Merhabalar blog arkadaşlarım, herkese hayırlı ramazanlar dilerim.

Ramazanın ilk haftası dolmak üzereyken Mart ayının son günlerindeyiz. İlkbaharı heyecanla bekliyorken bugün bir farklılık yaparak ürün deneyimi paylaşmak istedim. 2022'nin son aylarında yoğun bir saç dökülmesi problemim vardı. Dökülme karşıtı şampuanlar denedim olmadı. Bu sorunum uzun bir süre devam edince doktora gittim fakat ondan da bir sonuç alamadım ne yazık ki. Kaybettiğim saçlar moralimi bozduğu için nasıl önleyebilirim diye detaylı araştırmalar yapmaya başladım ve iyi sonuçlar verdiğini duyduğum Eczacıbaşı'nın alt markası olan Selfit'in Biotin takviyesini denemeye karar verdim. Siparişim Aralık ayının ortasında elime ulaştı ve hemen kullanmaya başladım. 


Ürünün vaatleri;

*Normal saçın korunmasına,

*Normal cildin korunmasına,

*Normal enerji oluşum metabolizmasına ve makrobesin öğeleri metabolizmasına katkıda bulunur.



Deneyimim;

Takviyenin yemeklerden sonra günlük 1 adet olarak alınması tavsiye ediliyor, ben de buna uyarak kullandım ve kısa bir süre sonra etkisini görmeye başladım. Hem duşta hem de sonrasında saçlarımı tararken avuç avuç saçlarım dökülürken Selfit Biotin takviyesini kullanmaya başladıktan sonra bu durum yarı yarıya azaldı. Günlük olarak saçlarımı toplarken bile onlarca saç telim dökülüp giderken takviye sonrasında kuru tarama yaptığımda sadece 3-4 tel saç gördüğüm andaki sevincimi anlatamam. Etkili bir ürün olacağını düşünerek almıştım elbette ama bu kadar hızlı sonuç almak olumlu anlamda şaşırttı doğrusu.

Saçımda olumlu etkilerini görmüş olsam da, cilt ve metabolizma için bahsedilen etkilerine dair kendimde farklı bir şey gözlemlemedim. 

Uygun fiyata bulduğum için 3 kutu birden sipariş verdim. Saçlarımdaki dökülmelerin en aza inmesini hatta tamamen bitmesini temenni ederek hepsi bitene kadar kullanmayı planlıyorum. Bu süreçte başka etkiler görürsem yazımı güncellerim. :)


 


Selfit Low Sugar Bar (162 Kcal)

Biotin takviyesini sipariş verirken, Selfit'in sağlıklı atıştırmalık barlar ürettiğini keşfettim. Birçok çeşidi olduğu için seçim yapıp alamadım fakat marka incelik yaparak siparişimin yanına hediye olarak Low Sugar olan çeşidinden eklemiş. Paketi açıp bu detayı görünce çocuklar gibi sevindiğimi itiraf edeceğim. ^^

Hemen tadına baktığımı da söylememe gerek yoktur sanırım. :)

Kakaolu ve düşük şekerli olduğu için acı olur mu diye düşünsem de normal bir tadı vardı. Tek lokmada bile içeriğindeki yüksek lif miktarı ve çiğ bademle çekirdek taneleri kendini belli ediyor. Tamamını tüketince lif yoğunluğu sebebiyle diğer atıştırmalıklara göre ağızda kuru bir his bıraksa da lezzetli olduğunu söyleyebilirim. Favorim oldu kesin alırım diyemem ama sağlıklı atıştırmalıkları sevenler ara öğünlerinde tüketmek için şans verebilir.  İçeriğinin ve enerji değerlerinin bulunduğu görselleri aşağıya ekliyorum.



Siz biotin ya da farklı bir takviye kullanıyor musunuz?

Favori sağlıklı atıştırmalığınız hangisi? 



 "Tüm yaşamınızı, birikiminizi, ailenizi, dostlarınızı geride bırakıp yeni bir hayata başlamak nasıl olurdu?"

Her Şey Mümkün Barış kitabı, eski eşinden ve ailesinden kaçarak Avustralya'ya gelen Barış'ın dilini dahi bilmediği bu topraklarda hayatını sıfırdan kurma çabasını anlatıyor. Barış (aslında Nurcan), hem ailesiyle hem de eski eşiyle öyle şeyler yaşamıştır ki, bunlardan kurtulmak için yanına bir parça kıyafet dahi almadan kendini uçakta bulur. Tabiri caizse tırnaklarıyla kazıyarak kurduğu kariyerini, dostlarını geride bırakarak geldiği Avustralya'da hayatını sürdürebilmek için iş ve kalacak yer bulma çabalarını, burada edindiği dostlukları ve aşka inancını yeniden kazanma macerasını okuyoruz.

~~~~

Her Şey Mümkün Barış kitabını, sosyal medyadaki bir okuma grubumuz vesilesi ile edindim ve okudum. Kahramanımız Nurcan, hayatını mahveden kişilerden kurtulmak için "Sil baştan başlamak gerek bazen." düşüncesiyle çıktığı yolculukta ilk olarak adını değiştirip Barış yapar. O artık Barış'tır ve huzur dolu bir hayat için elinden geleni yapacaktır. Barış ile tanıştığım ilk bölümden itibaren çok ısındım. Gerçek bir hayat hikayesine dayanan bu kitapta hikayenin detaylarını öğrenmek ve karakterin yaşayacaklarına tanıklık etmek için heyecanlandım. Bu sebeple kitabı elime alır almaz yarısına gelene kadar elimden bırakamadım. İmkanım olsa bir oturuşta da bitirirdim sanırım. :)

Öncelikle Barış'ın cesaretini ve özgüvenini sevdim. Onu mutsuz eden insanları geride bırakması, yeni gittiği ülkede hayatını kurabilmek için verdiği mücadele.. Tam anlamıyla savaşçı bir kadın. Karşılaştığı kötü durumlarda bile bunların iyi yönünü görmeye çalışmasını, pes etmeden devam etmesini etkilenerek okudum. Bazı noktalarda Barış'ın şansını okurken gerçek dünyada bu kadar şanslı olamayız herhalde kurgusallık katılmış diye düşünsem de kitap içerisinde böyle pozitiflikler okumayı sevdiğim için beni rahatsız etmedi. :)

Avustralya'ya dair detaylarda çok başarılı bir şekilde aktarılmıştı. Hem betimlemeleriyle hem de coğrafik bilgileriyle sanki kendim gidip görmüş gibi hissettim. Özellikle yerleşim şekillerinden ve sahilinden bahsedildiği bölümlerde keşke ben de orada olsam dediğimde oldu. :))

Yazarımızın kalemiyle tanışma kitabım olsa da anlatım tarzı o kadar aşina geldi ki daha ilk bölümden beni kitabın içerisine çekti. Akıcılığı sayesinde yukarıda da belirttiğim gibi bir oturuşta yarısını okudum. Ve heyecanlı bir şekilde okurken kitabın sonuna geldiğimi gördüm. Barış'ın hayatına dair daha fazla şey okuyacağımız mesajını vererek biten kitabın ardından, çok fazla beklemeden devam kitabına kavuşmamızı temenni ediyorum. :)

Bu tarz hayata sıfırdan başlama ve mücadele hikayelerini okumayı sevenler için tavsiye edebileceğim bir kitap. :)


 


"Özgürlük’ ve ‘eşitlik’ kelimeleri orada bir anlam ifade etmiyordu ama ‘kardeşlik’ kelimesinden ümidi vardı…”

~~~~
Lena, yaşadığı bir trajedi sonrasında Fransa'da daha fazla kalamayacağını hisseder ve yeni bir başlangıç yapmak amacıyla Hindistan'a gider. Etrafındaki her şeyden ve herkesten soyut bir şekilde yaşamına devam ederken okyanus kıyısında yüzmeyi alışkanlık haline getirir. Her sabah gittiği ıssız kumsalda yalnız başına uçurtmasıyla oynayan küçük bir kız dikkatini çeker. Balıkçılar dışında kimsenin kumsalda olmadığı bu saatte bu küçük kızın neden burada olduğunu merak eder. 
Başka bir sabah yüzerken akıntıya kapılan Lena, kendine geldiğinde karşılaştığı küçük kız sayesinde kurtarıldığını öğrenir.
Ağzından tek bir sözcük çıkmayan bu küçük kız kimdir? Sessizliğinde ne gizliyordur? Geçmişinin yüklerini yanında taşıyan, geleceğe dair hiçbir beklentisi olmayan, uçurumun kenarındaki Léna’nın hayatını tümden nasıl değiştirecektir? Adaletsiz ve baskıcı bir coğrafyanın kalbinde; umutla öfkenin, gelenekler karşısında gösterilen iradenin ve yeni bir gelecek inşa etme çabasının birbirine karıştığı eşsiz bir roman. Saç Örgüsü romanındaki Smita’nın ruhunun eşlik ettiği, kız kardeşlik kavramının gözler önüne serildiği bu hikâye, yaşamaya ve mücadele etmeye dair muhteşem bir övgü.

~~~~
Merhabalar blog dostlarım. 
Bir süredir burada aktif olamadım. Aklımda olsa da psikolojik açıdan kendimi motive edemediğim için yazamadım. Bu süreçte beni kendime getiren birkaç güzel kitap okuyup bitirince sizlerle paylaşmak için bugün bilgisayarımın başına geçtim. :)
Yan Pasaj Yayınevi'nin kitaplarından sıkça bahsediyorum, muhakkak denk gelmişsinizdir. Laetitia Colombani'nin Saç Örgüsü ve Kazananlar isimli kitaplarını severek okumuştum. Dilimize yeni çevrilen Uçurtma kitabını çok merak etmiştim, tanıtım bülteninde Saç Örgüsü romanındaki Smita karakterine dair yazılanları da okuyunca merakım arttı ve kitap elime geçer geçmez okumaya başladım.  
Başlangıçta yer verilen pasaj içerikte neler yaşanacağına dair merak uyandırıcı nitelikteydi benim için. Lena, Hindistan'a gittikten sonra bir süre turist gibi gezinse de akıntıya kapılıp yeniden hayata döndüğü andan itibaren değişimi başlar. Bu olaydan sonra tanıştığı Kızıl Tugay'ın kuruluş amacı ve verdikleri mücadele, Hindistan'da kız çocuklarının gördüğü muamele onu tetikler. Öğretmen olan Lena, burada bir okul açmaya ve kız çocuklarına okuma yazma öğretmeye karar verir. Fakat Hindistan'da böyle bir girişimde bulunup hayata geçirebilmek sandığı kadar kolay değildir. İnsanları ayrıştıran bir kast sistemine sahip olan ve kadınların değersiz görüldüğü bu ülke Lena için adeta bir sınav gibi olur. Peki Lena başarılı olabildi mi diye soracak olursanız yanıtı kitapta. :) 
Saç Örgüsü kitabını okurken diğer karakterlerde olduğu gibi Smita'nın hikayesi beni çok etkilemişti. Hindistan'daki kast sistemi ve en alt tabakada yer alan insanların yaşam şartlarını okumak beni çok üzmüştü. Yazarımız, Uçurtma kitabında bu durumu daha ayrıntılı bir şekilde bizlere aktarınca, okurken kahroldum. Dünyada böyle şeylerin hala var olduğunu okumak/öğrenmek çok kötü bir şey gerçekten. 
Karakterlerin her birinin hikayesi de birbirinden etkileyiciydi. Lena'nın başına gelen korkunç olay ve yaşadığı yas sürecini Hindistan'daki kız çocuklarının hayatına dokunarak geride bırakmaya çalışması çok anlamlıydı. Dilini dahi bilmediği bu ülkede, değişim için sisteme karşı savaşması onun nasıl cesur bir karakter olduğunu anlatmaya yeterli olur sanıyorum. 
Ve Uçurtmalı, küçük kızımız Lalita. Detaylarına girip kitaba dair ipuçları vermek istemiyorum ama Lena'nın böyle bir maceraya atılmasının en  büyük sebebi Lalita ve yaşadıkları demem yeterli olur sanırım.
Kızıl Tugay'ın genç şefi Preeti'yi de unutmamak gerek. En az Lena kadar cesur ve etkileyici hikayesi olan genç bir kadın. 
Ve daha niceleri...
Laetitia Colombani kitaplarının her birini severek okusam da Uçurtma diğerlerinden daha fazla etkiledi. Öyle ki kitabı 6 saat gibi kısa bir süre içerisinde okuyup bitirdim. Bu durumda en büyük etken yazarın ülkenin sistemine ve yaşam şartlarına dair ayrıntılı bilgiler içeren anlatımı. Hindistan'a özgü yerel yemeklere kadar detaylı bir şekilde bahsetmişti. Böyle detaylar benim çok hoşuma gider. Kitaba daha gerçekçi bir hava verdiğini ve olayların içine çektiğini düşünüyorum. 
O kadar detaylı bahsettim ki kitabı ne kadar sevdiğim belli olmuştur sanırım. :))
Bu tarz kitapları okumayı seven herkese tavsiyemdir efendim. 💕


Merhabalar.
6 Şubat'ta ülkemizde 11 ilimizi etkileyen büyük depremden sonra uzun bir süre aklım ve kalbim onlarla birlikteydi. Vefat eden, enkazlarda kurtulmayı bekleyen binlerce canımız varken hayata devam edebilmek diye bir şey olamazdı zaten. Depremin etkileri hala devam ederken hem ülkemizde herkesin seferber olmasıyla hem de yurtdışından gelen yardımlar sayesinde yaralarımızı sarmaya başladığımız bu günlerde ben de şubat ayında okuduğum ve psikolojik açıdan bana destek olan kitapları sizlerle paylaşmak istedim. Umarım böyle bir felaketi bir daha yaşamayız...

 Zahiri - Albert | Kitap Yorumu

Zahiri kitabı, güzel ve iyi huylu Clara ile zekasına hayran olduğu kardeşi Brain'ın yaşadıklarını konu alıyor. Kelebeklerle özel bir bağı olan Clara, hayatının aşkı Phil ile de bir kelebek sayesinde tanışır. Hayatları masallardaki gibi ilerlerken, mutluluklarını bir kız çocukları olur. Clara gibi asıl bir güzelliği Julia, bazı insanların dikkatini çeker. İyilik ve kötülüğün savaşı böylece başlamış olur. Brain'in odasında ortaya çıkan gizli bir geçitte bulduğu, geleceğe dair bilgiler içeren bir defter bu savaşta onlara yardımcı olur.  Defterin içerisindeki notlar ile Brain'in zekası birleşince zorluklarla mücadele edebilirler ama kötülere galip gelmeleri için yeterli olacak mı orası kitabı okuyacakların öğreneceği soru olsun. :)

 Masal tadında başlayan hikaye, fantastik öğeler eklenince farklı bir boyuta geçiyor diyebilirim. İnanç, yaratıcı gibi kavramlar üzerine de eğilen çok yönlü bir eser. Olayların akışı yönünden bazı noktalarda hızlı geçişler olduğunu düşünsem de akıcı bir anlatıma sahipti. Brain, zeki bir karakter olduğu olay örgüsü içerisinde anlaşılıyordu, "küçük dahi" sıfatının kullanımı bu yönden biraz abartılı geldi. Genel anlamda baktığımda anlatılan konu ve verilmek istenen mesajlar oldukça anlamlıydı. Bu tür kitaplar okumayı seviyorsanız şans verebilirsiniz.



Charlotte Bronte'nin Gizli Aşkı - Jolien Janzing | Kitap Yorumu

Jolien Janzing'in 19. yüzyıl İngiliz edebiyatı alanında uzmanlığı ile eserleriyle edebiyat dünyasının önemli isimleri arasında yer alan Bronte kardeşler hakkında biyogrofik bir roman kaleme almış. Bir papazın kızları olarak dünyaya gelen Charlotte ve Emily'nin hayatlarında önemli bir dönem olan Brüksel'e gidiş ve orada geçirdikleri zamana ilişkin araştırmalarıyla hayal gücünü harmanlayan yazarımız, Charlotte Bronte'nin Gizli Aşkı kitabı ile iki kız kardeşin hayatlarına ışık tutuyor diyebilirim. 

Uğultulu Tepeler ve Jane Eyre ile hepimizin tanıdığı Bronte kardeşler hakkında gerçek bilgilere dayanarak kaleme alınmış bu kitabı okumak benim için heyecan vericiydi. Charlotte ve Emily, birbirinden farklı karaktere sahip iki kardeş. Emily içine kapanık, evinin huzurlu ortamında olmayı severken; Charlotte daha atılgan ve dışa dönük biri. Charlotte'nin yeni dünyalar keşfetme isteğiyle eğitim almak üzere Brüksel'e giderler. Burada yatılı bir okulda Fransızca eğitimi alırken, Charlotte'nin aşık oluşu ve sonrasında yaşadıklarını okuyoruz.

Yazar, bilgi birikimini ve yeteneğini başarılı bir şekilde kullanmıştı bence. Özellikle betimlemeleriyle okurken o döneme gidip yaşananlara şahit oluyormuş hissi verdi. Normalde yoğun betimlemeye sahip kitapları okumakta zorlanırım fakat bu kitabı okurken birkaç bölüm sonra bu duruma alıştım hatta hoşuma gitmeye başladı. Gerçek hayata dayanıyor olması da ilgi çekici bir detaydı. Okurken bir yandan da araştırdığım için yazar akışı kurgusal olarak kendinden bir şeyler katarak değiştirecek mi yoksa gerçek olaylara bağlı kalarak mı ilerleyecek merakıyla devam ettim. Bitirdiğimde ise Bronte kardeşlere dair daha fazla şey okuma isteğiyle doldum. Siz de edebiyat dünyasının ünlü isimlerinden olan bu iki kız kardeşin hayatına dair bir şeyler okumak isterseniz tavsiye edebilirim. :)



Kader Gayrete Aşıktır - Ethem Emin Nemutlu | Kitap Yorumu

Engelli bireyler için yaptığı yatırımlar ve büyük destekler ile tanınan Erkut, bir gün verdiği konferansta onu dinlemeye gelen yüzlerce kişiye yaşanmış gerçek bir hikayeyi anlatmaya başlar. Hikayenin kahramanları iki kız kardeş Deniz ve Merve. Köyün en varlıklı adamı olan Ali Ağa'nın kızları olsalar da babalarından gördükleri şiddet sebebiyle korku içinde hapis hayatı yaşarlar. Bu da yetmez gibi Ali Ağa, bir gün Deniz'i hiç tanımadığı bir adamla evlendireceği haberiyle çıkagelir. Kaderine boyun eğen Deniz, tam evleneceği gün karşısına çıkan Kerem ile kaçmaya ve bu durumdan kurtulmaya karar verir. Kaçıp kurtulduğunu, Kerem ve oğlu Emin ile mutlu bir hayat yaşayacağını düşünse de kader yine ağlarını Deniz için örer. Alkolik olan Kerem, hem Deniz'e hem de oğluna şiddet uygulamaya başlar. Deniz acı dolu hayatında, mutlu günler görebilecek mi sorusunun cevabı kitapta.

Gerçek bir hikayenin bizlere aktarıldığı tabiri caizse yürek yakan bir kitap Kader Gayrete Aşıktır. Deniz'in önce babasına sonrasında eşi Kerem'e karşı verdiği mücadele. Hayata karşı tek tutanağı olan oğlunu koruma çabaları. Okurken boğazım düğüm düğüm oldu, yüreğim sızladı. Okuduklarımın gerçek olduğunu bilmek ise bu durumu kat kat arttırdı. 

Kadınlara ve çocuklara şiddet, engelli bireylere yönelik farkındalık ve insanlara karşı önyargılı davranmamak konusunda güzel mesajlar içeren anlamlı bir kitaptı. Birkaç saat içerisinde okuyup bitirsem de uzun süre aklımdan çıkmayacağını söyleyebilirim. Tüm zorluklara rağmen pes etmeden, gayret ederek neler başarılabileceğini ve sevginin iyileştirici gücünü bir kez daha anlamamı sağladı. Bu etkileyici hikayeyi sizlerin de okumasını isterim.



 


Sanırım siz de bana katılırsınız: Bu hayatta herkesin istediği şey, ardından bir iz bırakmaktır, değil mi? Ebediyete kadar unutulmamak? Ama yanılıyorsunuz, gerçek bu değil. Bundan eminim. Çünkü yaşadım, oradan biliyorum. Size de anlatacağım.

Şimdi size ne ölümden ne Tanrı’dan ne de tünelin ucundaki ışıktan bahsedeceğim. Size Théo’dan bahsedeceğim. Aramızdaki o özel bağdan. Ailemizden. Kırk iki yıllık hayatım boyunca bana yakın olmuş, beni sevmiş bir sürü insandan... “Güçlü olduğumuz için bizim başımıza gelenlerden.” O lanet olası hastalıktan. Bir anda yitip giden geleceğimizden. Ve umuttan, mücadeleden, hayallerimizden bahsedeceğim. Hazır mısınız? Öyleyse sakince bir yere oturun, derin bir nefes alın ve beni dinleyin.

Ben Sarah. Ben genç bir anneyim, genç bir kadın. Kırk iki yaşında, ölü bir kadın… Nihayet özgür kalmak, o ebedî huzura ermek için hikâyemi sizlere anlatmam gerek… 
(Tanıtım Bülteninden)

~~~~
Mutlu hafta sonları blog arkadaşlarım. 
Bugün size ismiyle ve kapak tasarımıyla beni kendine çeken Güçlü Olduğumuz İçin Bizim Başımıza Geldi kitabından bahsetmek istiyorum. Tanıtım bülteni etkileyici bir şekilde yazıldığı için ben bundan iyisini yazamam diyerek onu kullanmayı tercih ettim. :)
Sarah, genç yaşta vefat etmiş bir kadın. Kitapta geçmişten başlayarak kesitler halinde bu duruma nasıl geldiğini bize aktarıyor. Gençliğinden başlayarak, hayatının aşkı Theo ile tanışması, çocukları Simon ve Camille'nin doğuşu ve hayatının seyrini değiştiren hastalığının ortaya çıkışı şeklinde ilerliyor.
***
Güçlü Olduğumuz İçin Bizim Başımıza Geldi, alışageldiğimiz tarzdan farklı olarak ölmüş birinin anlatımından olunca kitaba başlarken nasıl bir ilerleyiş olur acaba diye düşündüm. İlk bölümlerde Sarah, düşüncelerini ve anılarını dağınık bir şekilde anlattığı için adapte olmakta biraz zorlandığımı itiraf edeyim. Yazar kitabın sonunu başından bizlere verdiğinden dolayı okumaya devam etmemi sağlayacak merak öğesi ortadan kalkmış oldu. Olay örgüsü olarak da heyecanlandıracak ya da akışı hareketlendirecek bir durum yaşanmadığından durağan bir okuma oldu benim için. Ara sıra acaba sonucu değiştirecek mucizevi bir şeyler olur mu diye düşünsem de hayatın gerçekleri gibi kitabın akışı da değişmedi elbette. Annem de kanser hastalığı geçirdiği için, bu duruma yakından şahit olan biri olarak durumun ağırlığını çok iyi biliyorum. Hastalık ve tedavi süreci çok zorlu ve yıpratıcı olabiliyor. Bu anlamda karakterlerin ruh hallerini daha farklı bir gözle değerlendirdim diyebilirim. Ama son bölümlerde yaşananlara, karakterlerin davranışlarının sebeplerini anlamaya çalışsam da nereden bakarsam bakayım Sarah böyle bir şeyi hak etmedi. Sonuçta sevdiğiniz birinden sonsuza kadar ayrılıyorsunuz. Bu süreçte fedakarlık yapmış olsanız bile bir yas süreci ve o kişiye olan sevgi ve saygının daha iyi bir şekilde aktarılması gerektiği düşüncesindeyim. Bu anlamda üzülerek beni tatmin etmeyen bir son oldu. Yan Pasaj Yayınevi'nin kitaplarını ne kadar sevdiğimi sıkça söylüyorum, sizlerde hatırlarsınız. G.O.İ.B.B.Geldi konusu itibariyle hayatın gerçekçi yüzünü etkileyici şekilde yansıtan bir kitap olsa da  bahsettiğim durumdan dolayı diğer kitapların bir tık gerisinde kaldığı için kesin okuyun diyemem ama bu tarz kitapları okumayı seviyorsanız şans verebilirsiniz. 

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Orijinal Adı:
Il Est Juste Que Les Forts Soient Frappes
Yazar: Thibault Berard
Çevirmen: Gülşah Ercenk
Yayınevi: Yan Pasaj
Sayfa Sayısı: 286
Baskı tarihi: Ekim 2022



Merhabalar blog arkadaşlarım. :)

Görüşmeyeli nasılsınız? Umarım her şey yolundadır. Ben, kişisel yoğunluklarımdan dolayı bir süredir buralarda olamadım. Sizleri biraz özledim ve bugün fırsat bulmuşken hemen geldim.<3

Ocak ayı bitmek üzere farkındayım ama yine 2022 yılı değerlendirme yazılarımı tamamlamak istedim. Bu yazımda 2022 yılında izlediğim film, dizi ve programları sizlerle paylaşacağım. ^^


FİLMLER 

1) Last Christmas (2019)

2) My Annoying Brother (2016)

3) The Beauty Inside (2015)

4) Red Notice (2021)

5) Just My Luck (2006)

6) The Break-Up (2006)

7) Bridget Jones'un Bebeği (2016)

8) Aşk Taktikleri (2022)

9) What's Your Number? (2011)

10) Çernobil 1986 (2021)

11) Bir Alışverişkoliğin İtirafları (2009)

12) Julie and Julia (2009)

13) Ölü Ozanlar Derneği (1989)

14) Late Night (2019)

15) A Castle for Christmas ( 2021)

16) Benden Ne Olur ( 2022)




DİZİLER

1) Friends

2) Orange

3) Shadow Beauty

4) Twenty One Twenty Five

5) Pera Palasta Gece Yarısı

6) My Little Happiness

7) The Time Traveler's Wife

8) About Is Love

9) Spinning Out

10) Dünyayla Benim Aramda

11) Kırık Kalpler İçin Astroloji Rehberi

12) Home for Christmas

13) Hayaller ve Hayatlar

14) Love Death Robots

15) Wednesday

16) Alchemy of Souls

17) Emily in Paris

18) Gilmore Girls: A Year in the Life




PROGRAMLAR

1) Dersimiz Çikolata

2) Get Organized with The Home Edit

3) Marie Kondo İle Hayatına Neşe Kat

4) Is It Cake?

5) Masterchef Türkiye 2022

~~~~

2022 yılında izlediklerim genel olarak böyleydi. Yıl içerisinde sizlerle detaylı yazılarını paylaştığım dizi,film ve programların linklerini ekledim. İsimlerine tıklayarak okuyabilirsiniz. :)

Siz geçen yıl neler izlediniz? Listelerimizde ortak yapımlar var mı ya da ben farklı olarak bunu izledim ve favorim oldu Gizem, sen de muhakkak izle dediğiniz bir yapım varsa yorumlarda benimle paylaşabilirsiniz. <3

 


"Asırlardır efendilerin köleleri olmadık sadece, cellatlarımız da kahramanlarımız oldu aynı zamanda. Şimdi, adım adım kurmak istedikleri son imparatorlukta yeni alışkanlıklara hazırlıyorlar bizi. Son başlıyor. Binlerce yıldır yarattıkları her şey şimdiye, şu ana varabilmek içindi. Karanlık çağın kapıları çoktan aralandı! Bir an önce Pulsar'ı koru!"

Luna Kitap Konusu
Polis memuru Adem, annesi ile birlikte sıradan bir hayat yaşamaktadır. Annesinin ani vefatından sonra tabiri caizse hayatı tepetaklak olur. Tek başına kaldığı yetmezmiş gibi, görevi de değiştirilir ve trafik polisi olarak atanır. Bir akşam ekip arkadaşı ile trafik kontrolü yapacakları konuma gittiklerinde buldukları kadın cesedi ise Adem için dönüm noktası olacaktır. Üzerinde hiçbir şey bulunmayan bu gizemli kadın Adem'in merakını cezbeder. Olay yerinde bulduğu günlükte isminin Luna olduğunu öğrendiği bu kadın hakkında daha fazla şey öğrenmek için bu delili kendine saklamaya karar veren Adem, hiç aklına gelmeyen durumlar ile karşı karşıya kalacaktır.

~~~~

"Gözlerimizi açıp 'gerçekleri' görmemizi hiçbir zaman istemediler. Çünkü bir kez kurtuldu mu insan prangalarından, artık onu daha fazla korkutamayacaklarını biliyorlardı. Bu yüzden korkma! Beslendikleri tek şey bu çünkü: Korku!"

~~~~
Oyuncu olarak tanıdığımız Buğra Gülsoy'un ilk kitabı Birinci Kıyamet'i yaklaşık 3 sene evvel okuyup sizlerle paylaşmıştım. Serinin devam kitabı İkinci Kıyamet'ten sonra 2022 yılının sonunda yepyeni bir türde kaleme aldığı 3. kitabı Luna'yı bizlerle buluşturdu. Kıyamet serisiyle anlatımını sevdiğim için Luna kitabının haberini görür görmez merak etmiştim. Elime ulaşınca hemen okumaya başladım. Hikaye sıradan bir polisiye gibi başlasa da Adem'in olay yerinde bulduğu günlüğü okumaya başlamasından sonra bambaşka bir durum ile karşı karşıya olduğumuz ortaya çıkıyor. 
İsminin Luna olduğunu öğrendiğimiz bu kişi aslında kim? Neden öldürüldü? Adem'in bu olay ile bağlantısı ne? vb birçok sorular eşliğinde distopik bir dünyaya yolculuğa çıkarıyor. Hem yaşanan olaylar hem de kurgulanan yeni dünyayı keşfetme merakı ile okuduğum bir kitap oldu. Bu dünyayı tanıma ve yeni terimleri algılamaya çalışırken zaman zaman okuma hızımda düşüşler olsa da genel anlamda keyifli bir okuma olduğunu söyleyebilirim. Buğra bey, distopik türde, fantastik öğeler, dünyanın enerjisi ve frekans gibi konuları da içeren geniş kapsamlı bir kitap kurgulayarak yazarlık konusundaki başarısını bir kez daha bizlere kanıtladı diye düşünüyorum. Kitabın sonunda olaylar kısmen açıklığa kavuşsa da sanki devamı olacakmış gibi ucu açık bırakılan birçok konu da var. Devam kitabı gelecek mi henüz bilmiyorum ama bu dünyaya dair daha fazla şey okuma isteği ve merakıyla umarım devam eder diyorum. :)

~~~~
"Tırtıl dönüşümünde kendi yok oluşunu kabul etmelidir. Çünkü Kelebek kanatlarını bir kez açtığında, tırtıla dair hiçbir şey kalmayacaktır geriye."

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Yazar:
B.Buğra Gülsoy
Yayınevi: İnkılap Kitabevi
Sayfa Sayısı: 208
Baskı tarihi: 2022