak
-Özdemir Asaf / Benden Sonra Mutluluk
-Sabahattin Ali / Hep Genç Kalacağım
-Özdemir Asaf / Ben Pırıl Pırıl Bir Gemiydim Eskiden
-Filiz Ali / Filiz Hiç Üzülmesin

~~~~
Bu alışverişimde toplam 11 kitap aldım. Hepsini o kadar merak ediyorum ki, kavuşur kavuşmaz Kitap Kurtları kitabını 
okudum bile. Yakında onun yorumu da gelecek. :)
Aldığım kitaplardan okuduklarınız var mı? Bu kitaba öncelik vermelisin dedikleriniz varsa yorumlarda benimle paylaşın lütfen. ♥
Siz en son hangi kitabı/kitapları satın aldınız? Listelerimizde ortak kitaplar var mı acaba? :)

4 Kitap 199 TL fırsatı hala devam ediyor, faydalanmak isteyenler için linkini bırakıyorum; 4 Kitap 199 TL

İthaki Yayın Grubu 3 kitap 129 kampanyası da şuan devam ediyor. Japon klasiklerini merak edenler varsa göz atsın derim;

#reklam / #işbirliği

 


Herkes kendince teselliye giden yolunu bulmaya çalışıyordu. İnsan bir tablo ile konuşarak kendini tedavi edebilir miydi? İnsanın rahatsızlığını dile getirmesi, ilhamın verdiği sezgiler aracılığıyla kendini anlaması için sanatsal yaratımdan, sanat yoluyla terapiden pekala bahsediliyordu. Ancak bu farklıydı.Antoine için güzelliği seyretmek çirkinliğin üzerine konan bir pansumandı. Bu daima böyle olmuştu. Kendini kötü hissettiğinde müzeye gidiyordu. Güzellik, kırılganlığa karşı daima en iyi silahtı.
~~~~  
"Hayatta yapmamız gereken tek şey, sevmektir; gerisi hep meşguliyetten ibaret."
~~~~

Güzelliğe Doğru Konusu
Antoine Duris, Lyon'da bir üniversitede öğrencileri ve meslektaşları tarafından sevilen, başarılı bir sanat tarihi profesörüdür. Ani bir karar ile istifa eder ve Musee d'Orsay'de tabloların sergilendiği salonlarda bekçi olmak için Paris'e taşınır. Yaşadığı duygusal savaşları yenebilmek için tek çaresi vardır; Güzelliğe yönelmek.
Antoine'nin çok sevdiği mesleğini ve öğrencilerini geride bırakmasına ve salon bekçisi olmaya karar vermesine neden olan olayları öğrendiğimiz etkileyici ve farkındalık yaratan bir eser.

~~~~
Merhabalar,
Bazı yazarlar için ne yazsa okuruz deriz ya Yan Pasaj Yayınevi benim için bu sözün yayınevi versiyonu diyebilirim. Öyle güzel kitaplar çıkarıyorlar ki okuduğum kitaplarının neredeyse hepsini tavsiye etmişimdir. David Foenkinos benim için yeni bir yazar fakat Yan Pasaj Yayınevi'nden olduğu için Güzelliğe Doğru kitabını seveceğimi daha okumadan biliyordum fakat bu kadar etkileneceğimi düşünmemiştim.
Güzelliğe Doğru, sanatın insanların hayatındaki etkilerini ve iyileştirici gücünü göstermek için yazıldığını her sayfada hissettiren, güzellik kavramı ve insanın iç dünyasında yaşadıklarını da ele alan bir kitap.
İlk olarak Antoine Duris ile tanışıyoruz. Sanat tarihi profesörü olan bu adam işinden istifa ederek müzede bekçilik yapmak için başvuru yapması, insan kaynakları yöneticisi kadar okuru da şaşırtıyor. Bir profesör neden böyle bir karar verdi acaba merakıyla sayfaları çevirmeye başlıyorsunuz. Böylece geçmişte yaşananlara dair yolculuğumuz başlıyor. Antoine'nin duygusal ilişkisindeki değişikliklerden dolayı böyle bir karar verdiğini düşünmeye başlamışken, başarılı öğrencilerinden Camille hakkındaki bölümü okumaya başlayınca asıl olaylarla yüz yüze geliyoruz.
Genç kadının yaşadığı sarsıcı olayı okumak beni çok etkiledi. Bir yandan kitabı bitirmek isterken bir yandan da bu olaya dair daha fazla şey okumak istemediğim için arada kaldığım anlar yaşadım. Yazarın ülkemizde ve dünyada kadınların yaşadığı/yaşamak zorunda bırakıldığı sarsıcı olayı ele alması kitabın en etkileyici yanıydı elbette. Buna ek olarak sanatın iyileştirici yanını ve hayatlarımıza kattığı güzellikleri yansıtan detaylarda hoştu. Ressamlara ve resimlerine ilişkin bilgilerin geçtiği kısımları okurken bir yandan araştırmalar yaptım. Bahsi geçen müzelere gidip o eserleri bizzat görmeyi de isterdim. Hayatın gerçek yönünün sanatın hayalperest yönüyle harmanlandığı bu eseri okumanızı isterim fakat Camille'in yaşadıklarını okumak ağır gelebileceği için psikolojik olarak bunu göz önünde bulundurmanızı da hatırlatmak isterim. 
David Foenkinos, müzik ve edebiyat alanında eğitim alan bir yazar. Eserlerinin 40 dan fazla dile çevrilmesi, Güzelliğe Doğru kitabını okumadan önce iddialı gelmişti fakat okuduktan sonra gerçek bir başarı olduğunu anladım. Ben kalemiyle Güzelliğe Doğru ile tanıştım fakat Aşkın Renkleri, Ahmaklığın Devrik Hali, Charlotte ve Lennon kitapları yıllar önce dilimize çevrilmiş. Aşkın Renkleri hem ismiyle hem de filminin çekilmesi detayıyla diğerlerinden daha çok dikkatimi çekti. Okunmak üzere listeme ekledim, umarım baskısını bulabilirim. Ya da Yan Pasaj Yayınevi sürpriz yaparak bizlerle yeniden buluşturur. :)



KİTABIN KÜNYESİ
Özgün Adı: Vers La Beaute
Yazar: David Foenkinos
Çevirmen: Gülşah Ercenk
Yayınevi: Yan Pasaj
Sayfa Sayısı: 205
Baskı tarihi: Temmuz 2024

 


Merhabalar blog arkadaşlarım
Yeni bir kitap yorumuyla geldim. ^^
Oyuncu, gazeteci ve yazar İclal Aydın'ın en yeni kitabı Salkım Sokak No:3 ü okudum. Önceki kitabımda çok yönlü bir kadın yazarın kalemindendi, ne hoş bir tesadüf oldu değil mi? :)

Salkım Sokak No:3 Konusu
Polis memuru Yunus ve ailesi atama sonucu İzmir'e, göçmen mahallesine gelmiştir. Boşnak göçmeni ailelerin iç içe yaşadığı, bereketli sofraların kurularak tüm mahallenin dahil edildiği, birlikte dertlenip birlikte sevindiği, rengarenk çiçeklerin süslediği bir yer Salkım Sokak.
Polis Yunus'un büyük oğlu Mert, Salkım Sokak'a gittikleri ilk günden itibaren yaşadıklarını anlatmaya başlıyor. Mahallenin hamarat ve güzeller güzeli kızı Amina ablasına olan aşkı, Edis ile olan sıkı dostluğu, Ayda ve Nevzat ile arkadaşlığı,  Şakir dede ve ailesinin Üsküp'ten İzmir'e göç ediş hikayesi, yıllar boyunca Salkım Sokak'ta kazandıkları ve kaybettiklerini aktarıyor bize. 

Bunu öyle etkileyici bir şekilde yapıyor ki, hafta içi başlamamış olsam bir oturuşta bitirebilecek kadar kendine bağladı. Hatta yarısından daha fazlasını cumartesi günü 3-4 saat içerisinde okuyup bitirdim. :)
Tam bir zaman dilimi belirtilmese de 90'lı yıllar olduğunu düşünüyorum ve bu yılların havasını, Boşnak göçmenleri'nin göç süreçlerini, yaşadıkları zorluklara rağmen Salkım Sokak'ta kurdukları rengarenk yaşantılarını öyle güzel aktarıyor ki kitabı okumadım da sanki oraya misafir oldum gibi hissettim diyebilirim.  
Mert, Edis, Ayda, Nevzat, Şakir dede, Komiser Yunus ve diğerleri. Hepsinin hikayesi öyle etkileyici, öyle gerçek hissettirdi ki.. Yıllar içinde yaşadıkları, mutlulukları, verdikleri kayıplar.. Okurken öyle etkilendim ki, gözyaşlarımı tutamadım. Hatırlayamadığım kadar uzun bir süreden sonra beni ağlatacak kadar yoğunluklu bir kitap okumamıştım. Bu satırları yazarken bile boğazım düğümleniyor, gözlerim doluyor. Bir kitap okumak değil de bir yolculuğa çıkarak güzel dostluklara şahitlik etmişim gibi bir his var içimde. Böyle güzel bir yolculuğa çıkmamıza vesile olacak eseri yazıp bizlerle buluşturduğu için İclal Aydın'a naçizane teşekkür etmek istiyorum ve kaleminize sağlık diyorum. ♥ 
 Salkım Sokak No:3'ün sakinleri ile tanışmanızı kesinlikle öneririm blog arkadaşlarım. :)
Sizler için seçtiğim birkaç alıntıyla veda etmek isterim.



Salkım Sokak No:3 Alıntılar

Sevilmeyeceksem niye vardım? Sevmek engel olunabilir, ertelenebilir, yok sayılabilir bir duygu muydu? Bana benzemeyeni sevemez miydim? Başka bir dinin çocuklarını sevmek günah mıydı? Sevmek verdiği acı dışında neden sakıncalıydı? Neden sevilmek istiyordum? Hepimiz aynı değerleri ve aynı insanları mı sevmeliydik? Hepimiz birbirimizi aynı ağırlıkta mı sevmeliydik? Bu beni yüzde otuzluk seviyor, benden de o kadar çıkar dersek mi yoluna girecekti her şey?
 ~~~~~~ 
"Muazzam bir şey keşfettim. İnsanın özlediği birine aşık olması çok acayipti. Yok yok, insanın âşık olduğu birini özlemesi çok şahaneydi." 
~~~~~~ 
"İnsanın hayatı tanımadığı ne çok kişiyle çarpışıyor aslında. Ya da tanıdığı ama anımsayamadığı. Kaderin ince iplikleriyle birbirine bağlı çiçekler gibiyiz." 
~~~~~~
 Bazen olmaz. Üzülme. Doğan yeni bir ihtimale çevir yüzünü.

 


“Moda insanın kendine yakışanı giymesi ve 10 yıl sonra artık yakışmadığını görüp bunalıma girmesidir!”

Merhabalar ^^
Art arda dizi yazılarından sonra keyifli bir kitap ile farklılık yapayım istedim. :)

Gülse Birsel, Avrupa Yakası ve Yalan Dünya dizileriyle komedi alanında rüştünü ispat etmiş senarist, oyuncu, komedyen ve gazetecidir. Çok yönlü kişiliğini anlamak için az önceki ifadeler yeterli olmuştur sanırım ama Gülse Hanım Beni Gözünüzde Büyütmeyin! diyor son çıkan kitabında.  

Hem sıcak havaların etkisi, hem de yoğun iş döneminin stresinden dolayı kitap okuyamadığım dönemde işyerimde basıldığını gördüğüm anda ben bu kitabı okumak istiyorum dedim. Ve hemen alıp okumaya başladım tabii ki! :) 
Gülse Birsel, sevenlerinden aldığı tepkilere bir yandan şaşırırken bir yandan da kendisini ti'ye aldığı, siyasetten modaya, yeme içmeden spora, aşk meşk konusunda tavsiyelerden, genç kalmak ve mutlu yaşamak için tavsiyelere kadar birçok konuyu eğlenceli üslubuyla kaleme aldığı Beni Gözünüzde Büyütmeyin! kitabını bir çırpıda okuyup bitirdim.
 Dizi ve filmlerini severek izlesem de Gülse Birsel'in kaleminden okuduğum ilk kitap oldu. Hem eğlenceli anlatım tarzı hem de bölümlerin kısalığının etkisiyle çok kolay okunuyor. Toplumsal çıkarımlar yaparken bile komedyen yönüyle "güldürürken düşündürür" sözünü yaşatıyor. Bazı çıkarımlara hak verirken bazılarında da "aa, hakikaten öyle ya!" farkındalığını yaşadığım da oldu. :))
Favorim oldu kesin okuyun diyemem ama benim gibi kitap okumakta zorlandığınız bir dönemdeyseniz ve/veya keyifli, beni yormayan bir şeyler okuyayım diyorsanız Beni Gözünüzde Büyütmeyin kitabına şans verebilirsiniz.
Sizin için aşağıya birkaç alıntı bırakıyorum. ♥
~~~~
“Bir beyniniz var. Ve beyin kullanılmak ister. Hep açtır. Eğer beslemezseniz gider çöpten beslenir!”
~~~~
Ev dediğin kanepe, TV ve eşofmandır! Madonna içinde budur Rihanna içinde. Prens Charles için de budur Putin içinde. Ev hali evrenseldir. Sınıf mınıf tanımaz!
~~~~
“ Bir yemeğin özgeçmişi benimkinden uzunsa yemem…. Gerçekten lezzetli bir yemeğin adı kısa olur. Misal İskender.”

 


Tür: Romantik, Komedi 
 Yayıncı: JTBC - Netflix 
Bölüm Sayısı: 16 Bölüm 
Süresi: ortalama 70 dakika 
Dili - Ülkesi: Korece - Güney Kore 
Oyuncular: Lee Jun-ho, Im Yoon-ah, Go Won-He, Kim Jae-Won, Kim Ga-Eun, Kim Min-Ah 

 King the Land Dizisinin Konusu

King the Land dizisi, küçükken annesi ile gittiği oteldeki güzel anıları sebebiyle otel çalışanı olmanın hayalini kuran ve bunu en iyi şekilde yapmayı kendine hedef edinmiş Sa-Rang ile King Grup varisi Goo Won'un tanışmasını ve aralarında filizlenen aşk hikayesini konu alıyor.  


King The Land Oyuncuları / Karakterleri



Im Yoon-Ah, Cheon Sa-Rang karakterini canlandırmakta.
Sa-Rang, annesiyle olan güzel hatıralarına tutunarak Güney Kore'de ünlü bir otel olan King Otel'de çalışabilmek için büyük çaba gösterir ve sonunda hayallerine kavuşur. Genç kadının işe başladıktan sonra yaşadıklarına şahitlik ediyoruz.
Sa-Rang güzel bir gülümseye sahip pollyanna kıvamında iyi yürekli bir karakter. Çalışırken birçok zorbalığa maruz kalsa da kimseye kötülük yapmayı düşünmeyen masum biri. Bu durum biraz abartılı gelse de Yoon-Ah'da o kadar doğal durmuş ki. Özellikle "Hermes gülüşünü" gördükten sonra, masum kız rolünü kim oynasın deseniz aklıma gelecek isimlerden biri Yoon-Ah olur. :)
İlk Kore dizim Love Rain'de de başrolde olduğu için ben de yeri ayrıdır. ♥



Lee Jun-Ho, Goo Won karakterini canlandırmakta.
Goo Won, King Grubun yakışıklı ve kibirli varisi.
Goo Won küçükken annesi bir anda ortadan kaybolunca hayata ve insanlara olan bakış açısı değişmiş. Gülümseyenlere karşı nefret dolmuş ve bu gülüşleri sahte olduğuna dair bir düşünce geliştirmiş. İş konusunda başarılı olsa da çaba göstermemeyi tercih ettiği için çevresi tarafından tembel ve tabiri caizse "züppe" görülen bir karakter.
2PM grubunun üyesi Jun-Ho'yu ilk kez bu dizide izledim. Görünüş olarak karizmatik biri ama karakteri klasik romantik komedi erkeği olduğundan oyunculuğu konusunda çok vaov olamadım açıkçası. :)



Gelelim dizinin güzel dostluklarına. :)
Sa-Rang'ın en yakın arkadaşları Oh Pyung-Hwa(soldaki) ve Kang Da-Eul(sağdaki)
3 kadının arkadaşlık ilişkisi çok tatlıydı. 
Oh Pyung-Hwa bir hostes, Kang Da-Eul bir mağazada satış görevlisi. 
Bu üç kadının iş yerinde yaşadıkları zorluklar, aileleriyle olan ilişkileri/sorunları o kadar doğal ve gerçekçiydi ki izlerken hayatın içinden olaylara şahitlik ediyor gibi hissettim.


 Merhabalar ^^
Önceki yazımda izlediğimden bahsettiğim dizilerden King the Land ile geldim. Eğer şöyle romantik komedi türünde beni yormayacak bir dizi izleyeyim diye düşünüyorsanız doğru adrestesiniz. :)
King the Land, tam anlamıyla klasik bir romantik komedi dizisi. Zengin, yakışıklı, kibirli görünüşünün altında çok düşünceli birini saklayan varisimiz Goo-Woon ve onun şirketinde çalışan iyi kalpli güzeller güzeli kızımız Sa-Rang.
Klişe olsa da Jun-Ho ve Yoon-Ah'ın uyumu o kadar güzeldi ki, birkaç absürt sahne dışında ikisini izlemekten keyif aldım. Hatta sadece başrol oyuncuları değil yardımcı oyuncularda birbiriyle çok iyi bir uyum yakalamıştı. Gerçek bir arkadaş grubu gibi hissettirdiler. :)
Ayrıca Sa-Rang'ın arkadaşlarının hikayelerine de yer verilmesi benim için hoş bir detaydı. Kang Da-Eul'u da sevdim ama Oh Pyung-Hwa'nın hikayesini daha çok merak ettim ve etkilendim.
 Yukarıda da bahsettiğim gibi iş hayatında yaşanan zorluklar ve yapılan zorbalıklara yer verilmesi de anlamlı bir detaydı. Gerçek hayatta iyilikle karşılık vermenin pek anlamı olmasa da bu tarz durumları yaşayanlar olarak yalnız olmadığımızı ve tepkimizi/tavrımızı ortaya koymamız gerektiğini bir kez daha hatırlattı bence.
Genel olarak değerlendirecek olursam King the Land, entrikalarla sizi boğmayacak ama hayatın içinden detaylara da yer veren, eğlendiren hatta bolca güldüren keyifli bir diziydi. 



 

Tür: Romantik, Dram 
Yayıncı: Netflix
Bölüm Sayısı: 16
Bölüm Süresi: ortalama 70 dakika
Dili - Ülkesi: Korece - Güney Kore
Oyuncular: Park Eun Bin, Kang Tae-oh, Kang Ki-young, Ha Yoon-kyung, Baek Ji Won, Jin Kyung, Joo Jong-hyuk

Extraordinary Attorney Woo Dizi Konusu
Kore'nin ilk otizm spektrumlu avukatı olan Woo Young Woo, Seul'ün büyük hukuk firmalarından biri olan Hanbada tarafından işe alınır. 
Young-Woo'nun otizm spektrumlu bir avukat olarak hem dava ve mahkeme süreçlerinde yaşadıkları hem de günlük yaşantısında yaşadığı zorluklar ve zekasıyla kendine hayran bırakan hikayesini izliyoruz.

Oyuncular/Karakterler

Park Eun Bin Woo Young Woo karakterini canlandırmakta.
Young Woo, babası tarafından büyütülen otizm spektrum bozukluğuna sahip genç bir kadın. Görsel hafızası çok iyi olan Young Woo, kalınlığıyla ünlü hukuk kitaplarını bir çırpıda ezberleyebilen ve hangi cümlenin hangi sayfada ve satırda olduğunu hatırlayabilecek kadar mükemmel bir zekaya sahip. 
Balinalara özel ilgisi olan Young Woo, onlar hakkında saatlerce konuşabilecek kadar balina aşığı. :)


Kang Tae Oh, Lee Joon-Ho karakterini canlandırmakta.
Sempatik ve de karizmatik olan Joon Ho, çevresindeki herkesi kendine hayran bırakan biri desem abartmış olmam. Hukuk bürosundaki avukatlara davalarında yardımcı olmaktadır.  


Woo Young Woo'nun ekibi ve arkadaşı Dong Geulami
 Karakterler o kadar tatlı ve birbiriyle uyumluydu ki kadro özel seçimlerle oluşturuldu deseler şaşırmam. :)



Merhabalar,
Bu aralar Kore Dizilerine geri dönüş yapıyor gibiyim. :) 
Peş peşe 3 dizi bitirdim, şuan izlediğim Shooting Stars'ı da bitirmek üzereyim. Bu aralar bloğumda bolca dizi yorumları göreceksiniz. ♥
Extraordinary Attorney Woo dizisi de bunlardan bir tanesiydi. Yayınlandığı dönem çok sık karşıma çıkıyordu ama izlemek 2 yıl sonrasına kısmet oldu. Otizm spektrum bozukluğuna sahip bir bireyi konu aldığı için özel yapımlardan olduğunu söyleyebilirim. 
Bu bireylerin günlük hayatta karşılaştıkları zorlukları, diğer insanların onlara karşı davranışlarını başarılı bir şekilde aktardıklarını düşünüyorum.
Extraordinary Attorney Woo dizisinde favorim tartışmasız Park Eun Bin oldu. Öyle başarılı bir oyuncu ki karakteri oynamıyor adeta yaşıyordu. Eun Bin'in oyunculuğu ile tanışma dizim oldu ve devamı kesin gelecek. 
Woo Young Woo, sosyal iletişim konusunda biraz zorlanıyor olsa da çok zeki bir karakter. Görsel hafızasının yer verildiği sahneler gerçekten hayranlık uyandırıyor. Bir cümlenin tuğla gibi tabir ettiğimiz hukuk kitaplarının hangi sayfasında kaçıncı satırda geçtiğini bile kolayca hatırlayabilmek müthiş bir şey gerçekten. Balinalara olan özel ilgisi de çok tatlıydı, bıkmadan usanmadan saatlerce onlar hakkında bilgiler anlatıp durdu. :)
Young-Woo'nun davalarla ilgili yeni fikirler/çözümler bulduğu sahnelerde eklenen balina efektleri de o kadar gerçekçiydi ki, sanki o sahnede gerçekten balina var gibiydi.


Lee Jun-Ho, klasik kdrama erkek başrolü diyebileceğimiz bir karakter. Karizmatik, sempatik, herkese iyi davranan ve herkesin gönlünü kazanan bir erkek. Ama hiç rahatsız etmiyor. Woo Young Woo'ya karşı davranışları ve aralarında gelişen duygusal ilişki o kadar tatlı ve gerçekçi hissettirdi ki, günlük hayatta karşılaştığımız otizm vb. özel durumda olan bireylere karşı takınılan acıma duygusunu asla hissettirmiyor. Çok masum duygular yansıtıyor.
Hanbada hukuk bürosunda Woo Young Woo'nun dahil olduğu ekibin davranışları da insanlara örnek olacak şekildeydi. 
Jung Myung-Seok ve Choi Su-Yeon favori yardımcı karakterlerim. İkisi de öyle tatlı ve iyi kalpliydi ki..
*
Dizi her bölümde bir dava şeklinde ilerliyordu. İçeriği biraz daha karmaşık olan davaların ikinci bölüme sarktığı da oldu elbette ama gereksiz entrika ve karmaşaya girilmeden olayların çözüme kavuşması keyifli bir izleme sağlıyor.
Woo Young Woo'nun annesiyle ilgili bazı durumlar yaşanıyor. Olayların nasıl ilerleyeceğini tahmin etmek zor olmasa da klişelere dalıp diziyi ağır drama çevirmemeleri de hoş bir detaydı. 
Güzel ilerleyen dizinin sonu bana göre biraz durgun ve sönük oldu fakat bunun ikinci sezon onayı almasından kaynaklı olduğunu düşünüyorum.  2022 yılında 2.sezon onayı alındığı ve 2024 yılında yayınlanacağı hakkında açıklamalar yapılmış fakat şuan için Extraordinary Attorney Woo'nun 2.sezonuna kavuşamadık. Yılın geri kalanında güzel haberleri bekliyor olacağım. :)
Bu tarz avukat/dava içerikli dizilerden hoşlanıyorsanız ve otizm spektrum bozukluğu olan süper zeki Woo Young Woo ile tanışmak isterseniz, Extraordinary Attorney Woo'yu izlemenizi tavsiye ederim. 
2.sezonu birlikte izleriz belki? :)



 


Tür: Romantik, Fantastik, Dram
Yayıncı: Netflix
Bölüm Sayısı: 16
Bölüm Süresi: 1 Saat
Dili - Ülkesi: Korece - Güney Kore
Oyuncular: Jo Bo Ah, Rowoon, Ha Jun, Yura, Kim Kwon, Park Gyeong Hye, Lee Ta-Ri, Kim Min Kyung

Destined with You Konusu
Destined with You dizisi, 300 yıl önce yasaklandığı için mühürlenmiş ve bir çiftin lanetlenmesine neden olan büyü kitabının yıllar sonra gün yüzüne çıkmasıyla yaşananları konu alıyor. 
Büyü kitabı günümüzde yaşayan Lee Hong-Jo'nun eline geçer. Hong-Jo bu kitaptaki bir büyüyü kendi için kullanmak ister. Fakat hesaba katmadığı bir şey yaşanır ve Jang Shin-Yu ile yakınlaşmaya başlarlar. Büyüler gerçekten işe yarıyor mu? 300 yıl öncesinde lanetlenen çiftin Lee Hong Jo ve Jang Shin Yu ile bağlantısı ne? Bu soruların cevabını ararken yaşananları izlediğimiz fantastik bir kdrama.

Destined with You Oyuncuları / Karakterleri

Jo Bo Ah, Lee Hong Jo karakterini canlandırmakta.
Lee Hong Jo, Onju Belediyesinde yeşil alanlarla ilgilenen bölümde(bizdeki çevre ve şehircilik bakanlığı gibi düşünebilirsiniz) çalışan bir kamu görevlisidir. Çok özverili bir çalışan, iş arkadaşları ve çevresindeki insanlar ile iyi anlaşan ve yardımsever bir karaktere sahip olan genç kadın tüm bunlara rağmen yalnızlıkla sınanır. 

Rowoon, Jang Shin-Yu karakterini canlandırmakta.
Jang Shin Yu, özel bir hukuk bürosunda çalışan yakışıklı, zeki ve başarılı bir avukattır. Ailesindeki genlerden aktarılarak gelen lanet gibi gördükleri bir hastalık sebebiyle zor zamanlar geçiren genç adam, çalıştığı hukuk bürosundan istifa ederek Onju Belediyesinde hukuk danışmanlığı yapmaya başlar. 

Ha Jun, Kwon Jae-Kyung karakterini canlandırmakta.
Jae-Kyung, Onju Belediyesinde Belediye Başkanına danışmanlık yapan bir avukattır. Hem yakışıklılığı hem de kişiliği ile kadın çalışanlar arasında popüler olan genç adam, hikayemizin ikinci erkeği. :)


Yorumum
Merhabalar ^^
Aylardır izlediğim diziler hakkında bir şeyler paylaşmadığımı fark ettim ve açığı kapatmamız gerektiğini düşünerek bu süreçte izlediğim dizilerden ilki olan Destined with You ile geldim. :)
Dizi hakkında düşüncelerimi paylaşacağım fakat Spoiler içeren ifadeler paylaşabileceğimi önden belirtmek isterim. ♥

Destined with You yayınlanmaya başladığı dönemde sıkça karşıma çıkan ve sevilen bir diziydi. Konusundan ziyade oyuncu kadrosuyla ilgimi çeken bir dizi. Çünkü Rowoon da Jo Bo Ah da sevdiğim oyuncular fakat güncel dizi takip edemediğim bir dönem olduğundan gecikmeli de olsa şimdi izlemiş oldum. :)
Rowoon ve Jo Bo Ah'ın uyumu çok çok iyiydi. İkisini çift olarak izlerken çok keyif aldım. ♥
Jo Bo Ah izlediğim her dizisinde oyunculuğuyla kendini biraz daha sevdirmeyi başarıyor. 
Rowoon ise bu dizisinde oyunculukta kendini nasıl geliştirdiğini ortaya koymuş bence. Hem kibirli halleri hem de aşık adam hallerini izlemek keyif verdi. :)
Ayrıca Rowoon'un Destined with You'daki tarzına bayıldığımı da söylemeden edemeyeceğim. Hem görselliği hem de kıyafet seçimleri o kadar iyiydi ki, gerçek anlamda hayranlıkla izledim. 😍


Dizinin ilk bölümlerinde fantastik ve gizem yoğun olarak kullanılmıştı. Jang Shin-Yu'nun peşini bırakmayan kırmızı el çok ürkütücüydü. Normalde bu tür şeyleri izlemekte zorlanırım ama merak duygum ağır basınca izlemeye devam edebildim.
Lee Hong Jo ve Jang Shin Yu'nun tanışma süreci olan ilk bölümlerde Shin Yu çok gıcık bir karakterdi. Kibirli halleri ve Hong Jo'ya davranışları sinir bozucuydu.
Sonrasında Hong Jo'nun yaptığı aşk büyüsü aşık olduğu kişi yerine Shin-Yu'ya gidince yaşananları izlemek çok keyifliydi. 
Dizinin yarısına kadar bu eğlenceli durum devam ettiği için hızlıca ilerlediğimi söyleyebilirim. Fakat yarısından sonra ortaya çıkan "sapık" mevzusunun gereğinden fazla uzatıldığını düşünüyorum. Üstelik kim olduğunu tahmin etmek çok kolaydı.  Bu durumu uzatmak yerine birkaç bölüm daha kısa olsa daha etkili bir dizi olacağını ve izleyenlerin favori listesine rahatlıkla girebileceğini düşünüyorum. :)
Oyuncu kadrosunun başarılı olması ve birbirleri ile olan uyumları sayesinde sonuna kadar izleyebildim. Fakat yukarıda bahsettiğim olaylardan dolayı son bölümlere yaklaşırken sıkılmaya başladım. Normalde mantık hatalarını aramam ama sıkıldığım için mantık hataları hatta çekim hataları bile gözüme batmaya başladı. :D
Hal böyle olunca kesin izleyin diyemiyorum ama merak edip izlemeyi düşünüyorsanız beklentinizi minimumda tutarak izlemenizi öneririm. 








 

Kraliçe Arı Şarkı Söylediğinde Arılar Dans Eder Kitabının Konusu

3 çocuk annesi Marie, mükemmel bir anne olmak ister. Sevdiği ve çok başarılı olduğu işini bırakarak evde çocuklarıyla daha fazla vakit geçirmek, onlara hiç bağırmadan/kızmadan yetiştirmek, organik beslenmelerine dikkat etmek vb. birçok konuda en iyisini yapmak için çaba gösterir. Fakat hiçbir şey planladığı gibi gitmemeye başlar. Çocuklar, ev işleri derken hiçbir şeye yetişemediğini ve hayalini kurduğu mükemmel ebeveynlikten uzak olduğunun farkına varır. Bitkin ve bunalmış olmasının yanı sıra çocuklarıyla istediği ilişkiyi kuramamanın suçluluğunu da hissederken arkadaşı ona bir sürpriz yapar. Marie, 40. yaş gününü hayalini kurduğu mükemmel ebeveynlik için bilgiler edineceği ve aynı zamanda tatil yapacağı bir kampa gider.

Marie'nin bu kampta yaşadıklarını ve ebeveynliğe dair farklı bakış açıları kazandıracak detayları okuyacağınız keyifli bir kitap. ♥

~~~~

"Suçluluk duygusunu hafifleten kitap: Bunalmış bir anne ve onu dinlenmeye gönderen bir komşu. Orada kendimizi buluyoruz! Olaylara farklı bir perspektiften bakmanızı sağlayan bir roman.” -Marie-Pierre

~~~~

Mükemmel bir ebeveyn olmanın bir yolu/yöntemi var mıdır?

Henüz bir ebeveyn değilim ama çevremden gözlemlediğim kadarıyla bu durum imkansız olmasa da çok zor bence. Hayatın yoğun akışı içerisinde bazen kendimize bile vakit ayıramazken, küçücük bir varlığa bakmak, onun en güzel şekilde sağlıklı ve mutlu bir birey olarak büyümesini sağlayabilmenin sorumluluğu büyük bir şey gerçekten. Bunları göz önünde bulundurunca Marie'nin birbirinden farklı karakterde 3 çocuğunu büyütmek için gösterdiği çaba ve özveriyi düşünün. 

Marie'nin kendini boğulmuş hissettiği anda Rose çıkıp gelince, herkese Rose gibi bir arkadaş gerekiyor diye düşündüm. :)

Genç kadının bunalmış halini ilk görüşmede anlamış olması ve onun bu durumdan kurtulup hem Marie'nin kendisine hem de çocuklarına iyi gelecek kampa gitmesini sağlaması çok çok ince bir davranış.

Maria'nın Gaia Mola ebeveynlik kampında yaşadıklarını okumak ise bambaşka bir bakış açısı kazanmamı sağladı. Henüz ebeveyn olmasam da çocukların davranışlarının neden olabileceği, onlara nasıl davranmamız gerektiğine dair hayatın içinden örneklerle verilen bilgiler içeren ebeveynlik kılavuzu gibiydi. Ayrıca Maria'nın kendine dair yaşadığı farkındalıklar, kişisel gelişimi de benim için etkileyici detaylardandı.

Veronique Maciejak'ın Kendimi Kaybettiğim Yerde Buldum kitabını da aynı zevkle ve merakla okumuştum. Bu kitabında da beni yanıltmadı. Yarın Güneş Yeniden Doğacak kitabı da okuma listemdeydi zaten ama en yakın zamanda okunmak üzere listenin üst sıralarına eklendi. :)

Yan Pasaj Yayınevi'nin dilimize kazandırdığı ve okuma fırsatım olan her kitabı beni çok etkiledi. Kişisel gelişim olarak da bana katkıları olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Kraliçe Arı Şarkı Söylediğinde Arılar Dans Eder kitabı ve bloğumda yorumlarını bulabileceğiniz Yan Pasaj'ın tüm kitapları tavsiyemdir. ♥

~~~~

"Şu söz doğruymuş: Hayat yaşanmaya değer beklenmedik şeylerle dolu."


KİTABIN KÜNYESİ 
 Özgün Adı: Quand La Reine Chante, Les Abeilles Dansent
 Yazar: Veronique Maciejak
 Çevirmen: Meltem Gezgin
 Yayınevi: Yan Pasaj
 Sayfa Sayısı: 280
 Baskı tarihi: Mayıs 2024

 


Lanetli Kış Kitabının Konusu

Amethyst Bell -Tess olarak kullandığı için bundan sonra Tess olarak bahsedeceğim.:)-, soğuk bir kış gününde Wharton kasabasındaki aile yadigarı evlerine gider. Ünlü bir ressam olan büyükbabası Sebastian Bell'den onlara kalan tablolarla ailecek rahat bir hayat sürerken, yine büyükbabasına ait La Belle Vie (Güzel Hayat) evi için planları vardır. Tess, küçük kasabadaki bu evi bir pansiyona dönüştürerek yeni bir işe adım atmak ister. Bunun için tadilat planları yaparken büyükannesinin ısınma sorunlarını bahane ederek kilitli tuttuğu odaya sıra gelir. Hayatı boyunca hiç girmediği ve içinde ne olduğunu dahi bilmediği bu gizemli odadan gece geç bir saatte hayvan tırmalamasına benzer sesler gelmeye başlayınca ilk iş olarak bu kapıyı açtırmaya ve ardındaki sırlarla yüzleşmeye karar verir. Böylece Tess'in aile geçmişindeki sırları öğreneceği macerası başlamış olur.

~~~~

"Ne kadar çok çaba sarf ederseniz edin, geçmişin izlerine rastlamaktan kaçınamazdınız. Ve o geçmişte saklı kalmış sırlardan da."

~~~~

Merhabalar,

Uzuun bir süreden sonra gerilim-korku türünde bir kitap okudum ve okurken bu türü özlediğimi fark ettim. Lanetli Kış hem kapağı hem de konusuyla ilgimi çeken bir kitaptı. Okumaya başladığım anda gerilsem de merak duygum ağır bastı ve La Belle Vie'nin gizemini çözmek için bulduğum her fırsatta okudum.:)

 Kapının ardındaki gizemli varlık kim ya da ne, Tess'e ne anlatmaya çalışıyor, Tess bu sırrı çözüp hayalini kurduğu işe kavuşabilecek mi, vb birçok soruya yanıt aradığım gerilimi yüksek ve heyecanlı bir okuma oldu. 

Tess'in komşuları Jane ve Jim ile olan samimi ilişkilerini, küçük olarak tasvir edilen Wharton kasabasını okurken, Gilmore Girls'deki Stars Hallow kasabasını anımsadım. :)

Wharton'un küçük ve samimi komşuluk ilişkilerini okumak kitaptaki gerilim havasını yumuşatmıştı.

Tess tadilat konusunda Jim ve Jane'in tavsiyesi ile Wyatt ile tanışıyor. Wyatt, tadilat dışında La Belle Vie'nin sırrını çözmesi için Tess'e destek olur. Bu durum ikilinin yakınlaşmasını sağlar. Gerilim/gizem türündeki kitaplarda pek romantizme yer verilmez ama Tess ve Wyatt arasındaki ilişkiyi okumak bana iyi geldi. Çünkü romantizm sever yanım. ♥ :)

Yazarın anlatımı akıcı ve kurgusal anlamda başarılıydı. Hele ki kitabın başlangıç bölümünü okuyunca gerilimi hissetmemek mümkün değil. Fakat kurgu içerisinde verdiği ipuçları sayesinde sırrın ne olduğunu kısmen tahmin ettim diyebilirim. Ortaya çıkan bazı gerçekler ters köşe hissiyle birlikte üzüntü vericiydi. Gizem/gerilim türüyle tanışmak istiyorsanız ya da benim gibi arada okuyorsanız şans verebilirsiniz. :)

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ 
Orijinal Adı: The Stroke of Winter 
Yazar: Wendy Webb 
Çevirmen: Selin Özkan 
Yayınevi: Otantik Kitap 
Sayfa Sayısı: 320 
Baskı tarihi: Mart 2024

 Ben Sonnur Ben Saime Kitabının Konusu

Sonnur, 15 yaşında geçirdiği talihsiz bir kaza sonucunda hayatının on yılını kilitli kapılar ardında geçirmek zorunda kalır. Zorlu geçen bu on yılın ardından hayatta kalmayı başarsa da sırları, travmaları ve korkularıyla birlikte ona eşlik eden bir kadınla yaşamak zorunda kalmıştır. Karakter olarak Sonnur'dan çok farklı olan bu kadın kim, Sonnur'a neden böyle davranıyor ve ikili  arasındaki çekişmenin galibi kim olacak?

Diğer yanda yıllardır, başarılı bir gazetecinin asistanlığını yapan Ayşe'ye kariyerinde büyük bir etki yaratacak röportaj teklifi gelir. Kitapları çoksatar listelerinde olan fakat daha önce kimsenin görmediği ve habercilerin tanışmak için fırsat kolladığı yazar Saime Sayın, Ayşe ile röportaj yapmak ister. Neden bu alanda başarısını kanıtlamış biri olan patronuyla yada başka biriyle değil de kendisiyle röportaj yapmak istediğini merak etse de, bu kariyeri için büyük bir fırsattır. Gizemli yazar Saime Sayın ile tanışan kişi olacak ve Ayşe de başarılı gazeteciler arasına adını yazdırabilecektir.

Herkesten gizli bir hayat süren yazar Saime Sayın kim? Neden özellikle Ayşe ile görüşmek istiyor? Ayşe bu görüşmede neler yaşayacak ve hayalini kurduğu kariyere kavuşabilecek mi? 

Sonnur'un bu hikayedeki yeri nedir? Geçmişinden gelen sırlardan ve korkulardan sıyrılıp hayatına devam edebilecek mi? vb birçok soruya yanıt ararken heyecanla okuduğum bir kitaptı.

~~~~

"Yüreğin ölümü en son olur Ufuk. Bir ağacın yapraklannı dökmesi gibi umutlarını bir bir kaybeder. Sonunda yaşamak için hiç umudu kalmaz, işte o anda yürek de ölür. Ama sen benim hayatıma yüreğimin ölmesine son bir umut kalmışken geldin. O anda o son yaprak kopmamak için ağacına sıkı sıkı tutundu. Belki başka yapraklar da açacak. Yine de tüm olanları düşündüğümde bizim hiç şansımız olmadığını biliyorum." 

~~~~


Instagram'da  dahil olduğum bir okuma grubunda Ayşegül Çiçekoğlu'nun yeni çıkan  Ben Sonnur Ben Saime kitabı için bir etkinlik olacağını ve İstanbul'da yaşayanların katılabileceği haberini alınca çok heyecanlandım. Hem yazarla tanışıp imza alabilecektim hem de kitabı okuyan diğer arkadaşlar ile sohbet etme imkanım olacaktı. Hal böyle olunca hemen ben de geliyorum dedim. :)

 Etkinliğe katılmadan önce kitabım elime ulaştı ve büyük bir merakla okudum. Önce Ayşe ile tanıştık daha sonra da Sonnur ve eşi Ufuk ile. Okudukça merak duygum arttı. Sonnur'un travmalarının sebebi ne, ünlü yazar Saime Sayın ile bir bağlantısı var mı, Ayşe'nin tanımadığı bu iki kadın hayatına nasıl bir anda dahil oldu ve sırları ne diye birçok soruyu aklıma sıraladığım heyecanlı bir okuma serüveniydi. 

!Buradan sonrası spoiler içerebilir!

Sonnur'un geçirdiği kazayı okurken boğazım düğüm düğüm oldu. Kitabın sayfasına bakakaldım. Ağlasam ağlayamıyorum, okumaya devam da edemiyorum. Yazarımızın gerçek hikayeden yola çıkarak kurguladığını da bildiğim için birkaç dakika boğazımdaki düğüm ve başımda ağrı ile kalakaldım. Benim okurken bu hale geldiğim bir durumu yaşayan birinin olmasını düşünmek ve buna rağmen hayata bir şekilde tutunduğunu bilmek tarif edilemeyecek kadar farklı bir duyguydu gerçekten. 

Kitabın romantik tarafı ise geçmiş-günümüz şeklinde ilerleyen Sonnur ve Ufuk, günümüzde filizlenecek Ayşe ve Aras. 

Ufuk'un Sonnur'a olan aşkı ve bağlılığını okumak kendinizi bu aşka imrenirken hatta benimde bir Ufuk'um olsa keşke derken bulabileceğiniz bir aşk bence. :))

Ayşe ve Aras'ın arasındaki ilişki size biraz daha karmaşık ve gel-gitliydi. Genç çiftimiz Sonnur ve Ufuk'un gölgesinde kalsa da onları okumak da keyifliydi. Onlara dair daha fazla şey okumak isterdim. 

Kitabı okurken Sonnur, Saime ve Ayşe arasında nasıl bir bağlantı olduğuna dair çeşitli teorilerim oldu. Konu ilerledikçe ve yazarımızın verdiği ipuçlarını da toplayınca bazı noktalarda tahminlerimi tutturdum. Fakat sonunda Ayşegül hanım öyle bir ters köşe yapmıştı ki.. "Nasıl olur ya?" diyerek kalakaldım. 

Ben Sonnur Ben Saime, birçok yerinde beni sarsan ve birden çok duyguyu yaşatan etkileyici bir kitaptı. Ayşegül Hanım'ın anlatımı hem kurgusal hem de kullandığı psikolojik unsurlar anlamında çok başarılıydı.

18 Mayıs Cumartesi günü İçerenköy Penguen Kitabevindeki buluşmaya gittiğimde karşımda kendisini görünce ilk dakikalarda heyecandan konuşamadım. :)) 

Sonrasında hem Ayşegül hanımın samimiyeti hem de gelen diğer arkadaşların eğlenceli sohbetiyle çok keyifli bir gün geçirdik. Yazarımız ve kitapları hakkında birçok detay öğrendik ve kitaplarımızı imzalatma imkanı bulduk. Şimdi bu satırları yazarken bile o anları anımsayıp mutlu oluyorum.

Uzun lafın kısacası, gerçekten bir hikayeden kurgulanmış etkileyici hikaye okumak isterseniz Ben Sonnur Ben Saime okuma listenizde olsun derim. :)



Fotoğrafların tamamı bana aittir ve yazı reklam/işbirliği değildir.

 


"Aşk nedir?"
Bana mı soruyor?
"Aşk o kişiden başkasını düşünememektir," diye cevapladım. "Aşkının özlemiyle kıvranmaktır.Düşüncelerini o kişinin ele geçirmesidir. O ne düşünür? O ne ister? Neden burada değil? Kiminle birlikte? Sen delirene kadar bu soruları sormaktır tekrar tekrar. O yaşayacaksa dünyada herkesi öldürebilmektir aşk."

Canavar Çocuk Kitabının Konusu
Ülkemizde çocuk okurlar için olan Felaket Henry serisi ile tanınan Francesca Simon, Canavar Çocuk kitabını farklı bir okur kitlesine hitap eden tarzda kaleme almış.
Mitolojik öğelerin mizah ile birleştirildiği kitapta İskandinav mitolojisinde kötülük ve kurnazlık Tanrısı Loki'nin kızı Ölüler Tanrıçası Hel'in hikayesini okuyoruz.
Hel, Loki'nin Dev olan eşinden olan 3. çocuğudur. Diğer iki çocuğu Jörmungandr yılan, Fenrir  ise dev bir kurt bedeninde yaşam sürmektedir. Hel kardeşlerinden farklı olarak insan bedeninde dünyaya gelse de fiziksel olarak bacaklarında mutasyon olduğunu dile getiriyor. 
Kahin kıyamet getireceklerini söylediği için Hel ve kardeşleri Tanrılar tarafından kaçırılır. Her birini başka bir yere hapsederler. Hel ölüler diyarında sıkışıp kaldığında aşık olduğu Baldr ile kavuşacağı günü beklerken yaşadıklarını okuyoruz.
.
Merhabalar, mutlu hafta sonları 🌸
Eskisi kadar olmasa da kitaplara daha fazla vakit ayırabildiğim zamanlar yaşıyorum ve bu beni mutlu ediyor. 😍
Bugün en son okuyup bitirdiğim kitaptan bahsetmeye geldim. Sizde durumlar nasıl? En son hangi kitabı okudunuz ? 📚
.
Canavar Çocuk kitabını okumaya başlamadan önce mitolojiye dair pek bilgim yoktu ve kitapta bahsedilen karakterlerden Loki ve Odin dışındakileri duymamıştım bile. Farklı bir yerde denk gelsem belki okumadan geçeceğim detayları, yazarın mizahi üslubu ve Hel karakterinin eğlenceli yanları sayesinde merak edip araştırınca mitolojiye dair birçok şey öğrendim. Yeni bilgiler öğrendikçe yazarın kurgu içerisinde mitolojiye dair detaylı bilgilere yer verdiğini de fark ettim. 
Kurgu içerisinde neler yaşanacağını, Hel'in aşkına kavuşup kavuşamayacağı merakıyla kısa bir süre içerisinde okuyup bitirdim. Benim için keyifli ve yeni bilgiler edinmemi sağlayan bir okuma serüveni oldu.
Mitoloji türüne ilgi duyan ve okumaya yeni başlayacak okurlara tavsiye edebilirim. Mitolojiye dair bilgi birikimi olanlar kitap hakkında ne düşünür merak etmiyor değilim. Okursanız yorumlarda sohbet edelim. :)

~~~~
"Kayıp mı oldun?" diye sordum. Nefeslerimiz buharlı havaya karışıyordu.
Güldü. "Kimsenin buraya yanlışlıkla geldiğini zannetmiyorum." Merakla beni süzdü, "Sen ölü değilsin, değil mi?"
"Yarı."
"Yarı ölü olamazsın ya ölüsündür ya da değilsindir."

~~~~
Sonsuza dek yaşadığınızda anlıyorsunuz ki çoğu şeyin hiçbir önemi yok. Kendinizi özel mi sanıyorsunuz? 
Değilsiniz.



"Ama sonra bir anda elimi tutup gözlerime o sevecen, hayat dolu bakışıyla kilitlendiğinde altüst oldum. Elimi çekemedim. 

Kalbimden gelen yoğun sesleri duymaması ümidiyle "Bana değil, yola bak. Kaza yapacaksın," dedim hayatında ilk defa el ele tutuşan mahcup genç bir kız gibi. 

"Kazayı çoktan yaptım: Bırak keyfini çıkarayım. Çok bekledim bu anı" dedi sonsuz rahatlığıyla."


 Zaten Kitabının Konusu

Farklı hayatlar içerisinde benzer durumu yaşayan iki evli kadın Güneş ve Nil.

Güneş, iş hayatında oldukça başarılı ve alanında tanınan kitap çıkarmış, söyleşiler, sempozyumlar veren genç bir kadın. Aynı zamanda eşi Tolga ile mutlu bir evliliğe sahip. Öyle ki sosyal çevrelerinde uyumları açısından örnek çift gibi görünüyorlar. Güneş'in hayatında her şey normal ve yolunda gidiyor gibi görünürken yıllar öncesinden çıkıp gelen Arda, bir şeylerin farkına varmasını sağlar. Ve bu sayede içindeki asıl "Güneş" ile tanışır. 

Nil, genç yaşta evlenip çocuk sahibi olmuş, kendini küçük kızı ve işine adamış genç bir kadın. Eşi Ali'yi seviyor olsa da, hem ikisinin iş hayatlarının yoğunluğu hem de kızları Ela ile ilgilenmeye odaklanmaları sebebiyle evliliklerinin ilk zamanlarındaki o heyecanın kalmadığını fark eder. Bu durumla ilgili eşiyle konuşup ilişkilerindeki soğukluğu azaltmak istese de Ali'nin halinden memnun ve Nil'i suçlar tavırları genç kadını farklı sorgulamalara iter. Tam da bu süreçte çalıştığı bankaya yeni bir çalışma arkadaşı Hakan gelir. Genç adam Nil ile sohbet etmeye o kadar heveslidir ki her fırsatı değerlendirir. Nil başlangıçta mesafeli dursa da Hakan ile sohbetlerinde içsel sorgulamalarına da yanıtlar bulduğunu fark edince hayatı başka bir yöne doğru akmaya başlar.


Güneş ve Nil mahpusluklarında arafta kalmış iki evli kadındır. Derken kendilerini planlamadıkları bir dünyaya adım atarken bulurlar ve hayatlarını altüst etmekten kendilerini alamazlar. Kalpten başlayıp tüm hayatlarına yayılan değişimler yaşarken akıllarında ise tek bir soru vardır: "Haklı mı olmak istiyorsun, mutlu mu?" 

Bu alıntı ise kitabın ifade edemeyeceğim bir özeti gibi. Güneş ve Nil mutluluğu mu seçecekler yoksa haklı olmayı mı derseniz, cevabı kitapta. :)

~~~~

Mutlu akşamlar arkadaşlarım.

Bayram tatili, tatil dönüşü iş yoğunluğu vs derken buralarda bir görünüp bir kaybolduğum dönemleri yaşıyorum. :)

Bugün yarım gün bile olsa işten uzaklaşma fırsatım olunca son zamanlarda beni kendine bağlayıp kısa sürede okuduğum bir kitaptan bahsetmek istedim.

"Zaten", hem kısa ve öz hem de ardında neler olduğunu merak ettiren bir kitap ismi değil mi ? :)

Kitap okumak isteyip elime aldığım hiçbir kitaba odaklanamadığım bir dönemde elime geçen Zaten, daha ilk sayfasından beni kendine çekti desem abartmış olmam. 29 saat içerisinde bitirdiğimi söylersem inanmanız için yeterli olur sanırım. :)

 Bir bölüm Güneş, bir bölüm Nil şeklinde ilerleyen kitapta bir karakterin hikayesini okurken diğeri neler yaşıyor acaba diye merak ederek çevirdim sayfaları. İlk olarak Güneş ile tanıştığım için sanırım, onun hikayesine daha çabuk adapte oldum. Güneş Arda ile ve Nil Hakan ile ilişkilerinde neler yaşayacaklarını, ne karar vereceklerini merak ederek, Güneş ve Nil'in birbirleriyle bağlantıları var mı ya da olacak mı heyecanı ile okuyup bitirdim.

Yazarımız Evrim Gürler, iki karakterinde yaşadıklarını, içinde bulundukları ruh halini o kadar başarılı bir şekilde anlatmıştı ki okurken kendimi onların yerine koyarken buldum. 

Mutlu olmak iki kadınında hakkı fakat yaşadıkları ilişkiler aldatmak olmaz mı? 

Gerçek hayatta böyle bir durumla karşılaşsak nasıl tepkiler veririz? 

Aldatmanın tam olarak karşılığı nedir? 

Bu durumda eşleri Tolga ve Ali'ye haksızlık yapmış olmazlar mı? vb birçok soruya yanıt aradım. Bulabildin mi derseniz, kısmen evet ama bunları paylaşmak kitaba dair çok büyük ipuçları içereceğinden bende kalsa daha iyi olur. :)

Güneş ve Nazlı'nın dostluklarından bahsetmeden yazımı sonlandırmak istemem. Birbirinden farklı iki karakterde olsalar da sorgusuz sualsiz anlaşmaları, birbirlerine destek olmaları çok hoş bir detaydı. 

Benim gibi bu tarz kurguları okumayı seviyorsanız şans verebilirsiniz. ♥ 

~~~~

"Yedek anahtarı hep bendedir.Hadi bakalım," dedi ve koltuklara kurulduk. Biner binmez bacağımın üstünde duran elimi tekrar tuttu.Dönüp bir süre bakmalara doyamadım. Lodosum, poyrazım olsa, dünyam bu vakitte dursa hiç şikâyet etmezdim. Sabah olmasa, ellerimiz gerçeklere dokunmasa...