Aşk kademe kademe hayat bulurdu: Tanışma, uyum, ortak ilgi alanları, zorluklar karşısında birlikte durabilme. Bunların hepsi zaman isterdi. Bir günde olacak şeyler değildi. Bu düşünceler ismi Ashima'yı andıran bu kızı neden tekrar görmek istediğini açıklamalıydı. 
~~~~ 
Esselamü Aleyküm Pekin Konusu
Asma, sevdiği adam ile evlenmesine günler kala öğrendiği gerçek ile hayal kırıklığına uğrar. Kalp kırıklığı ve üzüntüyle boğuşurken işiyle ilgili Pekin'e gitmesi gerekir. Burada gezi rehberi Zhong Wen ile tanışır. Mitoloji hayranı genç adam, Asma'dan çok etkilenir. Kalbi kırık Asma, Zhong Wen ile neler yaşayacak? Pekin'de hayatının aşkını mı buldu yoksa yeni bir kalp kırıklığı onu mu bekliyor?
Asma'nın yaşadıkları ve soruların cevabı kitapta. :)

~~~~
Hata etmek insanlık hâliydi. Ama bu ahlaki mesuliyetlerinden vazgeçip, sonra da işlediğin hatadan gelişigüzel başından savabileceğin, gayet sıradan bir şeymiş gibi bahsedebileceğin anlamına gelmiyordu. 
~~~~ 
Kitap Yorumum;
Esselamü Aleyküm Pekin, hem ismi hem de kapağındaki Asya esintilerinden dolayı dikkatimi çekmişti. Kore ve Çin dizilerinden dolayı Asya'ya olan ilgimi sizlerde biliyorsunuz. :)
Kapak tasarımı ve arka kapaktaki tanıtım yazısını okuyunca, kitabın gençlik kurgusu olduğunu düşünmüştüm fakat okudukça öyle olmadığını gördüm. 
Yorumun devamında spoiler olabilir.
Asma, sevdiği adamla evlilik arifesindeyken aldatıldığını öğrenir. Bu durum onu derinden yaralasa da sevdiği adamı arkasında bırakarak hayatına devam etmeye çalışır. Bu süreçte işiyle ilgili Pekin'e seyahat eder. Pekin'de olduğu sürede turistik mekanları ziyaret ederken Zhong Wen ile tanışır. Mitoloji hayranı bu genç adam ilk görüşte Asma'dan etkilenir ve mitolojide geçen Ashima'nın hikayesini onunla bağdaştırır. 
Sonrasında Asma ve Zhong Wen arasındaki ilişkinin gelişimi çok derin bir şekilde kurgulanmıştı. Zhong Wen'in İslam dinine yaklaşımı, Müslümanlık hakkında Asma ile sohbetleri ve diğer kısımlarda verilen bilgiler çok detaylı ve etkileyiciydi. 
Asma'nın yaşadıkları ve verdiği sınavlar ayrıca hüzünlüydü. İnsan bunları okurken gerçeklik payını düşünerek daha bir etkileniyor. 
Asma'nın tüm yaşadıklarına rağmen güçlü duruşu ve Zhong Wen'in dini konudaki seçimleri, tüm zorluklara rağmen sevdiğinin yanında oluşu kalbimi çalan detaylardandı. 
Esselamü Aleyküm Pekin kitabının da filme uyarlandığını öğrendim. Müsait bir zamanda onu da izlemeyi düşünüyorum.
Biraz da kitabın yazarından bahsetmek istiyorum;
Endonezyalı yazar Asma Nadia'nın, "Dünyanın En Etkili 500 Müslüman İnsanı" listesinde yer aldığını öğrenince kendisi hakkında daha fazla bilgi edinmek ve diğer kitaplarını okuma isteğim arttı. Birçok türde 70'den fazla kitap yazmış ve bunlardan 13'ü sinema filmine, 7'si diziye uyarlanmış. Ülkesinin birçok yerinde kütüphaneler açması ve genç yazarlara destek olmak için kurduğu topluluğu da eklemek isterim.
Kendisini gerçekten çok takdir ettim. Diğer kitapları da dilimize çevrilirse okuma listeme ekleyeceğim bir yazar oldu. 
Bu tarz kitapları okumayı sevenlerin şans verebileceği bir eser olduğunu düşünüyorum.
~~~~
Gerçek aşkın yalnızca bir efsaneden ibaret olduğunu söyledi kendi kendine. Bir hayal. Hiç acı çekmemiş insanların uyumadan önce anlattıkları bir hikâye. Ucuz aşk romanları yazmaktan öte hiçbir şeyi beceremeyen kurmaca yazarlarının anlattığı bir masal. Evet. Gerçek aşk yalnızca kurmacadan ibaretti. 
~~~~ 
 Asma epeydir erkeklerin ona döktüğü tatlı dile kanmaz olmuştu. Bu demek değildi ki ömür boyu böyle hissedecek, fakat şu anda böyle tatlı lafların, hele hele tumturaklı sözlerin onu heyecanlandıracağını düşünmüyordu. Azıcık bir aşk tecrübesi, kendisiyle paylaşılan sayısız sır ona bu dersi vermişti. Erkekler içi boş tatlı sözler söyler, kadınlar da onların etrafında pervane olup duydukları her güzel sözü gerçek bir sevgi, aşk ifadesi kabul ederdi. 
~~~~ 
 Deva'nın uyumadığından ve birazdan söyleyeceği sözleri duyacağından emindi: "Biliyor musun Deva; sen yanımda olduktan sonra her şeyin kolaylaşacağını düşünmüştüm. Eğildi, dudaklarını kocasının kulağına yaklaştırdı. Sıcak nefesi Deva'nın kulağının ardındaki yumuşacık tüylere değdi. Acıyla ekledi: "Ama yanıldım. Beni sevdiğini söylerken bile bana sırtını dönen biriyle evlendim."
~~~~
KİTABIN KÜNYESİ 
Özgün Adı: Assalamualaikum Beijing 
Yazar: Asma Nadia 
Çevirmen: Merve Pehlivan 
Yayınevi: Nesil Yayınları 
Sayfa Sayısı: 176 
Baskı tarihi: Kasım 2024

 


"Zaten sayının ne önemi var. Yaş dediğin; durak ismi gibi bir şey, gideceğin yere varmak üzere yola çıkmışsan kaç durağın adını aklında tutarsın ki. Sadece bindiğin ve indiğin durağın ismini bilirsin bir de sende iz bırakanları, gerisi teferruattan ibaret."
~~~~
Mutlu akşamlar blog arkadaşlarım.
Yine bir pazar akşamı, yeni bir kitap hakkında bir şeyler paylaşmaya geldim. :)
Ne yazsa okurum dediğim sevgili yazarım Esra Uzun'un kaleminden Mezarlık Koleksiyoncusu kitabından bahsedeceğim. 72 sayfalık hikaye tadında ama içeriği dolu dolu olan bir kitap. Bu sebeple konusu diye başlık atarak uzun uzun anlatmayacağım bu defa. Öncelikle yazarımızın arka kapak için yazdığı satırları paylaşmak istiyorum;

Güzel bir hikâye vadetmiyorum size. Ayrıca göreceli bir kavram olmasından mütevellit güzel nedir, neye denir onu da bilmiyorum. İçimde yarım kalan heveslerin, sevdaların, dokunuşların hatta dokunamayışların yası var. Neye özensem hepsi içimde kırık dökük anlamsız bir şekilde yarım yamalak. Kırk beş yıllık ömrümde içerime ata ata biriktirdim sarf edemediğim kelimelerimi. Yüreğim, dilimin ucuna düşemeyen saklı cümlelerimin uçsuz bucaksız mezarlığı… Mezarlık Koleksiyoncusu; keşkelerin, yarım kalmışlıkların, umutların, vazgeçişlerin hikayesi.

Sonra karakterimiz başlıyor anlatmaya. İsmini paylaşmasa da çocukluğundan başlayarak hayatta yaşadığı tüm kalp kırıklıklarını, ailesinden, arkadaşlarından yani en sevdiklerinden aldığı yaraları, hayattan yediği darbeleri ve her birinde sebep olan kişi için açtığı mezarları paylaşıyor. Yaşadıkları o kadar hayatın içinden ki bazı satırlarda, "Aa ben de böyle bir şey yaşadım, seni çok iyi anlıyorum." diye düşünüp kahramanımız ile karşılıklı konuşma isteği geliyor insana. Spoiler almayı da vermeyi de pek sevmem bu sebeple kitabın sonuna dair fazla konuşmak istemiyorum ama yazar kendi tarzında etkileyici bir son vermiş kahramanımızın hikayesine. Zihnindeki ölülerden ve mezarlıklardan kurtulurken okura da derin bir farkındalık sunuyor. 
Ve ben bir kez daha kalemine hayran kalarak kitaba veda ettim. Mezarlık Koleksiyoncusu 2024 yılı favorilerimden biri olarak kitaplığımdaki yerini aldı. Sizlere de hem bu kitabı hem de Esra Uzun'un diğer kitaplarını tavsiye ederim. ♥

Esra Uzun'un Diğer Kitapları 

~~~~
"Sahi insanoğlu neden böyleydi? Bir testide çatlak bir yer gördüler mi oraya bant olmak yerine, bıçak olup sızan yeri daha da eşeleyerek suyun akış hızını bozup tüketiyordu."
~~~~

Victor Hugo'nun dediği gibiydi tüm mesele. "Kimse senin dalgalarla nasıl boğuştuğuna bakmaz. Gemiyi limana getirip getirmediğine bakar."


KİTABIN KÜNYESİ
Adı: Mezarlık Koleksiyoncusu
Yazar: Esra Uzun
Yayınevi: Banliyö
Sayfa Sayısı: 72
Baskı tarihi: Şubat 2024

 


Battaniyeyi alıp dışarı çıkıyorum, iyice kapanıyorum. Böyle oturmak fena değil, hoşuma gidiyor. Her şey farklı olsaydı sadece bununla bile mutlu olabilirdim; bir yaz akşamı, göl evinde bir battaniyeye sarılmış, şarap… İstemiyorum. Boğazım düğümleniyor, buncacık şeyden mutlu olmak isteniyorum, buna razı olmak zorunda kalmak haksızlık.

~~~~
Yetişkinler Konusu
Ida, bekar ve başarılı bir mimar. Kendini genç hissetse de biyolojik saati işliyor ve vücudundaki bazı belirtilerle orta yaşa yaklaştığı gerçeğiyle yüzleşiyor. Kısa süreli ilişkiler yaşasa da annelik duygusunu tatmak onun için çok önemli. Bu konu üzerine düşünüp  anneliği tadamamak konusunda üzülse de, yaz tatilinde annesi ve kardeşi ile güzel zaman geçireceği ve rahatlayacağı fikri onu biraz rahatlatır. 
Ida, yaşadığı durumu ve üzüntüsünü ailesiyle paylaşmayı planlarken, kız kardeşi Marthe ve sevgilisi müjdeli haberi paylaşınca kendini geri planda kalmış ve hayal kırıklığına uğramış hisseder. Marthe'nin hep ondan bir adım önde ve ilgi odağı olması gerçeğini kendi içinde düşünürken onun da hayal kırıklığı yaşayarak hayatının kötüye gitmesinden zevk alır bir hale geliyor.
Yetişkinler kitabı, adını yansıtacak şekilde yetişkinlerin kıskançlığını, zedelenmiş aile bağlarını ve en önemlisi sevgi eksikliğinin hayatlarına yansımasını gözler önüne serecek bir kurguya sahip.

Yorumum;
Yetişkinler, favori yayınevlerimden biri olan Yan Pasaj Yayınevi'nin en yeni kitaplarından biri. Kitaplarını ne kadar sevdiğimden sıkça bahsettiğim yayınevinin her çıkan kitabını heyecanla takip ediyorum ve mümkün olan en kısa zamanda okumaya çalışıyorum. Yetişkinler kitabı da konusu itibariyle dikkatimi çekmişti. Kavuşunca hemen okuyup bitirdim ama yoğunluklardan dolayı sizinle paylaşmam biraz zaman aldı. :)
**
Ida, her zaman annesi ve kız kardeşi ile birlikte olmuş hep onlara destek olmuş bir kadın. En önemli anlarında bile kendinden fedakarlık yaparak onlarla olduğunu dile getiren, sevgi ve ilgi anlamında ailenin eksik bırakılan üyesi. Bu durumun farkına varması da ilginç bir şekilde oluyor. 40'lı yaşlara geçiş yaptığından annelik fikrini derinlemesine düşünerek doktoruna gidiyor. Ve ne yazık ki üzücü bir sonuç onu bekliyor. Bu haberin ona verdiği üzüntü ve yıkımı ailesiyle paylaşma fikriyle yazlık evlerine gidiyor ama sürprizlerle karşılaşıyor. Aldığı haberlerle yine geri planda kaldığını ve ilgisiz bırakılan kız çocuğu olma fikriyle yüzleşiyor. Bu düşünceyle onlardan intikam almak istiyor ve aileyi sarsacak bazı şeyler yapıyor. Kitaptaki olaylar bu şekilde gelişiyor ve ilerliyor.
Ida'nın sevgi eksikliğini ve yaşadığını yıkımı çok iyi anlıyorum. Her zaman ailenin fedakar üyesi rolünde olmak onun için yorucu bir durum. Buraya kadar düşünce ve davranışlarını anlıyorum fakat devamındaki intikam fikri ve davranışları biraz fazla geldi. Sonuçta intikam almak istediği kişiler onun ailesiydi. Konuşarak, içindekileri paylaşarak çözülemez miydi düşüncesi oluştu. Anne ve kız kardeş Marthe'nin bazı davranışları da kabul edilebilir değildi bence. Her şeyde fedakarlığı Ida'dan beklemek hoş bir tutum değil.
Marie Aubert'in kitabında, yetişkinler arasındaki bağları ve duygu durumlarını vurucu bir şekilde ele aldığını düşünüyorum. 128 sayfalık kısacık bir kitap olsa da anlatım tarzıyla bu kadarının bile yeterli olduğunu kanıtlamış. Karakterlerde kendinizden bir şeyler bulabileceğiniz, ilişkilerinizi sorgulayabileceğiniz bir okuma yapmak isterseniz Yetişkinler'e şans verebilirsiniz.
~~~~
Yalnız uyuyor, yalnız uyanıyorum, işe yalnız gidiyorum, işten yalnız dönüyorum, bundan şikâyetçi değilim, esas böyle olmazsa şikâyet etmeli. Ama yalnızlık giderek büyüyen bir çember oluyor.

KİTABIN KÜNYESİ 
Özgün Adı: Voksne Mennesker 
Yazar: Marie Aubert 
Çevirmen: Ayşe Erbulak 
Yayınevi: Yan Pasaj 
Sayfa Sayısı: 128
Baskı tarihi: 18.10.2024

 


"Taşınmaya ve bir yere yerleşmeye karar verdiğimde, nereye gideceğimi düşünmeme bile gerek yoktu. Ben bir pusulanın dönen iğnesiyim ve sen her zaman benim gerçek kuzeyim oldun, Parker."

~~~~

Tam Benim Tipim Konusu
Lana Parker, Los Angeles'ta popüler internet sitelerinden birinde ilişkiler üzerine yazan ve tavsiyeler veren bir köşe yazarıdır. İnsanlara tavsiye veriyor olsa da bir ilişkiden diğerine geçiş yapan Lana, kendi hayatında ilişkiler konusunda pek de başarılı sayılmaz. Yine bir sevgilisinden evlilik teklifi geleceğini düşünürken ayrılık kararını öğrenince çok etkilenir. İlişkilere bir süre ara vererek kariyerine odaklanmaya karar veren genç kadın için sürpriz bir gelişme yaşanır.
Unutamadığı lise aşkı Seth, bir anda çıkagelir ve Lana onunla birlikte çalışacağını öğrenir. İlişkisi yeni biten ve unutamadığı aşkını bir anda karşısında bulan Lana için işler giderek karmaşıklaşır.
Patronları Lana ve Seth ikilisi için bir meydan okumaya dair yazı dizisi teklifinde bulunur. Ve macera böylece başlamış olur. Sizce eski iki aşık bu meydan okumada neler yaşayacak? :)

Yorumum
Mutlu pazarlar, mutlu akşamlar blog arkadaşlarım ♥
Bugün konusundan da anlayacağınız üzere romantik komedi türünde bir kitap ile geldim. Bu tarz kitapları okumaktan ve filmleri izlemekten keyif alıyorum. Hayatın yorucu ve karamsar tarafından kopup eğlenceli anlar geçirmemizi sağladıklarını düşünüyorum. :)
Lana, annesinden ilgi göremediği için duygusal ilişkilere sığınarak bu eksikliğini gidermeye çalışan genç bir kadın. Kendisi hoşlanmıyor olsa da ona ilgi gösteren bir erkekle birlikte olmayı hemen kabul ettiğinden, birçok başarısız ilişki yaşamış. Yine böyle başarısız bir ilişkiden çıktığı anda, yıllarca unutamadığı aşkı Seth'i karşısında görünce ne yapacağını bilemez. Hala aşık olan yanı ona doğru çekilirken, gururlu durmaya çalışan diğer yanı genç kadını ikilemde bırakır. 
Lana'nın ailesinden göremediği ilgiyi dışarıda araması, bunun eksikliğiyle yıllarca savaşması ve bazen kendini suçlaması beni çok etkiledi. Gerçekte de olsa kitapta da böyle şeyleri hiç yaşamasak keşke dedim...
Seth ise yıllarca serbest gazeteci olarak çalışmış ve oradan oraya gezerken artık gezgin hayatına son vererek bir yerde sabit olarak çalışmaya karar vermiştir. Hem karizmatik hem de kariyerinde de oldukça başarılı bir adam. Lana'nın işi çok zor. :)
Patronları ikiliye verdiği görevi ve şartları açıkladığında neler yaşanacak acaba diye düşünmeye başladım. Lana ve Seth, geçmişlerini bir kenara bırakarak kendilerine verilen görevi başarı ile gerçekleştirebilecek mi yoksa eski aşkın külleri yeniden alevlenecek mi merakıyla okuduğum bir kitap oldu.
İkilinin birbirlerine yazdığı görevleri ve gerçekleştirme evrelerini okumak çok eğlenceliydi. Onlar birbiriyle yarışma halindeyken iş arkadaşlarının sohbet gruplarındaki konuşmalar ise ayrıca keyifliydi. :)
Tam Benim Tipim, Falon Ballard'ın kaleminden okuduğum ilk kitaptı. Klişe diyebileceğimiz bir tarzda yazmış olsa da anlatım tarzını sevdiğim için okurken sıkılmadığımı ve keyif aldığımı söyleyebilirim. Dilimize çevrilen Aşk Sözleşmesi kitabını da okuma listeme aldım. Unutulmazlarım arasına girdiğini söyleyemem ama benim gibi bu tarz kitapları okumayı seviyorsanız şans verebilirsiniz.

~~~~

"Seninle ikinci bir şans elde etmek için on yıl bekledim, Lana. Sürekli seni düşündüm, seni sevmekten hiç vazgeçmedim. Ve sonunda kendimi seninle tekrar aynı odada bulduğumda, sonunda beni tekrar istediğini söylediğini duyduğumda, bunun nedeni sarhoş olman ve hâlâ başka biriyle birlikte olmandı. Ne düşünmem gerekiyordu? Belki daha iyi tepki verebilirdim ve bunun için özür dilerim ama bu benim için yıkıcıydı."

~~~~
KİTABIN KÜNYESİ
Özgün Adı:
Just My Type
Yazar: Falon Ballard
Çevirmen: Elif Dinçer
Yayınevi: Go!
Sayfa Sayısı: 384
Baskı tarihi: Ağustos 2024

 


"Huzur ancak gökyüzünde vardır. Biz ise yeryüzündeyiz."

~~~~
Mutlu akşamlar blog arkadaşlarım,
Uzun bir süreden sonra okuduğum polisiye kitabı, yeni bir Dedektif Milas macerası olan Mona Lisa Senfonisi ile geldim.
*
Şifre Bilimci Milas Ulukan, Yerebatan Sarnıcı'ndaki özel bir dinletiye davet edilir. Yardımcısı Engin'in ısrarları üzerine etkinliğe birlikte katılırlar. Sanatsal bir etkinliğe katılıp eve döneceklerini düşünürken kendilerini gizemli bir cinayetin ortasında bulurlar. Yüzyıllık sarnıçta Mona Lisa kostümlü bir ceset ve arkasında bırakılan gizemli notlar. Şifreli Dosyalar ekibinin yeni dosyası böylece açılmış olur.
İstanbul Yerebatan Sarnıcı'nda Mona Lisa ile başlayan hikaye, Leonardo Da Vinci'nin 16.yüzyılda Güçsüz Karınca lakaplı birine yazdığı mektuplara oradan da Edirne Selimiye Camii'ne uzanan şifrelerle oluşturulmuş aksiyon dolu bir maceraya dönüşür.
*
"Bazı icatların gizliliği, keşfinden daha önemlidir!"
*
Kayahan Demir, kitaplarıyla sıkça karşılaştığım ve sevilerek okunduğunu bildiğim bir yazar. Kardeşimin kitaplarının sıkı takipçilerinden biri olduğunu söylersem ne kadar bilgi sahibi olduğumu anlatmış olurum sanırım. :)
Kardeşim övgüyle bahsedip tüm kitaplarını tamamlama çalışmalarına başlayınca bendeki merak duygusu arttı haliyle. Kitaplığın karşısına geçtiğimde Mona Lisa Senfonisi bana göz kırpınca okumaya karar verdim ve elime alır almaz bir çırpıda okuyup bitirdim.
Cinayeti işlemek için neden Yerebatan Sarnıcı seçildi, Mona Lisa ve Leonardo Da Vinci ile bağlantısı ne,  Da Vinci'nin mektuplarında geçen Güçsüz Karınca kim vb. birçok soruyu akla getiren, sırlarla dolu bir kitaptı. 
Yazarın anlatımı oldukça akıcıydı. Kurguyu oluştururken ne kadar araştırma yapıp emek verdiğini de anlamamak mümkün değil. Bilgiler, kurguda olaylar ve kişiler arasında öyle güzel konumlandırılmıştı ki ki, hem şaşkınlıkla hem de hayranlıkla okudum. Katili tahmin etmeye çalışsam da başarılı olamadım. :)
Sayfa sayısı olarak da az olunca gerçek anlamda bir oturuşta okuyup bitirdim. İki katında kitap okumuş gibi dolu dolu hissettirdi. Özellikle Mimar Sinan ve Leonardo Da Vinci'ye dair verilen bilgileri okuyunca daha fazlasını öğrenme isteğiyle araştırmalar yapmaya başladım. Bu anlamda hem keyifli bir okuma hem de kültürel bilgilerime yenilerini eklememi sağladığını söyleyebilirim. Dedektif Milas'ın diğer hikayelerini de en kısa sürede okumayı planlıyorum.
Sizlerde bu tür hikayeleri okumayı seviyorsanız tavsiye edebilirim. :)



KİTABIN KÜNYESİ
Adı:
Mona Lisa Senfonisi
Yazar: Kayahan Demir
Yayınevi: Genç Timaş
Sayfa Sayısı: 176
Baskı tarihi: Ağustos 2023

 


"Kitap okumak..." Kaşlarını çattı ama doğru sözcükleri bulunca alnındaki çizgiler kayboldu. "Bir trene ya da bir gemiye binmeden bir yere gitmek, yeni ve muhteşem dünyalar keşfetmek gibidir. Size ait olmayan bir hayatı yaşama ve her şeyi bir başkasının bakış açısından görme fırsatıdır. Başarısızlıkların sonuçlarıyla yüzleşmeden, en iyi ne şekilde başarılı olabileceğinizi öğrenmektir." Duraksadı. "Bence hepimizin içinde bir hiçlik, doldurulmayı bekleyen bir boşluk var. Benim için bunu dolduran şey kitaplar ve anlattıkları deneyimler."
~~~~
Londra'nın Son Kitapçısı Konusu
İngiltere'nin küçük bir kasabasında dayısıyla yaşayan Grace Bennett ve en yakın arkadaşı Viv birlikte Londra'ya gitme hayalleri kurar. Londra'da ışıltılı sokaklar, zarif kıyafetlerle dolu mağazalar ve dolu dolu bir sosyal hayat hayallerine kavuşacakları gün gelmiştir. Grace ve Viv Londra'dadır. Grace'in annesinin arkadaşı Bayan Weatherford, iki genç kadına evini açar. Londra'da iş bulmaları için onlara destek olur. Fakat Londra hayal ettiklerinden biraz farklıdır. Avrupa büyük bir savaşın içerisindedir ve sıradaki hedef Londra'dır. 
Bulundukları bölgedeki insanlar sığınaklar inşa ederek, karartma zamanları için hazırlıklar yaparken savaş başlarsa neler yapacaklarına dair tatbikatlar gerçekleştirmektedir.
Grace tüm bunlara rağmen umudunu kaybetmez ve Bay Evans'ın küçük kitapçısında çalışmaya başlar. Kitap okumaya ve edebiyata uzak olmasının yanı sıra Bay Evans'ın soğuk davranışları onu biraz zorlasa da kitapların büyüsüne kapıldığı an Grace için yepyeni bir hayat başlar.

"Şehir her gün bombalanırken elektrik kesintileri ve hava saldırılarının uğultuları arasında Grace, hikâye anlatmanın insanları birleştirme gücünü de fark eder; savaşın en karanlık gecelerinde bile zafer kazanan bir güçtür bu. Kitaplarda gizlenen umudu, savaşın karanlığı bile söndüremez. Çünkü kelimeler, bombalardan daha güçlüdür." (alıntıdır)

~~~~
"Korkuyla savaşmanın en etkili yolu bilgi sahibi olmaktır."
~~~~
Merhabalar!
Cumhuriyetimizin 101. yaşı, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.💜
Bazı sebeplerden dolayı bir süredir buralarda değildim ve böyle özel/güzel bir günde fırsat bulmuşken geri dönme vaktidir dedim. :)  Umarım görüşmediğimiz sürede her şey yolunda gitmiştir ve iyisinizdir. 
Bu süreçte okuduğum ve beni çok etkileyen kitaplardan bir tanesi olan Londra'nın Son Kitapçısı'ndan bahsedeceğim.
Grace, annesini kaybettiği için dayısıyla yaşamak zorunda kalan genç bir kadın. Dayısıyla yaşıyor olsa bile hayatın zorluklarıyla karşılaşmış ve hayallerindeki hayatı yaşamak için en yakın arkadaşı Viv ile birlikte Londra'ya doğru yolculuğa çıkar. Annesinden yadigar Bayan Weatherford Londra'da onlara kol kanat gerince hayal ettikleri hayata doğru adım atmaya başlarlar. Grace, Primrose Hill Kitapçısı'nda çalışmaya başlar. Hiç kitap okumadığı için ve Bay Evans'ın soğuk tavırlarından dolayı biraz çekingenlik yaşasa da sonrasında kitapçıyı daha aktif bir hale getirerek daha fazla müşteri çekebilmek için çalışmalara başlar. 
Savaşın soğuk yüzü Londra'yı da etkisi altına alınca olaylar bambaşka bir hal alır. İnsanlar bombaların yıkıcı etkilerinden kaçabilmek için karartmalar yapar, sığınaklar inşa ederek canlarını korumaya çalışır.  Grace, savaşı bitirmek için çabalayan insanları gördükçe bu ortamda ben neler yapabilirim düşüncesiyle herkesin kalbine umut tohumlarını serpecek bir çözüm bulur. Karartma gecelerinde bombaların gölgesinde toplandıkları sığınaklarda insanlara kitaplar okuyarak, insanları kitapların büyülü dünyasına yolculuğa çıkarır ve böylece onlara umutlarını kaybetmemelerini hatırlatır. Bu bölümler o kadar etkileyici ve güzeldi ki, kitap okumayı seven biri olsam da daha fazlası okumak ve bahsi geçen kitaplardan okumadıklarımı bir an önce okumalıyım düşüncesiyle sayfaları çevirdim açıkçası. :)
Kitabın büyüsünü bozmak istemediğimden diğer karakterlere dair detaylara girmiyorum fakat Viv, Bayan Weatherford, Colin, Bay Evans, George ve diğerleri... Her birinin hikayesi öyle etkileyiciydi ki, kalbimde yerleri ayrı olacak.  
Londra'nın Son Kitapçısı, Madeline Martin'in kaleminden okuduğum ve dilimize çevrilen ilk kitabı. Kitabın kurgusu, karakterleri, yazarın anlatım tarzını ve çevirisini başarılı bulduğum için yazarın kalemiyle tanışma kitabımın Londra'nın Son Kitapçısı olmasından memnunum. Umarım diğer kitapları da en kısa zamanda dilimize çevrilir ve okuma imkanı buluruz. Karakterlerin tamamının hayatına dair uzun uzun bahsedilmese de yaşadıklarını ve duygularını, savaşın insanlar üzerindeki etkisini ve o durumda bile fırsatçılık peşinde olabilen insanların olabileceğini ve en önemlisi kitapların hayatımıza büyülü dokunuşları ile neleri etkileyerek düzeltebileceğini çok güzel aktarmıştı. Bu anlamda herkesin okumasını isteyeceğim bir kitap oldu. ♥ 

~~~~
KİTABIN KÜNYESİ 
Özgün Adı: The Last Bookshop in London 
Yazar: Madeline Martin 
Çevirmen: Belgin Selen Haktanır 
Yayınevi: Yan Pasaj 
Sayfa Sayısı: 296 
Baskı tarihi: Ağustos 2024

 


Merhabalar, mutlu pazarlar ^^

Bugün kitap alışverişim ile geldiim. Hepsiburada son zamanlarda o kadar güzel indirimler yapıyor ki uygulamaya girince kendimi sepet yaparken buluyorum. :))

Merak ettiğim kitaplardan bazılarını da indirimde görünce sepete attıklarımı hemen kaptım. Güncel kitap fiyatlarını düşününce çok karlı bir alışveriş yaptığımı düşünüyorum. 😍

Hadi gelin aldıklarıma birlikte bakalım 💁

4 Kitap 199 TL kampanyasından aldıklarım;

-Bella Mackie / Aileni Nasıl Öldürürsün
-Angeles Donate & Francesc Miralles / Uçurumda Son Çay
-Emily Henry / Kitap Kurtları
-Colleen Hoover / Belki Bir Gün


YKY Kitaplarında %30 indirimli aldıklarım;
-Nazım Hikmet / Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim
-Franz Kafka / Kayıp Amerika
-Yaşar Kemal / Sarı Sıcak
-Özdemir Asaf / Benden Sonra Mutluluk
-Sabahattin Ali / Hep Genç Kalacağım
-Özdemir Asaf / Ben Pırıl Pırıl Bir Gemiydim Eskiden
-Filiz Ali / Filiz Hiç Üzülmesin

~~~~
Bu alışverişimde toplam 11 kitap aldım. Hepsini o kadar merak ediyorum ki, kavuşur kavuşmaz Kitap Kurtları kitabını 
okudum bile. Yakında onun yorumu da gelecek. :)
Aldığım kitaplardan okuduklarınız var mı? Bu kitaba öncelik vermelisin dedikleriniz varsa yorumlarda benimle paylaşın lütfen. ♥
Siz en son hangi kitabı/kitapları satın aldınız? Listelerimizde ortak kitaplar var mı acaba? :)

4 Kitap 199 TL fırsatı hala devam ediyor, faydalanmak isteyenler için linkini bırakıyorum; 4 Kitap 199 TL

İthaki Yayın Grubu 3 kitap 129 kampanyası da şuan devam ediyor. Japon klasiklerini merak edenler varsa göz atsın derim;

#reklam / #işbirliği

 


Herkes kendince teselliye giden yolunu bulmaya çalışıyordu. İnsan bir tablo ile konuşarak kendini tedavi edebilir miydi? İnsanın rahatsızlığını dile getirmesi, ilhamın verdiği sezgiler aracılığıyla kendini anlaması için sanatsal yaratımdan, sanat yoluyla terapiden pekala bahsediliyordu. Ancak bu farklıydı.Antoine için güzelliği seyretmek çirkinliğin üzerine konan bir pansumandı. Bu daima böyle olmuştu. Kendini kötü hissettiğinde müzeye gidiyordu. Güzellik, kırılganlığa karşı daima en iyi silahtı.
~~~~  
"Hayatta yapmamız gereken tek şey, sevmektir; gerisi hep meşguliyetten ibaret."
~~~~

Güzelliğe Doğru Konusu
Antoine Duris, Lyon'da bir üniversitede öğrencileri ve meslektaşları tarafından sevilen, başarılı bir sanat tarihi profesörüdür. Ani bir karar ile istifa eder ve Musee d'Orsay'de tabloların sergilendiği salonlarda bekçi olmak için Paris'e taşınır. Yaşadığı duygusal savaşları yenebilmek için tek çaresi vardır; Güzelliğe yönelmek.
Antoine'nin çok sevdiği mesleğini ve öğrencilerini geride bırakmasına ve salon bekçisi olmaya karar vermesine neden olan olayları öğrendiğimiz etkileyici ve farkındalık yaratan bir eser.

~~~~
Merhabalar,
Bazı yazarlar için ne yazsa okuruz deriz ya Yan Pasaj Yayınevi benim için bu sözün yayınevi versiyonu diyebilirim. Öyle güzel kitaplar çıkarıyorlar ki okuduğum kitaplarının neredeyse hepsini tavsiye etmişimdir. David Foenkinos benim için yeni bir yazar fakat Yan Pasaj Yayınevi'nden olduğu için Güzelliğe Doğru kitabını seveceğimi daha okumadan biliyordum fakat bu kadar etkileneceğimi düşünmemiştim.
Güzelliğe Doğru, sanatın insanların hayatındaki etkilerini ve iyileştirici gücünü göstermek için yazıldığını her sayfada hissettiren, güzellik kavramı ve insanın iç dünyasında yaşadıklarını da ele alan bir kitap.
İlk olarak Antoine Duris ile tanışıyoruz. Sanat tarihi profesörü olan bu adam işinden istifa ederek müzede bekçilik yapmak için başvuru yapması, insan kaynakları yöneticisi kadar okuru da şaşırtıyor. Bir profesör neden böyle bir karar verdi acaba merakıyla sayfaları çevirmeye başlıyorsunuz. Böylece geçmişte yaşananlara dair yolculuğumuz başlıyor. Antoine'nin duygusal ilişkisindeki değişikliklerden dolayı böyle bir karar verdiğini düşünmeye başlamışken, başarılı öğrencilerinden Camille hakkındaki bölümü okumaya başlayınca asıl olaylarla yüz yüze geliyoruz.
Genç kadının yaşadığı sarsıcı olayı okumak beni çok etkiledi. Bir yandan kitabı bitirmek isterken bir yandan da bu olaya dair daha fazla şey okumak istemediğim için arada kaldığım anlar yaşadım. Yazarın ülkemizde ve dünyada kadınların yaşadığı/yaşamak zorunda bırakıldığı sarsıcı olayı ele alması kitabın en etkileyici yanıydı elbette. Buna ek olarak sanatın iyileştirici yanını ve hayatlarımıza kattığı güzellikleri yansıtan detaylarda hoştu. Ressamlara ve resimlerine ilişkin bilgilerin geçtiği kısımları okurken bir yandan araştırmalar yaptım. Bahsi geçen müzelere gidip o eserleri bizzat görmeyi de isterdim. Hayatın gerçek yönünün sanatın hayalperest yönüyle harmanlandığı bu eseri okumanızı isterim fakat Camille'in yaşadıklarını okumak ağır gelebileceği için psikolojik olarak bunu göz önünde bulundurmanızı da hatırlatmak isterim. 
David Foenkinos, müzik ve edebiyat alanında eğitim alan bir yazar. Eserlerinin 40 dan fazla dile çevrilmesi, Güzelliğe Doğru kitabını okumadan önce iddialı gelmişti fakat okuduktan sonra gerçek bir başarı olduğunu anladım. Ben kalemiyle Güzelliğe Doğru ile tanıştım fakat Aşkın Renkleri, Ahmaklığın Devrik Hali, Charlotte ve Lennon kitapları yıllar önce dilimize çevrilmiş. Aşkın Renkleri hem ismiyle hem de filminin çekilmesi detayıyla diğerlerinden daha çok dikkatimi çekti. Okunmak üzere listeme ekledim, umarım baskısını bulabilirim. Ya da Yan Pasaj Yayınevi sürpriz yaparak bizlerle yeniden buluşturur. :)



KİTABIN KÜNYESİ
Özgün Adı: Vers La Beaute
Yazar: David Foenkinos
Çevirmen: Gülşah Ercenk
Yayınevi: Yan Pasaj
Sayfa Sayısı: 205
Baskı tarihi: Temmuz 2024

 


Merhabalar blog arkadaşlarım
Yeni bir kitap yorumuyla geldim. ^^
Oyuncu, gazeteci ve yazar İclal Aydın'ın en yeni kitabı Salkım Sokak No:3 ü okudum. Önceki kitabımda çok yönlü bir kadın yazarın kalemindendi, ne hoş bir tesadüf oldu değil mi? :)

Salkım Sokak No:3 Konusu
Polis memuru Yunus ve ailesi atama sonucu İzmir'e, göçmen mahallesine gelmiştir. Boşnak göçmeni ailelerin iç içe yaşadığı, bereketli sofraların kurularak tüm mahallenin dahil edildiği, birlikte dertlenip birlikte sevindiği, rengarenk çiçeklerin süslediği bir yer Salkım Sokak.
Polis Yunus'un büyük oğlu Mert, Salkım Sokak'a gittikleri ilk günden itibaren yaşadıklarını anlatmaya başlıyor. Mahallenin hamarat ve güzeller güzeli kızı Amina ablasına olan aşkı, Edis ile olan sıkı dostluğu, Ayda ve Nevzat ile arkadaşlığı,  Şakir dede ve ailesinin Üsküp'ten İzmir'e göç ediş hikayesi, yıllar boyunca Salkım Sokak'ta kazandıkları ve kaybettiklerini aktarıyor bize. 

Bunu öyle etkileyici bir şekilde yapıyor ki, hafta içi başlamamış olsam bir oturuşta bitirebilecek kadar kendine bağladı. Hatta yarısından daha fazlasını cumartesi günü 3-4 saat içerisinde okuyup bitirdim. :)
Tam bir zaman dilimi belirtilmese de 90'lı yıllar olduğunu düşünüyorum ve bu yılların havasını, Boşnak göçmenleri'nin göç süreçlerini, yaşadıkları zorluklara rağmen Salkım Sokak'ta kurdukları rengarenk yaşantılarını öyle güzel aktarıyor ki kitabı okumadım da sanki oraya misafir oldum gibi hissettim diyebilirim.  
Mert, Edis, Ayda, Nevzat, Şakir dede, Komiser Yunus ve diğerleri. Hepsinin hikayesi öyle etkileyici, öyle gerçek hissettirdi ki.. Yıllar içinde yaşadıkları, mutlulukları, verdikleri kayıplar.. Okurken öyle etkilendim ki, gözyaşlarımı tutamadım. Hatırlayamadığım kadar uzun bir süreden sonra beni ağlatacak kadar yoğunluklu bir kitap okumamıştım. Bu satırları yazarken bile boğazım düğümleniyor, gözlerim doluyor. Bir kitap okumak değil de bir yolculuğa çıkarak güzel dostluklara şahitlik etmişim gibi bir his var içimde. Böyle güzel bir yolculuğa çıkmamıza vesile olacak eseri yazıp bizlerle buluşturduğu için İclal Aydın'a naçizane teşekkür etmek istiyorum ve kaleminize sağlık diyorum. ♥ 
 Salkım Sokak No:3'ün sakinleri ile tanışmanızı kesinlikle öneririm blog arkadaşlarım. :)
Sizler için seçtiğim birkaç alıntıyla veda etmek isterim.



Salkım Sokak No:3 Alıntılar

Sevilmeyeceksem niye vardım? Sevmek engel olunabilir, ertelenebilir, yok sayılabilir bir duygu muydu? Bana benzemeyeni sevemez miydim? Başka bir dinin çocuklarını sevmek günah mıydı? Sevmek verdiği acı dışında neden sakıncalıydı? Neden sevilmek istiyordum? Hepimiz aynı değerleri ve aynı insanları mı sevmeliydik? Hepimiz birbirimizi aynı ağırlıkta mı sevmeliydik? Bu beni yüzde otuzluk seviyor, benden de o kadar çıkar dersek mi yoluna girecekti her şey?
 ~~~~~~ 
"Muazzam bir şey keşfettim. İnsanın özlediği birine aşık olması çok acayipti. Yok yok, insanın âşık olduğu birini özlemesi çok şahaneydi." 
~~~~~~ 
"İnsanın hayatı tanımadığı ne çok kişiyle çarpışıyor aslında. Ya da tanıdığı ama anımsayamadığı. Kaderin ince iplikleriyle birbirine bağlı çiçekler gibiyiz." 
~~~~~~
 Bazen olmaz. Üzülme. Doğan yeni bir ihtimale çevir yüzünü.

 


“Moda insanın kendine yakışanı giymesi ve 10 yıl sonra artık yakışmadığını görüp bunalıma girmesidir!”

Merhabalar ^^
Art arda dizi yazılarından sonra keyifli bir kitap ile farklılık yapayım istedim. :)

Gülse Birsel, Avrupa Yakası ve Yalan Dünya dizileriyle komedi alanında rüştünü ispat etmiş senarist, oyuncu, komedyen ve gazetecidir. Çok yönlü kişiliğini anlamak için az önceki ifadeler yeterli olmuştur sanırım ama Gülse Hanım Beni Gözünüzde Büyütmeyin! diyor son çıkan kitabında.  

Hem sıcak havaların etkisi, hem de yoğun iş döneminin stresinden dolayı kitap okuyamadığım dönemde işyerimde basıldığını gördüğüm anda ben bu kitabı okumak istiyorum dedim. Ve hemen alıp okumaya başladım tabii ki! :) 
Gülse Birsel, sevenlerinden aldığı tepkilere bir yandan şaşırırken bir yandan da kendisini ti'ye aldığı, siyasetten modaya, yeme içmeden spora, aşk meşk konusunda tavsiyelerden, genç kalmak ve mutlu yaşamak için tavsiyelere kadar birçok konuyu eğlenceli üslubuyla kaleme aldığı Beni Gözünüzde Büyütmeyin! kitabını bir çırpıda okuyup bitirdim.
 Dizi ve filmlerini severek izlesem de Gülse Birsel'in kaleminden okuduğum ilk kitap oldu. Hem eğlenceli anlatım tarzı hem de bölümlerin kısalığının etkisiyle çok kolay okunuyor. Toplumsal çıkarımlar yaparken bile komedyen yönüyle "güldürürken düşündürür" sözünü yaşatıyor. Bazı çıkarımlara hak verirken bazılarında da "aa, hakikaten öyle ya!" farkındalığını yaşadığım da oldu. :))
Favorim oldu kesin okuyun diyemem ama benim gibi kitap okumakta zorlandığınız bir dönemdeyseniz ve/veya keyifli, beni yormayan bir şeyler okuyayım diyorsanız Beni Gözünüzde Büyütmeyin kitabına şans verebilirsiniz.
Sizin için aşağıya birkaç alıntı bırakıyorum. ♥
~~~~
“Bir beyniniz var. Ve beyin kullanılmak ister. Hep açtır. Eğer beslemezseniz gider çöpten beslenir!”
~~~~
Ev dediğin kanepe, TV ve eşofmandır! Madonna içinde budur Rihanna içinde. Prens Charles için de budur Putin içinde. Ev hali evrenseldir. Sınıf mınıf tanımaz!
~~~~
“ Bir yemeğin özgeçmişi benimkinden uzunsa yemem…. Gerçekten lezzetli bir yemeğin adı kısa olur. Misal İskender.”

 


Tür: Romantik, Komedi 
 Yayıncı: JTBC - Netflix 
Bölüm Sayısı: 16 Bölüm 
Süresi: ortalama 70 dakika 
Dili - Ülkesi: Korece - Güney Kore 
Oyuncular: Lee Jun-ho, Im Yoon-ah, Go Won-He, Kim Jae-Won, Kim Ga-Eun, Kim Min-Ah 

 King the Land Dizisinin Konusu

King the Land dizisi, küçükken annesi ile gittiği oteldeki güzel anıları sebebiyle otel çalışanı olmanın hayalini kuran ve bunu en iyi şekilde yapmayı kendine hedef edinmiş Sa-Rang ile King Grup varisi Goo Won'un tanışmasını ve aralarında filizlenen aşk hikayesini konu alıyor.  


King The Land Oyuncuları / Karakterleri



Im Yoon-Ah, Cheon Sa-Rang karakterini canlandırmakta.
Sa-Rang, annesiyle olan güzel hatıralarına tutunarak Güney Kore'de ünlü bir otel olan King Otel'de çalışabilmek için büyük çaba gösterir ve sonunda hayallerine kavuşur. Genç kadının işe başladıktan sonra yaşadıklarına şahitlik ediyoruz.
Sa-Rang güzel bir gülümseye sahip pollyanna kıvamında iyi yürekli bir karakter. Çalışırken birçok zorbalığa maruz kalsa da kimseye kötülük yapmayı düşünmeyen masum biri. Bu durum biraz abartılı gelse de Yoon-Ah'da o kadar doğal durmuş ki. Özellikle "Hermes gülüşünü" gördükten sonra, masum kız rolünü kim oynasın deseniz aklıma gelecek isimlerden biri Yoon-Ah olur. :)
İlk Kore dizim Love Rain'de de başrolde olduğu için ben de yeri ayrıdır. ♥



Lee Jun-Ho, Goo Won karakterini canlandırmakta.
Goo Won, King Grubun yakışıklı ve kibirli varisi.
Goo Won küçükken annesi bir anda ortadan kaybolunca hayata ve insanlara olan bakış açısı değişmiş. Gülümseyenlere karşı nefret dolmuş ve bu gülüşleri sahte olduğuna dair bir düşünce geliştirmiş. İş konusunda başarılı olsa da çaba göstermemeyi tercih ettiği için çevresi tarafından tembel ve tabiri caizse "züppe" görülen bir karakter.
2PM grubunun üyesi Jun-Ho'yu ilk kez bu dizide izledim. Görünüş olarak karizmatik biri ama karakteri klasik romantik komedi erkeği olduğundan oyunculuğu konusunda çok vaov olamadım açıkçası. :)



Gelelim dizinin güzel dostluklarına. :)
Sa-Rang'ın en yakın arkadaşları Oh Pyung-Hwa(soldaki) ve Kang Da-Eul(sağdaki)
3 kadının arkadaşlık ilişkisi çok tatlıydı. 
Oh Pyung-Hwa bir hostes, Kang Da-Eul bir mağazada satış görevlisi. 
Bu üç kadının iş yerinde yaşadıkları zorluklar, aileleriyle olan ilişkileri/sorunları o kadar doğal ve gerçekçiydi ki izlerken hayatın içinden olaylara şahitlik ediyor gibi hissettim.


 Merhabalar ^^
Önceki yazımda izlediğimden bahsettiğim dizilerden King the Land ile geldim. Eğer şöyle romantik komedi türünde beni yormayacak bir dizi izleyeyim diye düşünüyorsanız doğru adrestesiniz. :)
King the Land, tam anlamıyla klasik bir romantik komedi dizisi. Zengin, yakışıklı, kibirli görünüşünün altında çok düşünceli birini saklayan varisimiz Goo-Woon ve onun şirketinde çalışan iyi kalpli güzeller güzeli kızımız Sa-Rang.
Klişe olsa da Jun-Ho ve Yoon-Ah'ın uyumu o kadar güzeldi ki, birkaç absürt sahne dışında ikisini izlemekten keyif aldım. Hatta sadece başrol oyuncuları değil yardımcı oyuncularda birbiriyle çok iyi bir uyum yakalamıştı. Gerçek bir arkadaş grubu gibi hissettirdiler. :)
Ayrıca Sa-Rang'ın arkadaşlarının hikayelerine de yer verilmesi benim için hoş bir detaydı. Kang Da-Eul'u da sevdim ama Oh Pyung-Hwa'nın hikayesini daha çok merak ettim ve etkilendim.
 Yukarıda da bahsettiğim gibi iş hayatında yaşanan zorluklar ve yapılan zorbalıklara yer verilmesi de anlamlı bir detaydı. Gerçek hayatta iyilikle karşılık vermenin pek anlamı olmasa da bu tarz durumları yaşayanlar olarak yalnız olmadığımızı ve tepkimizi/tavrımızı ortaya koymamız gerektiğini bir kez daha hatırlattı bence.
Genel olarak değerlendirecek olursam King the Land, entrikalarla sizi boğmayacak ama hayatın içinden detaylara da yer veren, eğlendiren hatta bolca güldüren keyifli bir diziydi. 



 

Tür: Romantik, Dram 
Yayıncı: Netflix
Bölüm Sayısı: 16
Bölüm Süresi: ortalama 70 dakika
Dili - Ülkesi: Korece - Güney Kore
Oyuncular: Park Eun Bin, Kang Tae-oh, Kang Ki-young, Ha Yoon-kyung, Baek Ji Won, Jin Kyung, Joo Jong-hyuk

Extraordinary Attorney Woo Dizi Konusu
Kore'nin ilk otizm spektrumlu avukatı olan Woo Young Woo, Seul'ün büyük hukuk firmalarından biri olan Hanbada tarafından işe alınır. 
Young-Woo'nun otizm spektrumlu bir avukat olarak hem dava ve mahkeme süreçlerinde yaşadıkları hem de günlük yaşantısında yaşadığı zorluklar ve zekasıyla kendine hayran bırakan hikayesini izliyoruz.

Oyuncular/Karakterler

Park Eun Bin Woo Young Woo karakterini canlandırmakta.
Young Woo, babası tarafından büyütülen otizm spektrum bozukluğuna sahip genç bir kadın. Görsel hafızası çok iyi olan Young Woo, kalınlığıyla ünlü hukuk kitaplarını bir çırpıda ezberleyebilen ve hangi cümlenin hangi sayfada ve satırda olduğunu hatırlayabilecek kadar mükemmel bir zekaya sahip. 
Balinalara özel ilgisi olan Young Woo, onlar hakkında saatlerce konuşabilecek kadar balina aşığı. :)


Kang Tae Oh, Lee Joon-Ho karakterini canlandırmakta.
Sempatik ve de karizmatik olan Joon Ho, çevresindeki herkesi kendine hayran bırakan biri desem abartmış olmam. Hukuk bürosundaki avukatlara davalarında yardımcı olmaktadır.  


Woo Young Woo'nun ekibi ve arkadaşı Dong Geulami
 Karakterler o kadar tatlı ve birbiriyle uyumluydu ki kadro özel seçimlerle oluşturuldu deseler şaşırmam. :)



Merhabalar,
Bu aralar Kore Dizilerine geri dönüş yapıyor gibiyim. :) 
Peş peşe 3 dizi bitirdim, şuan izlediğim Shooting Stars'ı da bitirmek üzereyim. Bu aralar bloğumda bolca dizi yorumları göreceksiniz. ♥
Extraordinary Attorney Woo dizisi de bunlardan bir tanesiydi. Yayınlandığı dönem çok sık karşıma çıkıyordu ama izlemek 2 yıl sonrasına kısmet oldu. Otizm spektrum bozukluğuna sahip bir bireyi konu aldığı için özel yapımlardan olduğunu söyleyebilirim. 
Bu bireylerin günlük hayatta karşılaştıkları zorlukları, diğer insanların onlara karşı davranışlarını başarılı bir şekilde aktardıklarını düşünüyorum.
Extraordinary Attorney Woo dizisinde favorim tartışmasız Park Eun Bin oldu. Öyle başarılı bir oyuncu ki karakteri oynamıyor adeta yaşıyordu. Eun Bin'in oyunculuğu ile tanışma dizim oldu ve devamı kesin gelecek. 
Woo Young Woo, sosyal iletişim konusunda biraz zorlanıyor olsa da çok zeki bir karakter. Görsel hafızasının yer verildiği sahneler gerçekten hayranlık uyandırıyor. Bir cümlenin tuğla gibi tabir ettiğimiz hukuk kitaplarının hangi sayfasında kaçıncı satırda geçtiğini bile kolayca hatırlayabilmek müthiş bir şey gerçekten. Balinalara olan özel ilgisi de çok tatlıydı, bıkmadan usanmadan saatlerce onlar hakkında bilgiler anlatıp durdu. :)
Young-Woo'nun davalarla ilgili yeni fikirler/çözümler bulduğu sahnelerde eklenen balina efektleri de o kadar gerçekçiydi ki, sanki o sahnede gerçekten balina var gibiydi.


Lee Jun-Ho, klasik kdrama erkek başrolü diyebileceğimiz bir karakter. Karizmatik, sempatik, herkese iyi davranan ve herkesin gönlünü kazanan bir erkek. Ama hiç rahatsız etmiyor. Woo Young Woo'ya karşı davranışları ve aralarında gelişen duygusal ilişki o kadar tatlı ve gerçekçi hissettirdi ki, günlük hayatta karşılaştığımız otizm vb. özel durumda olan bireylere karşı takınılan acıma duygusunu asla hissettirmiyor. Çok masum duygular yansıtıyor.
Hanbada hukuk bürosunda Woo Young Woo'nun dahil olduğu ekibin davranışları da insanlara örnek olacak şekildeydi. 
Jung Myung-Seok ve Choi Su-Yeon favori yardımcı karakterlerim. İkisi de öyle tatlı ve iyi kalpliydi ki..
*
Dizi her bölümde bir dava şeklinde ilerliyordu. İçeriği biraz daha karmaşık olan davaların ikinci bölüme sarktığı da oldu elbette ama gereksiz entrika ve karmaşaya girilmeden olayların çözüme kavuşması keyifli bir izleme sağlıyor.
Woo Young Woo'nun annesiyle ilgili bazı durumlar yaşanıyor. Olayların nasıl ilerleyeceğini tahmin etmek zor olmasa da klişelere dalıp diziyi ağır drama çevirmemeleri de hoş bir detaydı. 
Güzel ilerleyen dizinin sonu bana göre biraz durgun ve sönük oldu fakat bunun ikinci sezon onayı almasından kaynaklı olduğunu düşünüyorum.  2022 yılında 2.sezon onayı alındığı ve 2024 yılında yayınlanacağı hakkında açıklamalar yapılmış fakat şuan için Extraordinary Attorney Woo'nun 2.sezonuna kavuşamadık. Yılın geri kalanında güzel haberleri bekliyor olacağım. :)
Bu tarz avukat/dava içerikli dizilerden hoşlanıyorsanız ve otizm spektrum bozukluğu olan süper zeki Woo Young Woo ile tanışmak isterseniz, Extraordinary Attorney Woo'yu izlemenizi tavsiye ederim. 
2.sezonu birlikte izleriz belki? :)