Tür: Romantik Komedi
Yayıncı: Netflix
Bölüm Sayısı: 10
Bölüm Süresi: Ortalama 1 saat
Dili - Ülkesi: Korece - Güney Kore
Oyuncular: Kim Ok-Bin, Yoo Teo, Kim Ji-hoon,Go Won-hee

Merhabalar blog arkadaşlarım ^^
Öncelikle hepinize iyi bayramlar dilerim. <3
Ben yine ortalıktan kayboldum ve buralarda olmadığım süreçte sizleri çok özledim. Hep aklımdaydınız fakat yeni bir şehirde yeni bir işe başladığım için hem alışma süreci hem de düzenimi oturtmaya çalışırken bloğuma vakit ayırma fırsatım olmadı ne yazık ki. En son 19 Mayıs tatilinde uğramışım ve şimdi yine bir bayram tatilinde boşluk bulmuşken bunu değerlendirmek istedim. ^^
Umarım hepiniz iyisinizdir ve sizler için her şey yolunda gidiyordur. <3
İşe başlamadan önce izlemiş olduğum ve sizlerle paylaşmak istediğim dizilerden bir tanesi ile geri dönüş yapmak istedim. Lafı daha fazla uzatmadan başlıyoruum!

KONUSU
Love to Hate You dizisi, "En büyük aşklar nefretle başlar" sözünün doğruluğunu kanıtlanmak için çekilmişçesine erkeklerden her zerresi ile nefret eden ve güçlü karakteri ile taviz vermeyen avukat Yeo Mi-Ran ile kadınlara hiç güvenmeyen ünlü oyuncu Nam Kang-ho'nun birbirlerinden nefret ederek başlayan ilişkisinin aşka dönüşmesini konu alıyor.

KARAKTERLER

Kim Ok-Bin, Yeo Mi-Ran karakterini canlandırmakta.
Mi-Ran, fotoğrafından da anlayacağınız üzere dominant bir karakter. Erkeklere olan güvensizliği nefrete dönüşen genç kadın, bundan beslenerek kendini öyle güzel yetiştirip geliştirmiş ki karakterine hayran kaldım. Tabiri caizse kimseye minnet etmeyen, ayakları yere sağlam basan güçlü bir kadın. Haksızlığa karşı sessiz kalamıyor, haksızlığa uğrayan kim olursa olsun destek olmaya çalışan ve kara listesine aldığı erkeklerin hakkından bir güzel geliyor. :))
Kim Ok-Bin'i ilk kez bu dizide izledim ve oyunculuğunu sevdim. Karakteriyle çok başarılı bir şekilde bütünleştiğini düşünüyorum. Eski dizilerini izler miyim bilmiyorum ama güncel bir şeyler çekerse şans vermeyi düşünürüm. :)

Yoo Teo, Nam Kang-Ho karakterini canlandırmakta.
Kang-Ho ülkenin ünlü aktörlerinden biri. Romantik dizileriyle kadınların kalbinde yer edinmiş olsa da, görünenin aksine yaşadığı bazı olaylardan dolayı kadınlara karşı güveni olmayan, kamera arkasında ve günlük yaşantısında onlara kaba davranışları sebebiyle medyada gündem olan bir adam. 
Böyle anlatınca Kang-Ho kötü bir karaktermiş gibi anlaşılmış olabilir fakat aksine çok tatlıydı. Ters davranışlarını izlerken eğlendiğimi bile söyleyebilirim. :))
Bu davranışların arkasında yatan sebebi öğrendiğim ve onu anladığım için böyle yorumluyor da olabilirim. Yoksa kaba erkeklerden hoşlandığım düşünülmesin. :D
Yoo Teo'yu da ilk kez Love to Hate You'da izledim. Kim Ok Bin'de olduğu gibi Yoo Teo'yu da karakterine çok yakıştırdım. Karizması ve aurasıyla etkisi altına alıveriyor. :)

Kim Ji-Hoon, Do Won-Jun karakterini canlandırmakta.
Kang Ho'nun şirketinin sahibi ve aynı zamanda onun menajeri. Onun aksine çok sempatik ve nazik bir adam. Tarzı ve karizmasıyla en az Kang Ho kadar dikkat çeken bir karakter. Hatta ben Kim Ji-Hoon'u Yoo Teo'dan daha çok sevmiş olabilirim. :))


Karakterlerden başladım, biraz da dizinin genel havasından bahsetmek isterim. ^^
Karşı cinsten bu kadar nefret eden bu ikili nasıl birbirine aşık oldu diye düşünmüş olabilirsiniz. Şöyle ki, Mi Ran, Kang-Ho'nun kadınlar için söylediği bazı şeyleri tesadüfen duyuyor ve kadın düşmanı bu adama haddini bildirmek için kara listesine alıyor. Şans bu ya, adamın kadınlara karşı tutumundan rahatsız olan birisi bunu medyaya sızdırınca Kang-Ho'nun itibarını kurtarmak için anlaşmalı sevgili bulmaya karar verirler. Doğru tahmin, bu kişi Mi-Ran'dan başkası değildir. Ve sonucunda aşk-nefret ilişkisine hoş geldinizz. :))
Love to Hate You, hem dizi olarak hem de oyuncularıyla dikkatimi çeken bir yapım olmasa da kardeşim ve Fightingblog Esra'cığım övgüyle bahsedip kesin izlemelisin deyince izleme listeme aldım. Mini dizi olduğu için hemencecik izleyip bitirdim. İflah olmaz romantik yanım ve ben diziye bayıldık! Klişe tarafları olsa da kadronun başarısı ve birbiriyle uyumu o kadar hoştu ki çoğunu ilk kez bu dizide izlememe rağmen çok sevdim ve klişe diyebileceğimiz noktaları asla rahatsız etmedi. Aksine keyif alarak izledim. Romantik komedi türündeki favorilerim arasına girdi. Benim gibi bu tarz diziler izlemeyi sevenler için kesinlikle tavsiye ederim. <3

 


“Sen o zaman şuna karar vereceksin. Tek başına, hiçbir sorumluluk, bağlılık olmadan mevsimlik çiçek gibi mi yaşayacaksın; yoksa herkesi gölgesinde toplayan, kök salan, güven veren bir çınar mı olacaksın? Evin önündeki bu koca çınar, aile demek, bağ demek, koşulsuz, şartsız sevgi demek. Şimdi düşün bakalım oğlum, sabah uyandığında kararını vermiş olarak kalk çünkü hayat beklemez…”

~~~~

BAĞ KİTABININ KONUSU
Geçmişte yaşadıklarının yükü ve kalbindeki yara ile hayatını işine adamış başarılı bir iş insanı olan Kemal, aldığı bir haber ile kaçtığı geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalacaktır. 

Eğlence mekanlarının gözde isimlerinden biri olan ve tabiri caizse savruk bir hayat yaşayan Mila, en yakınlarından gördüğü büyük ihanetten sonra hayatını ne kadar anlamsız bir şekilde geçirdiğini fark eder. O andan itibaren genç kadının kendini bulma yolculuğu başlar. 
Bu ikiliyi biraraya getirecek şey ise tarihi Çınar kasabasıdır. Hem büyüleyici güzelliğe hem de verimli topraklara sahip bu kasaba, Kemal ve Mila'nın hayatlarında büyük bir dönüm noktası olacaktır. 

***

Merhabalar blog arkadaşlarım. 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun! :)
Yoğun bir süreçten geçtiğim için epeydir buralara uğrayamadım ve sizleri çok özledim.♥ 
19 Mayıs vesilesi ile kendime vakit ayırma imkanım olunca hemen geldim. :)
Buralarda olamadığım süreçte okuduğum kitaplardan bir tanesi olan Bağ'dan bahsetmek istiyorum sizlere.  Bağ, son zamanlarda çok sık gördüğüm ve hakkında güzel yorumlar okuduğum kitaplardan bir tanesiydi. Hal böyle olunca okuma listeme almıştım ve kısa süre içerisinde edinip okuma fırsatım oldu. 
Kitabın ilk bölümünden itibaren Kemal'in geçmişte neler yaşadığını merak etmeye başladım. Yazarımızda bu durumu düşünmüşçesine olayları Kemal için geçmiş-günümüz ve Mila'nın yaşadıkları şeklinde dönüşümlü olarak aktarmıştı. Bir bölümü okurken diğer kısımda neler olduğunu merak ettirip okuma isteğini arttırdığı için bu şekilde anlatımı hep sevmişimdir. Yazarımızın akıcı üslubuyla birleşince kitabı kısa bir süre içerisinde okuyup bitirdim.
*Bundan sonraki kısımlarda SPOİLER İÇEREN kısımlar olabilir.*
Kemal ve ailesinin bir entrikanın kurbanı olarak 20 yıl gibi büyük bir zamanı birbirlerinden ayrı, yanlış anlamalar sebebiyle birbirlerini suçlayarak geçirmiş olmaları beni çok üzdü. Bunlara sebebiyet veren kişinin hak ettiğini bulduğunu okumak ise bir oh çekmemi sağladı. 
Mila'nın savruk hallerinden sonra kişisel olarak yaşadığı gelişim ve dönüşüm de oldukça etkileyiciydi. Babannesinin kaybından sonra bu hale gelmiş olsa da özüne dönüşü ve çok sevdiği kadının izinden gidişi takdire şayandı bence. Kemal ile duygusal ilişkilerinin ilerleyiş şekli tahmin edilebilir olsa da romantizm sever biri olarak keyif alarak okudum. 
Çınar kasabasına dair detaylar o kadar etkileyiciydi ki okurken gerçek bir kasaba olsaydı keşke dedim. Verimli topraklarını ve kasabaya adını veren çınar ağaçlarını görebilmeyi, Kemal ve Mila çiftiyle tanışmayı isterdim. :)

BAĞ, aşk, dostluk, sadakat, aile, ihanet ve daha fazlasını bulabileceğiniz kurgusuyla biraz Yeşilçam filmlerini anımsatan keyifli bir kitaptı. Benim gibi bu türde kitapları okumayı sevenlere tavsiye edebilirim. :)

 


"Günümüz insanı mutluluğun, gücün ve tatminin maddi dünyada sahip olduklarıyla geleceği yanılgısında."

~~~~
Merhabalar arkadaşlarım. 
Tarih sayfalarında heyecanlı bir gezintiye ne dersiniz?
Konstantinopolis, Venedik, Antarktika ve İstanbul arasında gelişen gizemli ve bir o kadar heyecanlı olayları konu alan dolu dolu bir kitap ile geldim.
2019 yılı İstanbul'unda bir akademisyen olan Kayra, babasını kaybetmiş ve annesiyle pek görüşmeyen genç bir kadın. Görev yaptığı üniversitenin dekanı Selim, aynı zamanda babasının çok yakın bir arkadaşıdır. Selim, vefat eden arkadaşından geriye kalan tarihi mektubun sırrını Kayra ve akademisyen arkadaşı Enrico ile çözmek ister ve üçü birlikte bunun üzerinde çalışmaya başlarlar. 

1185 yılında Konstantinopolis'te bir Patrikhanede doğan bir bebek vardır. Hiç kimse farkında olmasa da dünyayı değiştirebilecek özel bir çocuktur Manuel. 

1201 yılında Dördüncü Haçlı Seferleri için hazırlıklar yapılmaktadır. Meydanlarda canlarını kaybetmeyi göze alan bu insanlar aslında neyin uğruna savaşacaklarını bile bilmiyorlar.

1979 yılında Antarktika, bilim insanı Adam katıldığı bir davette Maria ile tanışır. Maria ile yaptığı sohbette, genç kadın ve babasının gizli bir bilim üssünde yaptıkları olağanüstü projeler hakkında bilgiler edinince çok heyecanlanır. Genç kadının onlara katılması yönünde yaptığı teklifi kabul eder ve bu projeleri daha da üst boyuta taşımak için çalışmaya başlarlar.

Kayra, Selim ve Enrico buldukları mektubun sırrını çözebilecek mi?

Manuel'in sırrı ne ve neler yapacak?

Haçlı seferlerinin arka planında gerçekleşen olaylar ne ve bunları kimler planlıyor?

11 rakamının sırrı ne?

Birbirinden farklı zamanda ve yerde olan bu kişilerin ya da olayların birbirleriyle bağlantısı var mı? vb birçok soruya cevap aradığımız bir kitap On Bir.

~~~~

"İnsanoğlu çıkarları söz konusu olduğunda bir yaratığa dönüşebiliyordu. Ya da zaten korkunç bir yaratıktı ve çok azı bunu kontrol edebiliyordu."

~~~~
On Bir, öyle dolu dolu bir kitap ki nereden başlayayım, önce hangisinden bahsedeyim karar veremiyorum. :)
Tarih, bilim, savaş, gizemli ilimler ve din konularını ve çok daha fazlasını harmanlayarak kurgulanmış etkileyici bir eser. Arka kapak yazısını okuduktan sonra ilgimi çekmişti ama bu kadar etkileneceğimi düşünmediğimi itiraf edeceğim. Hatta bu kadar bilgi yoğunluğuyla karşılaşacağımı bilmediğimden başlangıçta biraz zorlansam da bilgileri özümsedikçe daha fazla şey öğrenme isteğiyle elimden bırakmadan okumaya devam ettim. İstanbul'un geçmişten günümüze değişimini ve tarihi yapılar hakkında bilgileri okudukça çok etkilendim ve bahsedilen her bir yeri gidip görme isteğim arttı. Ziyaret etme imkanım olursa kitaptaki detaylarla birlikte bambaşka bir bakış açısıyla inceleyeceğim.
Tarihi bilgilere ek olarak bilimsel ve dini konulardaki bilgilerde çok kapsamlıydı. Okurken yeni bilgiler edinip aynı zamanda bunlar hakkında detaylı bilgiler için araştırma yapmaya sevk eden bir yanı da vardı benim için. 
Detaya girecek olursam, maddi açıdan güçlü olan insanların kendini dünyanın sahibi görüp daha da fazlası hatta ölümsüzlüğü kazanarak dünya üzerinde farklı bir güç elde edebilmek için hırsla neler yapabileceğini gösteren yönü biraz ürkütücüydü.
Yazarımızın kalemiyle tanışma kitabım olan On Bir, kendisine büyük bir saygı ve hayranlık duymamı sağladı. Her bir bölümünde bilgi birikimi ve kitap için verdiği emek kendini belli ediyor. Hem yazarımızın anlatımı hem de kurgunun gizemli havasının verdiği merak ile akıcı bir okuma süreci oldu. Kişisel sebeplerden dolayı benim okuma sürem uzamış olsa da vakit ayırabilmiş olsaydım kısa bir sürede bitirebilirdim. Kitabı bitirdiğimde tüm sorularıma yanıt buldum ve yeni maceranın başlayacağına dair bir şeyler hissettim. Kitabın devamı olacak mı şuan için bilmiyorum ama olursa eğer onu da zevkle okuyacağımı düşünüyorum. :)

Tür ayrımı yapmaksızın her okurun bu kapsamlı kitabı okumasını tavsiye ederim. 


Merhabalar blog arkadaşlarım, herkese hayırlı ramazanlar dilerim.

Ramazanın ilk haftası dolmak üzereyken Mart ayının son günlerindeyiz. İlkbaharı heyecanla bekliyorken bugün bir farklılık yaparak ürün deneyimi paylaşmak istedim. 2022'nin son aylarında yoğun bir saç dökülmesi problemim vardı. Dökülme karşıtı şampuanlar denedim olmadı. Bu sorunum uzun bir süre devam edince doktora gittim fakat ondan da bir sonuç alamadım ne yazık ki. Kaybettiğim saçlar moralimi bozduğu için nasıl önleyebilirim diye detaylı araştırmalar yapmaya başladım ve iyi sonuçlar verdiğini duyduğum Eczacıbaşı'nın alt markası olan Selfit'in Biotin takviyesini denemeye karar verdim. Siparişim Aralık ayının ortasında elime ulaştı ve hemen kullanmaya başladım. 


Ürünün vaatleri;

*Normal saçın korunmasına,

*Normal cildin korunmasına,

*Normal enerji oluşum metabolizmasına ve makrobesin öğeleri metabolizmasına katkıda bulunur.



Deneyimim;

Takviyenin yemeklerden sonra günlük 1 adet olarak alınması tavsiye ediliyor, ben de buna uyarak kullandım ve kısa bir süre sonra etkisini görmeye başladım. Hem duşta hem de sonrasında saçlarımı tararken avuç avuç saçlarım dökülürken Selfit Biotin takviyesini kullanmaya başladıktan sonra bu durum yarı yarıya azaldı. Günlük olarak saçlarımı toplarken bile onlarca saç telim dökülüp giderken takviye sonrasında kuru tarama yaptığımda sadece 3-4 tel saç gördüğüm andaki sevincimi anlatamam. Etkili bir ürün olacağını düşünerek almıştım elbette ama bu kadar hızlı sonuç almak olumlu anlamda şaşırttı doğrusu.

Saçımda olumlu etkilerini görmüş olsam da, cilt ve metabolizma için bahsedilen etkilerine dair kendimde farklı bir şey gözlemlemedim. 

Uygun fiyata bulduğum için 3 kutu birden sipariş verdim. Saçlarımdaki dökülmelerin en aza inmesini hatta tamamen bitmesini temenni ederek hepsi bitene kadar kullanmayı planlıyorum. Bu süreçte başka etkiler görürsem yazımı güncellerim. :)


 


Selfit Low Sugar Bar (162 Kcal)

Biotin takviyesini sipariş verirken, Selfit'in sağlıklı atıştırmalık barlar ürettiğini keşfettim. Birçok çeşidi olduğu için seçim yapıp alamadım fakat marka incelik yaparak siparişimin yanına hediye olarak Low Sugar olan çeşidinden eklemiş. Paketi açıp bu detayı görünce çocuklar gibi sevindiğimi itiraf edeceğim. ^^

Hemen tadına baktığımı da söylememe gerek yoktur sanırım. :)

Kakaolu ve düşük şekerli olduğu için acı olur mu diye düşünsem de normal bir tadı vardı. Tek lokmada bile içeriğindeki yüksek lif miktarı ve çiğ bademle çekirdek taneleri kendini belli ediyor. Tamamını tüketince lif yoğunluğu sebebiyle diğer atıştırmalıklara göre ağızda kuru bir his bıraksa da lezzetli olduğunu söyleyebilirim. Favorim oldu kesin alırım diyemem ama sağlıklı atıştırmalıkları sevenler ara öğünlerinde tüketmek için şans verebilir.  İçeriğinin ve enerji değerlerinin bulunduğu görselleri aşağıya ekliyorum.



Siz biotin ya da farklı bir takviye kullanıyor musunuz?

Favori sağlıklı atıştırmalığınız hangisi? 



 "Tüm yaşamınızı, birikiminizi, ailenizi, dostlarınızı geride bırakıp yeni bir hayata başlamak nasıl olurdu?"

Her Şey Mümkün Barış kitabı, eski eşinden ve ailesinden kaçarak Avustralya'ya gelen Barış'ın dilini dahi bilmediği bu topraklarda hayatını sıfırdan kurma çabasını anlatıyor. Barış (aslında Nurcan), hem ailesiyle hem de eski eşiyle öyle şeyler yaşamıştır ki, bunlardan kurtulmak için yanına bir parça kıyafet dahi almadan kendini uçakta bulur. Tabiri caizse tırnaklarıyla kazıyarak kurduğu kariyerini, dostlarını geride bırakarak geldiği Avustralya'da hayatını sürdürebilmek için iş ve kalacak yer bulma çabalarını, burada edindiği dostlukları ve aşka inancını yeniden kazanma macerasını okuyoruz.

~~~~

Her Şey Mümkün Barış kitabını, sosyal medyadaki bir okuma grubumuz vesilesi ile edindim ve okudum. Kahramanımız Nurcan, hayatını mahveden kişilerden kurtulmak için "Sil baştan başlamak gerek bazen." düşüncesiyle çıktığı yolculukta ilk olarak adını değiştirip Barış yapar. O artık Barış'tır ve huzur dolu bir hayat için elinden geleni yapacaktır. Barış ile tanıştığım ilk bölümden itibaren çok ısındım. Gerçek bir hayat hikayesine dayanan bu kitapta hikayenin detaylarını öğrenmek ve karakterin yaşayacaklarına tanıklık etmek için heyecanlandım. Bu sebeple kitabı elime alır almaz yarısına gelene kadar elimden bırakamadım. İmkanım olsa bir oturuşta da bitirirdim sanırım. :)

Öncelikle Barış'ın cesaretini ve özgüvenini sevdim. Onu mutsuz eden insanları geride bırakması, yeni gittiği ülkede hayatını kurabilmek için verdiği mücadele.. Tam anlamıyla savaşçı bir kadın. Karşılaştığı kötü durumlarda bile bunların iyi yönünü görmeye çalışmasını, pes etmeden devam etmesini etkilenerek okudum. Bazı noktalarda Barış'ın şansını okurken gerçek dünyada bu kadar şanslı olamayız herhalde kurgusallık katılmış diye düşünsem de kitap içerisinde böyle pozitiflikler okumayı sevdiğim için beni rahatsız etmedi. :)

Avustralya'ya dair detaylarda çok başarılı bir şekilde aktarılmıştı. Hem betimlemeleriyle hem de coğrafik bilgileriyle sanki kendim gidip görmüş gibi hissettim. Özellikle yerleşim şekillerinden ve sahilinden bahsedildiği bölümlerde keşke ben de orada olsam dediğimde oldu. :))

Yazarımızın kalemiyle tanışma kitabım olsa da anlatım tarzı o kadar aşina geldi ki daha ilk bölümden beni kitabın içerisine çekti. Akıcılığı sayesinde yukarıda da belirttiğim gibi bir oturuşta yarısını okudum. Ve heyecanlı bir şekilde okurken kitabın sonuna geldiğimi gördüm. Barış'ın hayatına dair daha fazla şey okuyacağımız mesajını vererek biten kitabın ardından, çok fazla beklemeden devam kitabına kavuşmamızı temenni ediyorum. :)

Bu tarz hayata sıfırdan başlama ve mücadele hikayelerini okumayı sevenler için tavsiye edebileceğim bir kitap. :)


 


"Özgürlük’ ve ‘eşitlik’ kelimeleri orada bir anlam ifade etmiyordu ama ‘kardeşlik’ kelimesinden ümidi vardı…”

~~~~
Lena, yaşadığı bir trajedi sonrasında Fransa'da daha fazla kalamayacağını hisseder ve yeni bir başlangıç yapmak amacıyla Hindistan'a gider. Etrafındaki her şeyden ve herkesten soyut bir şekilde yaşamına devam ederken okyanus kıyısında yüzmeyi alışkanlık haline getirir. Her sabah gittiği ıssız kumsalda yalnız başına uçurtmasıyla oynayan küçük bir kız dikkatini çeker. Balıkçılar dışında kimsenin kumsalda olmadığı bu saatte bu küçük kızın neden burada olduğunu merak eder. 
Başka bir sabah yüzerken akıntıya kapılan Lena, kendine geldiğinde karşılaştığı küçük kız sayesinde kurtarıldığını öğrenir.
Ağzından tek bir sözcük çıkmayan bu küçük kız kimdir? Sessizliğinde ne gizliyordur? Geçmişinin yüklerini yanında taşıyan, geleceğe dair hiçbir beklentisi olmayan, uçurumun kenarındaki Léna’nın hayatını tümden nasıl değiştirecektir? Adaletsiz ve baskıcı bir coğrafyanın kalbinde; umutla öfkenin, gelenekler karşısında gösterilen iradenin ve yeni bir gelecek inşa etme çabasının birbirine karıştığı eşsiz bir roman. Saç Örgüsü romanındaki Smita’nın ruhunun eşlik ettiği, kız kardeşlik kavramının gözler önüne serildiği bu hikâye, yaşamaya ve mücadele etmeye dair muhteşem bir övgü.

~~~~
Merhabalar blog dostlarım. 
Bir süredir burada aktif olamadım. Aklımda olsa da psikolojik açıdan kendimi motive edemediğim için yazamadım. Bu süreçte beni kendime getiren birkaç güzel kitap okuyup bitirince sizlerle paylaşmak için bugün bilgisayarımın başına geçtim. :)
Yan Pasaj Yayınevi'nin kitaplarından sıkça bahsediyorum, muhakkak denk gelmişsinizdir. Laetitia Colombani'nin Saç Örgüsü ve Kazananlar isimli kitaplarını severek okumuştum. Dilimize yeni çevrilen Uçurtma kitabını çok merak etmiştim, tanıtım bülteninde Saç Örgüsü romanındaki Smita karakterine dair yazılanları da okuyunca merakım arttı ve kitap elime geçer geçmez okumaya başladım.  
Başlangıçta yer verilen pasaj içerikte neler yaşanacağına dair merak uyandırıcı nitelikteydi benim için. Lena, Hindistan'a gittikten sonra bir süre turist gibi gezinse de akıntıya kapılıp yeniden hayata döndüğü andan itibaren değişimi başlar. Bu olaydan sonra tanıştığı Kızıl Tugay'ın kuruluş amacı ve verdikleri mücadele, Hindistan'da kız çocuklarının gördüğü muamele onu tetikler. Öğretmen olan Lena, burada bir okul açmaya ve kız çocuklarına okuma yazma öğretmeye karar verir. Fakat Hindistan'da böyle bir girişimde bulunup hayata geçirebilmek sandığı kadar kolay değildir. İnsanları ayrıştıran bir kast sistemine sahip olan ve kadınların değersiz görüldüğü bu ülke Lena için adeta bir sınav gibi olur. Peki Lena başarılı olabildi mi diye soracak olursanız yanıtı kitapta. :) 
Saç Örgüsü kitabını okurken diğer karakterlerde olduğu gibi Smita'nın hikayesi beni çok etkilemişti. Hindistan'daki kast sistemi ve en alt tabakada yer alan insanların yaşam şartlarını okumak beni çok üzmüştü. Yazarımız, Uçurtma kitabında bu durumu daha ayrıntılı bir şekilde bizlere aktarınca, okurken kahroldum. Dünyada böyle şeylerin hala var olduğunu okumak/öğrenmek çok kötü bir şey gerçekten. 
Karakterlerin her birinin hikayesi de birbirinden etkileyiciydi. Lena'nın başına gelen korkunç olay ve yaşadığı yas sürecini Hindistan'daki kız çocuklarının hayatına dokunarak geride bırakmaya çalışması çok anlamlıydı. Dilini dahi bilmediği bu ülkede, değişim için sisteme karşı savaşması onun nasıl cesur bir karakter olduğunu anlatmaya yeterli olur sanıyorum. 
Ve Uçurtmalı, küçük kızımız Lalita. Detaylarına girip kitaba dair ipuçları vermek istemiyorum ama Lena'nın böyle bir maceraya atılmasının en  büyük sebebi Lalita ve yaşadıkları demem yeterli olur sanırım.
Kızıl Tugay'ın genç şefi Preeti'yi de unutmamak gerek. En az Lena kadar cesur ve etkileyici hikayesi olan genç bir kadın. 
Ve daha niceleri...
Laetitia Colombani kitaplarının her birini severek okusam da Uçurtma diğerlerinden daha fazla etkiledi. Öyle ki kitabı 6 saat gibi kısa bir süre içerisinde okuyup bitirdim. Bu durumda en büyük etken yazarın ülkenin sistemine ve yaşam şartlarına dair ayrıntılı bilgiler içeren anlatımı. Hindistan'a özgü yerel yemeklere kadar detaylı bir şekilde bahsetmişti. Böyle detaylar benim çok hoşuma gider. Kitaba daha gerçekçi bir hava verdiğini ve olayların içine çektiğini düşünüyorum. 
O kadar detaylı bahsettim ki kitabı ne kadar sevdiğim belli olmuştur sanırım. :))
Bu tarz kitapları okumayı seven herkese tavsiyemdir efendim. 💕


Merhabalar.
6 Şubat'ta ülkemizde 11 ilimizi etkileyen büyük depremden sonra uzun bir süre aklım ve kalbim onlarla birlikteydi. Vefat eden, enkazlarda kurtulmayı bekleyen binlerce canımız varken hayata devam edebilmek diye bir şey olamazdı zaten. Depremin etkileri hala devam ederken hem ülkemizde herkesin seferber olmasıyla hem de yurtdışından gelen yardımlar sayesinde yaralarımızı sarmaya başladığımız bu günlerde ben de şubat ayında okuduğum ve psikolojik açıdan bana destek olan kitapları sizlerle paylaşmak istedim. Umarım böyle bir felaketi bir daha yaşamayız...

 Zahiri - Albert | Kitap Yorumu

Zahiri kitabı, güzel ve iyi huylu Clara ile zekasına hayran olduğu kardeşi Brain'ın yaşadıklarını konu alıyor. Kelebeklerle özel bir bağı olan Clara, hayatının aşkı Phil ile de bir kelebek sayesinde tanışır. Hayatları masallardaki gibi ilerlerken, mutluluklarını bir kız çocukları olur. Clara gibi asıl bir güzelliği Julia, bazı insanların dikkatini çeker. İyilik ve kötülüğün savaşı böylece başlamış olur. Brain'in odasında ortaya çıkan gizli bir geçitte bulduğu, geleceğe dair bilgiler içeren bir defter bu savaşta onlara yardımcı olur.  Defterin içerisindeki notlar ile Brain'in zekası birleşince zorluklarla mücadele edebilirler ama kötülere galip gelmeleri için yeterli olacak mı orası kitabı okuyacakların öğreneceği soru olsun. :)

 Masal tadında başlayan hikaye, fantastik öğeler eklenince farklı bir boyuta geçiyor diyebilirim. İnanç, yaratıcı gibi kavramlar üzerine de eğilen çok yönlü bir eser. Olayların akışı yönünden bazı noktalarda hızlı geçişler olduğunu düşünsem de akıcı bir anlatıma sahipti. Brain, zeki bir karakter olduğu olay örgüsü içerisinde anlaşılıyordu, "küçük dahi" sıfatının kullanımı bu yönden biraz abartılı geldi. Genel anlamda baktığımda anlatılan konu ve verilmek istenen mesajlar oldukça anlamlıydı. Bu tür kitaplar okumayı seviyorsanız şans verebilirsiniz.



Charlotte Bronte'nin Gizli Aşkı - Jolien Janzing | Kitap Yorumu

Jolien Janzing'in 19. yüzyıl İngiliz edebiyatı alanında uzmanlığı ile eserleriyle edebiyat dünyasının önemli isimleri arasında yer alan Bronte kardeşler hakkında biyogrofik bir roman kaleme almış. Bir papazın kızları olarak dünyaya gelen Charlotte ve Emily'nin hayatlarında önemli bir dönem olan Brüksel'e gidiş ve orada geçirdikleri zamana ilişkin araştırmalarıyla hayal gücünü harmanlayan yazarımız, Charlotte Bronte'nin Gizli Aşkı kitabı ile iki kız kardeşin hayatlarına ışık tutuyor diyebilirim. 

Uğultulu Tepeler ve Jane Eyre ile hepimizin tanıdığı Bronte kardeşler hakkında gerçek bilgilere dayanarak kaleme alınmış bu kitabı okumak benim için heyecan vericiydi. Charlotte ve Emily, birbirinden farklı karaktere sahip iki kardeş. Emily içine kapanık, evinin huzurlu ortamında olmayı severken; Charlotte daha atılgan ve dışa dönük biri. Charlotte'nin yeni dünyalar keşfetme isteğiyle eğitim almak üzere Brüksel'e giderler. Burada yatılı bir okulda Fransızca eğitimi alırken, Charlotte'nin aşık oluşu ve sonrasında yaşadıklarını okuyoruz.

Yazar, bilgi birikimini ve yeteneğini başarılı bir şekilde kullanmıştı bence. Özellikle betimlemeleriyle okurken o döneme gidip yaşananlara şahit oluyormuş hissi verdi. Normalde yoğun betimlemeye sahip kitapları okumakta zorlanırım fakat bu kitabı okurken birkaç bölüm sonra bu duruma alıştım hatta hoşuma gitmeye başladı. Gerçek hayata dayanıyor olması da ilgi çekici bir detaydı. Okurken bir yandan da araştırdığım için yazar akışı kurgusal olarak kendinden bir şeyler katarak değiştirecek mi yoksa gerçek olaylara bağlı kalarak mı ilerleyecek merakıyla devam ettim. Bitirdiğimde ise Bronte kardeşlere dair daha fazla şey okuma isteğiyle doldum. Siz de edebiyat dünyasının ünlü isimlerinden olan bu iki kız kardeşin hayatına dair bir şeyler okumak isterseniz tavsiye edebilirim. :)



Kader Gayrete Aşıktır - Ethem Emin Nemutlu | Kitap Yorumu

Engelli bireyler için yaptığı yatırımlar ve büyük destekler ile tanınan Erkut, bir gün verdiği konferansta onu dinlemeye gelen yüzlerce kişiye yaşanmış gerçek bir hikayeyi anlatmaya başlar. Hikayenin kahramanları iki kız kardeş Deniz ve Merve. Köyün en varlıklı adamı olan Ali Ağa'nın kızları olsalar da babalarından gördükleri şiddet sebebiyle korku içinde hapis hayatı yaşarlar. Bu da yetmez gibi Ali Ağa, bir gün Deniz'i hiç tanımadığı bir adamla evlendireceği haberiyle çıkagelir. Kaderine boyun eğen Deniz, tam evleneceği gün karşısına çıkan Kerem ile kaçmaya ve bu durumdan kurtulmaya karar verir. Kaçıp kurtulduğunu, Kerem ve oğlu Emin ile mutlu bir hayat yaşayacağını düşünse de kader yine ağlarını Deniz için örer. Alkolik olan Kerem, hem Deniz'e hem de oğluna şiddet uygulamaya başlar. Deniz acı dolu hayatında, mutlu günler görebilecek mi sorusunun cevabı kitapta.

Gerçek bir hikayenin bizlere aktarıldığı tabiri caizse yürek yakan bir kitap Kader Gayrete Aşıktır. Deniz'in önce babasına sonrasında eşi Kerem'e karşı verdiği mücadele. Hayata karşı tek tutanağı olan oğlunu koruma çabaları. Okurken boğazım düğüm düğüm oldu, yüreğim sızladı. Okuduklarımın gerçek olduğunu bilmek ise bu durumu kat kat arttırdı. 

Kadınlara ve çocuklara şiddet, engelli bireylere yönelik farkındalık ve insanlara karşı önyargılı davranmamak konusunda güzel mesajlar içeren anlamlı bir kitaptı. Birkaç saat içerisinde okuyup bitirsem de uzun süre aklımdan çıkmayacağını söyleyebilirim. Tüm zorluklara rağmen pes etmeden, gayret ederek neler başarılabileceğini ve sevginin iyileştirici gücünü bir kez daha anlamamı sağladı. Bu etkileyici hikayeyi sizlerin de okumasını isterim.