Merhabalar blog arkadaşlarım. :)

Görüşmeyeli nasılsınız? Umuyorum ki yeni yılın ilk haftası hepimiz için güzel geçiyordur. Ben 2023 yılına girdiğimiz fikrine alışmaya çalışırken 5 günü ardımızda bıraktık bile.. 2022 yılı benim için biraz zorlu geçtiği için bir kısmını hatırlamak istemesem de artık gelenek haline getirdiğim yıl sonu değerlendirmemi yazmak istedim.  :)

2022 yılı için 50 kitap okuma hedefim vardı fakat yılı 40 kitap ile kapattım. Hadi gelin neler okuduğuma birlikte bakalım;

2022 Yılında Okuduklarım

1) Bibury Cadısı - Nesrin Öz

2) Kazananlar - Laetitia Colombani

3) Simyacı - Paulo Coelho

4) Sevme Kusurları - Müthiş Psikoloji

5) Balıkçı ve Oğlu - Zülfü Livaneli

6) Sevgili Limon Çiçeği - Betül Güçlü

7) Sizin Öykünüz - Ömür Sabuncuoğlu

8) Yapamazsın Dediler Yapamadım - Ömür Özdemir

9) Kör Baykuş - Sadık Hidayet

10) Mavi Kıyılar - Esra Uzun

11) Menümüzde Aşk Var - Melekber Deniz

12) Fahrenheit 451 - Ray Bradbury

13) Ruh Eşim - Hacer Kübra Gümüş

14) Kırmızı ve Siyah - Hanife Hekim

15) Sen Ben ve 36 Soru - Vicki Grant

16) Kağıt Prenses - Erin Watt

17) Paramparça Prens - Erin Watt

18) Bıçak Islığı - Mesut Çiftci

19) Şifacı - Hanife Hekim

20) Çarpık Saray - Erin Watt

21) Kamyon - Sabahattin Ali

22) Lalin Çiçeği - M. Mustafa Çetinkaya

23) O Yaz - Işıl Şenol

24) Lekeli Taç - Erin Watt

25) Ken Taç Dis - Zafer Algöz

26) Düş Uykusu - Oya Denizyaran

27) Aşka Özür Diletmem - Dilek Görmez

28) Gerçek Sensin - Meral Kır

29) Rota 1 - Leman Veli

30) Şiirimiz Mor Külhanidir Abiler - Ece Ayhan

31) Aşk Hipotezi - Ali Hazelwood

32) Kendimi Kaybettiğim Yerde Buldum -Veronique Maciejak 

33) İffet Hanım - Gökçe Şingin

34) Sevdalı Bulut - Nazım Hikmet Ran

35) Rüyadan İntikama - Usame Velioğlu

36) Elifin Şemsi - Elen Vera

37) Metamorfoz - Ruhver Barengi

38) Gün Işığının Tadı - Ewald Arenz

39) Kokunun İzi - Gökhan Dağıstanlı

40) Zayıflamanın Tadı Hiçbir Yemekte Yok - Melekber Deniz


~~~

Okuduğum kitapların listesi bu şekildeydi. Yıl içinde sizlerle paylaştıklarımın linkini ekledim. Merak ettiklerinizin isimlerinin üzerine tıklayarak okuyabilirsiniz. :)

Siz geçen yıl kaç kitap okudunuz? Hedefinize ulaşabildiniz mi? :)

Listelerimizde ortak kitaplar var mı? 

Veya bu kitaplar favorim oldu, kesinlikle okumalısın dediğiniz kitaplar varsa yorumda paylaşmayı unutmayın. 💜

 


Yılın son günlerini geçirirken merakla beklenen dizilerden Emily in Paris 3.sezonu ile geri döndü. 

İlk iki sezonu kısa bir süre içerisinde izleyip bitiren biri olarak ve 2.sezonun sonunda yaşanan karmaşık olaylar sebebiyle ben de yeni sezonu merakla bekliyordum. Yeni sezon yayınlanır yayınlanmaz izledim ve bir günde bitirdim. Detaylara geçmeden önce yazımda spoiler olabilecek bilgiler paylaşacağımı belirtmek istiyorum. :)

2.sezonun sonunda Sylvie ve ekibi Savoir'ı terk etmişti hatırlarsanız. Bu durumdan sonra Emily için seçim yapma zamanı geldi. Ya Madeline ile kalıp diğerlerine karşı savaşacak ya da Sylvie'yi tercih edip yeni şirket için çalışacak. İlk 2 bölümde Emily'nin kararsızlığını izliyoruz. O bu kadar gel-git yaşarken kendisi söyleyemeden Madeline durumu öğreniyor ve olaylar bir şekilde çözüme kavuşuyor. Madem Emily açıklayamayacaktı, o kadar bunalımlı ruh halini yansıtmak için neden uğraştınız diye düşündüm açıkçası. :)

İş durumu çözülünce kızımız bu kez de Alfie ile ilişkisinde sorunlar yaşıyor. Çok iyi bir karakteri olan genç adam, Emily'nin kararsızlıkları arasında harcandı birazcık. Üzgünüm Emily ama bu sezon Alfie'ciyim ben. Bu adamı üzmemeliydin..



Yeni sezonda kullanılan kostümler önceki sezonlarda olduğu gibi oldukça dikkat çekiciydi. Her bir bölümde özellikle kadın karakterleri izlerken moda showu izliyor gibi hissettim. Fransa modanın kalbi/başkenti olarak anıldığı için bu durum şaşırtıcı değil elbette. :)

 Mindy'nin tarzı dizinin başından beri favorim olmaya devam ediyor. Giydiği parçaları kendine o kadar yakıştırıyor ki, hayranlıkla izliyorum gerçekten. Emily, Camille ve Sylvie için de oldukça dikkat çekici parçalar tercih edilmişti.

Mindy'den bahsetmişken tarzı kadar sesini de beğendiğimi eklemek istiyorum. Şarkı söylediği kısımları gerçek anlamda zevkle izledim. Ashley Park oyunculuğun yanında şarkıcı kimliğini ve dans konusundaki başarısını çok iyi bir şekilde göstermişti. Emily ile arkadaşlıkları da çok tatlı, Mindy gibi bir arkadaşa sahip olmak isterdim. :)

Mindy karakteri hakkında tek olumsuz düşüncem, erkek arkadaşı Benoit'ten ayrılır ayrılmaz onu unutması ve yeni bir erkekle beraber olması biraz fazlaydı bence. 



Biraz da kurgusal olarak dikkatimi çeken detaylardan bahsetmek istiyorum. Emily'nin Paris'e geldiği andan itibaren hep iyi ve işine katkıda bulunabilecek pozisyonlarda olan insanlarla tanışması, samimi olması. İşsiz kaldığı günlerde Paris'te gidip görmediği yer kalmayacak kadar rahat bir hayat sürmesi. İş konusunda bir sorun yaşadığında ya da arkadaşlarına destek olmak istediğinde o durum için yardımcı olacak kişiyle bir anda bağlantı kurabilmesi vb. gerçeklikten oldukça uzak detaylardı. İzlemesi keyifli olduğu için rahatsız olmadım fakat neredeyse her bölümde olunca böyle bir dünyada ben de yaşasam keşke düşüncesi oluyor. :))

Yakışıklı şefimiz Gabriel, bu sezonun başlarında biraz geri plana atılmış gibi hissettim. Sürekli restaurantıyla meşgul, Camille ile mutlu olarak gösterildi. Emily ve Alfie çiftini sevdiğim için durumdan şikayet edemem ama aşk üçgenleri ve dönen entrikaların bu sezonda da olacağını düşünmüştüm açıkçası. 

Son bölümde ise yeni bir bomba patlatıp 4.sezonu bekleyip durun diyen bir final ile bitirdiler. Yaşanan olaya dair birkaç düşüncem var fakat konu yeni bir sezon olacak kadar uzatılabilir mi, artık sıkıcı bir hal alır mı diye de düşünmüyor değilim. :)


Siz Emily in Paris'i izlediniz mi ? Dizi hakkındaki düşünceleriniz neler? :)

 


Tür: Fantastik, Korku Komedisi, Doğaüstü 

Yayıncı: Netflix

Bölüm Sayısı:

Bölüm Süresi: 45 dakika

Oyuncular: Jenna Ortega,Hunter Doohan, Catherine Zeta-Jones, Luis Guzmán, Christina Ricci, Gwendoline Christie, Emma Myers

~~~~

Merhabalar blog dostlarım.

Önceki yazımda kitap okuyamadığımdan bahsetmiştim hatırlarsanız. Aynı şekilde dizi ve filmlerden de uzak kaldığım bir süreç geçirdim. Merak ettiğim yapımlar olsa da bazen vakit ayırmakta zorlandım bazen de isteksizlikten elim gitmedi. :)

85 ülkede en çok izlenen Netflix dizisi Wednesday, yayımlandığı andan itibaren tabiri caizse sosyal medyayı kasıp kavurdu. Fragmanlarını görüp merak etsem de bu kadar popüler olunca acaba daha sonra mı izlesem diye düşündüm açıkçası. İzleyen bir arkadaşım, çok güzeldi hemen izlemelisin deyince başlamaya karar verdim. Daha ilk bölümden siyahlara bürünmüş bu kızı çok sevdim. Ve bahsettiğim o isteksizlik durumundan biraz da olsa kurtulmamı sağladı. Bu sebeple sizinle paylaşmak istedim. Öncelikle size biraz diziden bahsedeyim, sonra detayları konuşalım. :)


WEDNESDAY DİZİ KONUSU

Wednesday Addams, kendisine yapılan kötülükleri cezasız bırakmayacak karakterde olan cesur, bir o kadar da acımasız genç bir kız. Aciz gördüğü kardeşi Pugsley'i korumak için elinden geleni yapan bir abla. Bir gün kardeşine kötü davrananlara kendince verdiği ceza sebebiyle okuldan atılır. Ailesinin isteği ile doğaüstü varlıklar ve ucubeler için açılan Nevermore Akademisi'ne kaydolur. Aykırılıkları ile buradakileri bezdirip okuldan kaçma planları yaparken, kasabada gizemli bir canavarın olduğunu öğrenince fikrini değiştirir. Canavarı bulmak, kasabada ve Nevermore'da gerçekleşen gizemli olayları, zekasını ve de imgelem görme yeteneğini kullanarak çözmek için çalışmalara başlar.


Jenna Ortega, Wednesday karakterini o kadar başarılı bir şekilde canlandırıyor ki onu izlerken gerçekten gülmeyi unutmuş, insanlardan nefret eden biriyle karşı karşıyaymış gibi hissettim. Karakterin zekası ve hazır cevaplığı ise hayran bırakan özelliklerindendi.
Wednesday ana karakter olduğu için ilk olarak ondan bahsettim ama diğer oyuncular da en az Jenna Ortega kadar başarılıydı. Wednesday'ın annesi Morticia Addams'ı canlandıran Catherine Zeta Jones'ın güzelliğinden de bahsetmek isterim. Kadının öyle etkileyici bir havası var ki sahnelerini izlerken sadece ona odaklandım. :)
Favorilerimden bir diğeri ise Wednesday'ın Nevermore'daki oda arkadaşı Enid (Emma Myers) rengarenk kişiliğiyle diziye eğlenceli bir hava katmıştı. 
Thing (Şey)'i de unutmamak gerek. Sadece bir el gibi görünse de Wednesday'ın en büyük yardımcısı, dizinin de keyifli yanlarından bir tanesiydi. :)



Fantastik, korku komedisi türünde olan Wednesday, jurgusal yönüyle de heyecanlandıran ve merak duygusunu canlı tutan bir diziydi. Özellikle canavar kim öğrenmek için hızlı hızlı izlemek isteği oluşuyor. Kim olduğuna dair ufak ipuçları ve ters köşeler yapılmıştı fakat bu türün iyi bir izleyicisiyseniz gerçeği görmek çok da zor olmuyor açıkçası. :)
Tahminlerim kısmen tutsa da spoiler yediğim için canavarın kim olduğunu öğrenmek çok da heyecan verici olmadı benim için. Sezon sonu da öyle bir şekilde bitti ki, bunun bir son değil asıl olayların başlangıcı olduğunun mesajını verir gibiydi. Bu sebeple ikinci sezon için epey heyecanlıyım. Umarım çok fazla beklemeyiz. :))
  






2022 yılının son ayının ilk gününden hepinize merhabalar blog dostlarım. Zaman ne çabuk da geçiyor değil mi? Su misali aktı geçti deriz ya bu sene benim için biraz öyle oldu sanki. Son zamanlarda bazı sorunlar yaşayıp ve rahatsızlıklar geçirince iyice zaman kavramımı yitirdim. Çok sevdiğim kitaplarımı da eski hevesimle okuyamıyor olmak beni biraz üzüyor. Bugün Kasım ayında vakit ayırıp okuyabildiğim Gün Işığının Tadı kitabından bahsetmek istedim. 

~~~~

Bazen en yakınındakiler tarafından anlaşılmadığını hissettin mi? Ya da yeni tanıştığın birinin kelimelere ihtiyaç duymadan, koşulsuz seni anlayabileceğini? Gün Işığının Tadı, kendileri olmayı öğrenen, birbirinden çok farklı iki kadının hikâyesi.

~~~~

Gün Işığının Tadı Kitabının Konusu;

Sally ailesi dahil herkesten uzakta, tek başına yaşamak istiyor. Sorular, kurallar, taleplere ve insanlara kızan ve neredeyse her şeyden nefret eden genç bir kız. Ailesi Sally'nin bu durumunun bir hastalık olduğunu düşünerek tedavi olması için onu kliniğe yatırıyor fakat Sally ailesinden ve klinikten uzağa kaçar. Bu kaçış sırasında yolu Liss kesişir. Sally, ilk görüşte Liss'in diğer yetişkinlerden farklı olduğunu anlıyor ve bu sebeple onun çiftlikte kalma teklifini kabul ediyor.

Liss ise kocaman çiftliğe sahip, yalnız bir kadın. İnsanlara ihtiyaç duymadan hayatına devam ediyor. Aklınıza gelebilecek her türlü işi tek başına yapabilecek kadar güçlü ve becerikli bir kadın. Liss az konuşan ve soru sorma girişiminde bile bulunmayan sakin ve bir o kadar da gizemli biri. Sally'de kendi gençliğini gören kadın, onu çiftliğine bağlamak istemese de içten içe genç kıza bağlanır. Sally ve Liss birlikte yaşamaya başladıktan sonra neler oldu derseniz yanıtı kitapta. :)

~~~~

"Sevdiğim her şeyi, her daim kaybettim ben. Hayır, öyle değil; sevdiğim her şeyi, her daim mahvettim ben."

~~~~

Yan Pasaj Yayınevi'nden ve kitaplarını ne kadar sevdiğimden sık sık bahsettiğim için çoğunuz biliyorsunuz artık. :)

Çıkan her kitaplarını takip etmeye ve okumaya çalışıyorum. Son kitaplarından Gün Işığının Tadı, Almanca'dan dilimize çevrilmiş bir eser. Yayınevinin sıkı takipçisi olarak farklı bir dilden çeviri yapmaları ilgimi çekti ve kitabıma kavuşur kavuşmaz okumaya karar verdim. Sally ve Liss'in hikayesi günlük tarzında Eylül ve Ekim aylarını kapsayan bir anlatım ile bize aktarılıyor. Ben Liss'in gizemli hallerinden dolayı onun hikayesini daha çok merak ederek okudum. Yazarın anlatım tarzını, özellikle betimlemelerini çok sevdim. O kadar başarılı bir şekilde betimleme yapmıştı ki ikiliyle birlikte tarlada patates topluyor ve Sally armutların tadına bakarken sanki yanındaymış gibi hissettim. Keşke ben de orada olup tadına bakabilsem dedim. :))

Betimlemeleri başarılı olsa da kurgusal olarak biraz durağan bir kitaptı. Son bölümlerine kadar Sally ve Liss'in günlük yaptığı işler dışında pek olay yaşanmadı. Bu duruma kişisel yoğunluklarımda eklenince okuma sürecim biraz uzadı. Kitabın sonunda Liss'e dair merak ettiğim şeyleri öğrenmiş olsam da hayal ettiğim sonu okumadım açıkçası. Yayınevinin diğer kitaplarıyla kıyasladığımda bir tık geride kalsa da Sally ve Liss'in hikayesini okuduğum için pişman değilim. Onlarla tanışmak ve hikayelerinin birkaç gününe ortak olmak güzeldi. :)

Dipnot olarak yayınevinin kitap ayracına fesleğen tohumu eklemesi çok hoş bir detay. Bundan bahsetmeden geçmek istemedim. :) 

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Orijinal Adı:
Alte Sorten
Yazar: Ewald Arenz
Çevirmen: Gonca Gül Kurtulmuş
Yayınevi: Yan Pasaj
Sayfa Sayısı: 237
Baskı tarihi: Ağustos 2022

 


Tür: Romantik, Gençlik, Drama
Yayıncı: tvN
Bölüm Sayısı: 16
Bölüm Süresi: 1 saat
Dili - Ülkesi: Korece - Güney Kore
Oyuncular: Nam Joo Hyuk, Kim Tae Ri, Bona, Lee Joo Myung, Choi Hyun Wook

Merhabalar, mutlu pazarlar <3
Ufak bir rahatsızlık yaşadığım için buralardan uzak kaldım ve sizleri özledim. Bugün de kendimi biraz miskin hissetsem de size Twenty Five Twenty One dizisinden bahsedersem miskinliğimi üzerimden atarım ve pazar keyfinize eşlik edecek bir şeyler arıyorsanız faydası olur diye düşündüm. :)
Sizler nasılsınız? Görüşmediğimiz süreçte neler yaptınız? Umarım her şey yolundadır. <3 

Twenty Five Twenty One Konusu
1990'lı yılların sonunda Asya'da yaşanan ekonomik kriz döneminde geçen dizide bu süreçte ailesi büyük ölçüde etkilenen Baek Yi Jin'in zorluklara karşı tek başına göğüs germeye çalışmasını, lise öğrencisi Na Hee Do'nun eskrim sporu için verdiği mücadeleleri, ikilinin yollarının kesişmesi ve sonrasında yaşanan olayları, günümüzde Na Hee Do'nun kızının annesinin günlüklerini bulup okumasıyla onun bakışından öğreniyoruz.

Karakterler

Kim Tae Ri, Na Hee Do karakterini canlandırmakta.
Hee Do, babasını küçük yaşta kaybettiği için onun hatırası olan eskrim sporuna tutunmuş ve eskrim için elinden gelen her şeyi yapmaya kararlıdır. Genç kız, (kötü olarak algılanmasın) saf bir karaktere sahip. Çevresindekilere ve kötülükle karşılaşsa bile aynı şekilde karşılık vermeyecek kadar iyi niyetli bir karakter. Cıvıl cıvıl halleri ve sevdiği şeyler uğruna verdiği mücadeleci davranışlarını severek izledim. 


Nam Joo Hyuk, Baek Yi Jin karakterini canlandırmakta.
Yi Jin, ailesinin düştüğü zor durumla başa çıkmaya çalışan güçlü bir karakter. Varlık içerisinde rahat bir hayat sürdükten sonra yaşamını sürdürmek ve ailesine destek olabilmek için çabalayan, önüne çıkan her fırsatı değerlendirmeye çalışan genç bir adam. Na Hee Do gibi Baek Yi Jin'in de hayata karşı duruşunu sevdiğimi söyleyebilirim.


Go Yoo-Rim, Ji Seung Wan ve Moon Ji Woong karakterleri de Na Hee Do'nun sınıf arkadaşları, aynı zamanda da dostları. Aralarındaki arkadaşlık ilişkisi çok güzeldi. Fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere keyifli sahneler izledik. Diğer karakterleri tek tek tanıtırsam hem yazı çok uzun olur hem de ipuçları içerir diye detaya girmedim. :)

DİZİ HAKKINDAKİ FİKİRLERİM;
Twenty Five Twenty One ilk çıktığında o kadar popülerdi ki ilgimi çekmişti, geçmişe dönük hikayeleri izlemeyi sevdiğim için de kayıtsız kalamayıp güncel olarak izlemeye başlamıştım. Bazı yoğunluklarım sebebiyle diziyle eş zamanlı gidemesem de fırsat buldukça izleyip bitirdim. İzleyemediğim süreçte diziye dair bazı bilgileri öğrendiğim için biraz heyecanımı kaybettiğimi itiraf edeceğim fakat o duruma nasıl gelindiğini merak ettiğim için izlemeye devam ettim.
İlk olarak Kim Tae Ri ve Nam Joo Hyuk'un karakter uyumlarını çok sevdiğimi söylemek istiyorum. Birbirlerine bakışları bile o kadar gerçekçiydi ki, etkilenmemek elde değil. Bu sebeple onları çift olarak izlemekten keyif aldım ve favori çiftlerim arasına girdiler. :)
Güney Kore krizin yaşandığı dönemde nasıldı bilgim yok fakat dizide karakterler ve ailelerin üzerindeki etkileri de başarılı bir şekilde aktarılmıştı bence. Sadece Na Hee Do ve Baek Yi Jin üzerinden değil arkadaşları ve çevrelerindeki insanlar bu duruma dahil edilmişti. Na Hee Do ile Go Yoo Rim'in arkadaşlık ve rekabet arasında gidip gelmesine sebep olan durumlar izlerken sinir bozucu gelse de asıl etkeni anlamamıza olanak sağlıyordu. 



SPOİLER BAŞLANGIÇ
Na Hee Do ile Baek Yi Jin'in bir araya geleceği anı iple çekerken onların ayrıldığını öğrenmek yukarıda bahsettiğim gibi diziden soğumama sebep olmuştu. Çünkü mutlu sonlara zaafım var.^^
Ayrılmalarına sebep olan şey ne acaba, engeller mi çıktı vs sorularıyla izlemeye devam ettim fakat sebep olarak sunulan şey bana yetersiz ve biraz mantıksız geldi. Uyarı yazsam da yine de sebebi söylemeyeceğim ama karakterlere kızdım ve bu konuda güçsüz olduklarını düşünüyorum. Bazı şeylerle savaşmak gerektiğini iyi bilirken korkaklık yaptınız bence. :D
SPOİLER BİTİŞ

Twenty five twenty one dizisi lise yıllarını anlatan, o dönemdeki arkadaşlık, dostluk ve aşk ilişkileri keyifli bir şekilde yansıtan ve aynı zamanda hayatın mücadeleci yönünü de gösteren keyifli bir diziydi. Spoiler kısmında bahsettiğim durumlar yaşanmasaydı, daha farklı bir ilerleyiş olsaydı favori dizilerim listesine girecekti. Yine de kötüydü, izlemeyin tarzında bir cümle kurmam. Şans verilebilir. :)



Siz Twenty Five Twenty One'ı izleniz mi? Dizi ve sonu hakkında ne düşünüyorsunuz? 
İzlemediyseniz bu aralar severek izlediğiniz dizi hangisi? Tavsiyelere açığım. :)
Yorumlara gelin, biraz dertleşelim. :))


 


"Görünüş bazen aldatıcıdır, tıpkı kitaplar gibi," diye muzip bir yanıt verdi yaşlı kadın. "Yalnızca kapağına bakarsanız, içinde muhteşem hikayeler olan kitapları ıskalayabilirsiniz. Şu kitaba bakın; mavi kapağı solmuş, köşeleri aşınmış! Pek güzel görünmüyor, fakat kimileri kapağını açtıklarında hayatlarının değiştiğine tanık oldu. Bu, Fransa'da, 1945'te yayımlanan Küçük Prens'in ilk baskısı."

~~~~

Merhabalar. ^^

Birazcık aradan sonra geri döndüm. Bugün, görüşemediğimiz zaman aralığında okuduğum ve sizlerle paylaşmak istediğim Kendimi Kaybettiğim Yerde Buldum kitabından bahsedeceğim.


KONUSU

Emma, bölgesel bir radyoda muhabirlik yapan genç bir kadın. Hayatının 6 yılını işine adamış ve işi için öyle fedakarlıklar yapmış ki artık hayatı işten ibaret hale gelmiş desem abartmış olmam. Son zamanlarda bu durumun onu ne kadar bunalttığını ve hayat enerjisini kaybettiğini fark eden Emma, bu fedakarlıkları ve emeğinin karşılığını da alamadığını fark edince içindeki boşluk hissi daha da artar. Bu durum karşısında ne yapacağını bilemeyen genç kadın, başarılı ve karizmatik yazar Julien Vascos ile yaptığı röportajdan sonra hayatını değiştirecek ve kendini bulacağı bir yolculuğa başlar. 

~~~~

"Kelimeler son derece değerlidir, yaralarımıza neden de olabilirler merhem de."

~~~~

Yan Pasaj Yayınevi'nin neredeyse her kitabını büyük bir zevkle okuduğumu söyleyebilirim. Kişisel gelişim türünü bana sevdirmeyi başaran, hepsi birbirinden keyifli kitapları bizlerle buluşturuyorlar. Bu sebeple Kendimi Kaybettiğim Yerde Buldum kitabını da seveceğimi düşünmüştüm. Arkadaşımla birlikte okuduğum için tahmin ettiğimden daha çok sevdim ve bir keyif aldım. Onunla kitap hakkında sohbet etmek, fikir alışverişinde bulunmak ayrı zevkti gerçekten. :)

Emma'nın yaşadıklarını ve hayata karşı duruşunu okurken kendime dair bir şeyler bulmuş gibi hissettim. Sanırım bu durumdan kaynaklı kitaba daha bir bağlandım. 

Emma, Julien Vascos'un Kendini Bulma Yolculuğu isimli kitabının test ekibine dahil olunca her hafta gelen mailler sanki Emma ile birlikte bana da geliyor gibi heyecanla ve merakla okudum. Maillerdeki talimatları ve verilen görevleri ben de yapmaya çalıştım. Bu durum farklı bir okuma deneyimi oldu benim için.

Kültürel olarak da beni geliştiren, yeni bilgiler öğrendiğim bir kitaptı. Konu akışı içerisinde bahsedilen kitapları, filmleri ve oyunları not alıp araştırdım hatta bahsedilen Ölü Ozanlar Derneği'ni kitabı okuduğum arkadaşımla birlikte izledik. :)

Eva ve tatlı kafesinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Hem kafenin konsepti hem de sahibesi Eva çok tatlıydı. Gerçekten varolan bir kafe olsa ben de Emma gibi müdavimi olur, sık sık giderdim diye düşünüyorum. :) 

Emma'nın kendini bulma yolculuğunu okumak yukarıda da söylediğim gibi oldukça keyifliydi. Ona eşlik ederken bir yandan kendimde bu yolculuğa çıkmış gibi hissettim. Sadece Julien'e dair daha fazla şey okumak isterdim. Romantizm sever yanım Emma ve Julien'in hikayesine dair daha fazla şey okumak istedi. :)

Benim gibi kişisel gelişim kitaplarını okumakta zorlanıyorsanız ya da bu şekilde işlenmesi hoşunuza gidiyorsa Kendimi Kaybettiğim Yerde Buldum kitabına kesinlikle şans verin derim. Bence Emma'nın yolculuğu sizi de etkileyecek. :)


OKUDUĞUM DİĞER YAN PASAJ YAYINEVİ KİTAPLARI

1) IŞIL ŞENOL - O YAZ

2) MAUD ANKAOUA - YAŞAMADAN ÖLMEYECEĞİM

3) VIRGINIE GRIMALDI - BÜYÜDÜĞÜN ZAMAN ANLAYACAKSIN

4) MUTLULUĞUN PARFÜMÜ YAĞMUR ALTINDA DAHA GÜZEL KOKAR

5) İKİNCİ HAYATIN TEK BİR HAYATIN OLDUĞUNU ANLADIĞINDA BAŞLAR

6) SAÇ ÖRGÜSÜ - LAETITIA COLOMBANI

7) BUGÜN KALAN HAYATIMIN İLK GÜNÜ

8) HER YAS ON SEKİZ AY SÜRER

9) YILDIZLARI YENİDEN YAKMANIN VAKTİ GELDİ

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Orijinal Adı:
N'attends Pas Que Les Orages Passent Et Apprends A Danser Sous La Pluie
Yazar: Veronique Maciejack
Çevirmen: Gözde Koca
Yayınevi: Yan Pasaj
Sayfa Sayısı: 258
Baskı tarihi: Nisan 2022

 


"Mevcut bilgilere ve bugüne dek toplanmış verilere dayanarak oluşturduğum hipoteze göre aşktan ne kadar uzak durursam o kadar rahat olurum."

~~~~
Kış aylarına çok az kala güneşiyle yaz mevsiminde gibi sıcacık hissettiren Kasım ayının ilk günlerinden herkese merhabalar! :)
Görüşmeyeli nasılsınız? Umarım iyisinizdir ve Kasım ayı hepimize güzellikler getirir. ^^
Bugün size, sıkça gördüğüm ve neredeyse okuyan herkesin çok beğendiği Aşk Hipotezi kitabından bahsedeceğim. 

Aşk Hipotezi Konusu
Olive Smith, bir üniversitede Pankreas kanseri üzerine çalışmalar yapan doktora öğrencisi genç bir kadın. Aşk konusunda şansı pek yaver gitmeyen Olive, en yakın arkadaşı Ahn'ın eski erkek arkadaşı Jeremy'den hoşlandığını fark eder. Jeremy'e karşı duygusal olarak herhangi bir hissi olmadığını arkadaşına kanıtlayıp onun ilişkisine destek olmak isteyen Olive, Ahn'a yeni bir erkek arkadaşı olduğuna dair pembe bir yalan söyler. Arkadaşının bu konudaki şüphelerini gidermek adına okulda karşısına ilk çıkan erkeği öper. Öptüğü adam ise üniversitedeki herkesin nefret ettiği "meşhur pislik" olarak bilinen genç biyoloji profesörü Adam Carlsen'den başkası değildir. Bunun farkına varan Olive, Adam'a durumu açıklayıp kendini kurtarmak ister fakat olay karmaşık bir hal alır ve kendisini bir oyunun içerisinde bulur. 

~~~~
"Kim her dilde seni seviyorum demeye ihtiyaç duyar ki? Tek bir dil yeter de artar bile. Hatta bazı insanlar hiçbir dilde söyleme şansını elde edemiyor."
~~~~
Aşk Hipotezi tam anlamıyla bir romantik komedi. Olive'in rastgele bir adamı öpmesi, ikilinin sevgili olduklarına dair haberin tüm üniversitede yayılması üzerine "sahte sevgili" olarak takılmaları.. Bu şekilde anlatınca kulağa klişe gelse de kitap çok keyifliydi. 
Çiftimiz "Zıt kutuplar birbirini çeker" tabirinin bir örneği gibi. Adam Carlsen soğuk, mesafeli ve sert biriyken, Olive Smith'in onun tam aksine neşeli, samimi hallerine rağmen birbirleriyle olan diyalogları, duygusal ilişkileri çok tatlıydı.
Romantik ilişki dışında akademik dünyaya dair detaylara da yer verilmişti. Kendisi de akademisyen olan yazarımız, akademik dünyanın acımasız ve sert yüzünü okuru boğmayacak şekilde aktarmıştı. Bu kısımları okurken epey sinirlendiğimi de söylemek isterim. İnsanların bu kadar iki yüzlü ve afedersiniz ama pislik oluşu kitapta da olsa beni rahatsız etti.
Ali Hazelwood'un anlatımı da oldukça akıcıydı. Sanki ilk kez değil de kitaplarını defalarca okumuşum hissi uyandırdı. Hatta okurken romantik komedi filmi izliyormuş gibi hissettim. Romantik-komedi türünü seven biri olarak beni tatmin eden, keyif alarak okuduğum bir kitaptı. Ben ilk çıkan baskısından okudum ama yayınevi ek bir bölüm ve özel baskı olarak yeniden baskı yaptı. Henüz almadıysanız ve okumak isterseniz o baskısını tercih edin derim. :)

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Orijinal Adı:
The Love Hypothesis
Yazar: Ali Hazelwood
Çevirmen: Gülfem Çırak
Yayınevi: Nemesis Kitap
Sayfa Sayısı: 376
Baskı tarihi: Ocak 2022