Yazar: B.Buğra Gülsoy
Yayınevi: İnkılap Kitabevi
Sayfa Sayısı: 208
Baskı tarihi: 2022
Merhabalar blog arkadaşlarım. :)
Görüşmeyeli nasılsınız? Umuyorum ki yeni yılın ilk haftası hepimiz için güzel geçiyordur. Ben 2023 yılına girdiğimiz fikrine alışmaya çalışırken 5 günü ardımızda bıraktık bile.. 2022 yılı benim için biraz zorlu geçtiği için bir kısmını hatırlamak istemesem de artık gelenek haline getirdiğim yıl sonu değerlendirmemi yazmak istedim. :)2022 yılı için 50 kitap okuma hedefim vardı fakat yılı 40 kitap ile kapattım. Hadi gelin neler okuduğuma birlikte bakalım;
2022 Yılında Okuduklarım
2) Kazananlar - Laetitia Colombani
3) Simyacı - Paulo Coelho
4) Sevme Kusurları - Müthiş Psikoloji
5) Balıkçı ve Oğlu - Zülfü Livaneli
6) Sevgili Limon Çiçeği - Betül Güçlü
7) Sizin Öykünüz - Ömür Sabuncuoğlu
8) Yapamazsın Dediler Yapamadım - Ömür Özdemir
9) Kör Baykuş - Sadık Hidayet
11) Menümüzde Aşk Var - Melekber Deniz
12) Fahrenheit 451 - Ray Bradbury
13) Ruh Eşim - Hacer Kübra Gümüş
14) Kırmızı ve Siyah - Hanife Hekim
15) Sen Ben ve 36 Soru - Vicki Grant
17) Paramparça Prens - Erin Watt
18) Bıçak Islığı - Mesut Çiftci
21) Kamyon - Sabahattin Ali
22) Lalin Çiçeği - M. Mustafa Çetinkaya
26) Düş Uykusu - Oya Denizyaran
27) Aşka Özür Diletmem - Dilek Görmez
30) Şiirimiz Mor Külhanidir Abiler - Ece Ayhan
31) Aşk Hipotezi - Ali Hazelwood
32) Kendimi Kaybettiğim Yerde Buldum -Veronique Maciejak
33) İffet Hanım - Gökçe Şingin
34) Sevdalı Bulut - Nazım Hikmet Ran
35) Rüyadan İntikama - Usame Velioğlu
36) Elifin Şemsi - Elen Vera
37) Metamorfoz - Ruhver Barengi
38) Gün Işığının Tadı - Ewald Arenz
39) Kokunun İzi - Gökhan Dağıstanlı
40) Zayıflamanın Tadı Hiçbir Yemekte Yok - Melekber Deniz
~~~
Okuduğum kitapların listesi bu şekildeydi. Yıl içinde sizlerle paylaştıklarımın linkini ekledim. Merak ettiklerinizin isimlerinin üzerine tıklayarak okuyabilirsiniz. :)
Siz geçen yıl kaç kitap okudunuz? Hedefinize ulaşabildiniz mi? :)
Listelerimizde ortak kitaplar var mı?
Veya bu kitaplar favorim oldu, kesinlikle okumalısın dediğiniz kitaplar varsa yorumda paylaşmayı unutmayın. 💜
Yılın son günlerini geçirirken merakla beklenen dizilerden Emily in Paris 3.sezonu ile geri döndü.
İlk iki sezonu kısa bir süre içerisinde izleyip bitiren biri olarak ve 2.sezonun sonunda yaşanan karmaşık olaylar sebebiyle ben de yeni sezonu merakla bekliyordum. Yeni sezon yayınlanır yayınlanmaz izledim ve bir günde bitirdim. Detaylara geçmeden önce yazımda spoiler olabilecek bilgiler paylaşacağımı belirtmek istiyorum. :)
2.sezonun sonunda Sylvie ve ekibi Savoir'ı terk etmişti hatırlarsanız. Bu durumdan sonra Emily için seçim yapma zamanı geldi. Ya Madeline ile kalıp diğerlerine karşı savaşacak ya da Sylvie'yi tercih edip yeni şirket için çalışacak. İlk 2 bölümde Emily'nin kararsızlığını izliyoruz. O bu kadar gel-git yaşarken kendisi söyleyemeden Madeline durumu öğreniyor ve olaylar bir şekilde çözüme kavuşuyor. Madem Emily açıklayamayacaktı, o kadar bunalımlı ruh halini yansıtmak için neden uğraştınız diye düşündüm açıkçası. :)
İş durumu çözülünce kızımız bu kez de Alfie ile ilişkisinde sorunlar yaşıyor. Çok iyi bir karakteri olan genç adam, Emily'nin kararsızlıkları arasında harcandı birazcık. Üzgünüm Emily ama bu sezon Alfie'ciyim ben. Bu adamı üzmemeliydin..
Mindy'nin tarzı dizinin başından beri favorim olmaya devam ediyor. Giydiği parçaları kendine o kadar yakıştırıyor ki, hayranlıkla izliyorum gerçekten. Emily, Camille ve Sylvie için de oldukça dikkat çekici parçalar tercih edilmişti.
Mindy'den bahsetmişken tarzı kadar sesini de beğendiğimi eklemek istiyorum. Şarkı söylediği kısımları gerçek anlamda zevkle izledim. Ashley Park oyunculuğun yanında şarkıcı kimliğini ve dans konusundaki başarısını çok iyi bir şekilde göstermişti. Emily ile arkadaşlıkları da çok tatlı, Mindy gibi bir arkadaşa sahip olmak isterdim. :)
Mindy karakteri hakkında tek olumsuz düşüncem, erkek arkadaşı Benoit'ten ayrılır ayrılmaz onu unutması ve yeni bir erkekle beraber olması biraz fazlaydı bence.
Biraz da kurgusal olarak dikkatimi çeken detaylardan bahsetmek istiyorum. Emily'nin Paris'e geldiği andan itibaren hep iyi ve işine katkıda bulunabilecek pozisyonlarda olan insanlarla tanışması, samimi olması. İşsiz kaldığı günlerde Paris'te gidip görmediği yer kalmayacak kadar rahat bir hayat sürmesi. İş konusunda bir sorun yaşadığında ya da arkadaşlarına destek olmak istediğinde o durum için yardımcı olacak kişiyle bir anda bağlantı kurabilmesi vb. gerçeklikten oldukça uzak detaylardı. İzlemesi keyifli olduğu için rahatsız olmadım fakat neredeyse her bölümde olunca böyle bir dünyada ben de yaşasam keşke düşüncesi oluyor. :))
Yakışıklı şefimiz Gabriel, bu sezonun başlarında biraz geri plana atılmış gibi hissettim. Sürekli restaurantıyla meşgul, Camille ile mutlu olarak gösterildi. Emily ve Alfie çiftini sevdiğim için durumdan şikayet edemem ama aşk üçgenleri ve dönen entrikaların bu sezonda da olacağını düşünmüştüm açıkçası.
Son bölümde ise yeni bir bomba patlatıp 4.sezonu bekleyip durun diyen bir final ile bitirdiler. Yaşanan olaya dair birkaç düşüncem var fakat konu yeni bir sezon olacak kadar uzatılabilir mi, artık sıkıcı bir hal alır mı diye de düşünmüyor değilim. :)
Siz Emily in Paris'i izlediniz mi ? Dizi hakkındaki düşünceleriniz neler? :)
Tür: Fantastik, Korku Komedisi, Doğaüstü
Yayıncı: Netflix
Bölüm Sayısı: 8
Bölüm Süresi: 45 dakika
Oyuncular: Jenna Ortega,Hunter Doohan, Catherine Zeta-Jones, Luis Guzmán, Christina Ricci, Gwendoline Christie, Emma Myers
~~~~
Merhabalar blog dostlarım.
Önceki yazımda kitap okuyamadığımdan bahsetmiştim hatırlarsanız. Aynı şekilde dizi ve filmlerden de uzak kaldığım bir süreç geçirdim. Merak ettiğim yapımlar olsa da bazen vakit ayırmakta zorlandım bazen de isteksizlikten elim gitmedi. :)
85 ülkede en çok izlenen Netflix dizisi Wednesday, yayımlandığı andan itibaren tabiri caizse sosyal medyayı kasıp kavurdu. Fragmanlarını görüp merak etsem de bu kadar popüler olunca acaba daha sonra mı izlesem diye düşündüm açıkçası. İzleyen bir arkadaşım, çok güzeldi hemen izlemelisin deyince başlamaya karar verdim. Daha ilk bölümden siyahlara bürünmüş bu kızı çok sevdim. Ve bahsettiğim o isteksizlik durumundan biraz da olsa kurtulmamı sağladı. Bu sebeple sizinle paylaşmak istedim. Öncelikle size biraz diziden bahsedeyim, sonra detayları konuşalım. :)
WEDNESDAY DİZİ KONUSU
Wednesday Addams, kendisine yapılan kötülükleri cezasız bırakmayacak karakterde olan cesur, bir o kadar da acımasız genç bir kız. Aciz gördüğü kardeşi Pugsley'i korumak için elinden geleni yapan bir abla. Bir gün kardeşine kötü davrananlara kendince verdiği ceza sebebiyle okuldan atılır. Ailesinin isteği ile doğaüstü varlıklar ve ucubeler için açılan Nevermore Akademisi'ne kaydolur. Aykırılıkları ile buradakileri bezdirip okuldan kaçma planları yaparken, kasabada gizemli bir canavarın olduğunu öğrenince fikrini değiştirir. Canavarı bulmak, kasabada ve Nevermore'da gerçekleşen gizemli olayları, zekasını ve de imgelem görme yeteneğini kullanarak çözmek için çalışmalara başlar.
2022 yılının son ayının ilk gününden hepinize merhabalar blog dostlarım. Zaman ne çabuk da geçiyor değil mi? Su misali aktı geçti deriz ya bu sene benim için biraz öyle oldu sanki. Son zamanlarda bazı sorunlar yaşayıp ve rahatsızlıklar geçirince iyice zaman kavramımı yitirdim. Çok sevdiğim kitaplarımı da eski hevesimle okuyamıyor olmak beni biraz üzüyor. Bugün Kasım ayında vakit ayırıp okuyabildiğim Gün Işığının Tadı kitabından bahsetmek istedim.
~~~~
Bazen en yakınındakiler tarafından anlaşılmadığını hissettin mi? Ya da yeni tanıştığın birinin kelimelere ihtiyaç duymadan, koşulsuz seni anlayabileceğini? Gün Işığının Tadı, kendileri olmayı öğrenen, birbirinden çok farklı iki kadının hikâyesi.
~~~~
Gün Işığının Tadı Kitabının Konusu;
Sally ailesi dahil herkesten uzakta, tek başına yaşamak istiyor. Sorular, kurallar, taleplere ve insanlara kızan ve neredeyse her şeyden nefret eden genç bir kız. Ailesi Sally'nin bu durumunun bir hastalık olduğunu düşünerek tedavi olması için onu kliniğe yatırıyor fakat Sally ailesinden ve klinikten uzağa kaçar. Bu kaçış sırasında yolu Liss kesişir. Sally, ilk görüşte Liss'in diğer yetişkinlerden farklı olduğunu anlıyor ve bu sebeple onun çiftlikte kalma teklifini kabul ediyor.
Liss ise kocaman çiftliğe sahip, yalnız bir kadın. İnsanlara ihtiyaç duymadan hayatına devam ediyor. Aklınıza gelebilecek her türlü işi tek başına yapabilecek kadar güçlü ve becerikli bir kadın. Liss az konuşan ve soru sorma girişiminde bile bulunmayan sakin ve bir o kadar da gizemli biri. Sally'de kendi gençliğini gören kadın, onu çiftliğine bağlamak istemese de içten içe genç kıza bağlanır. Sally ve Liss birlikte yaşamaya başladıktan sonra neler oldu derseniz yanıtı kitapta. :)
~~~~
"Sevdiğim her şeyi, her daim kaybettim ben. Hayır, öyle değil; sevdiğim her şeyi, her daim mahvettim ben."
~~~~
Yan Pasaj Yayınevi'nden ve kitaplarını ne kadar sevdiğimden sık sık bahsettiğim için çoğunuz biliyorsunuz artık. :)
Çıkan her kitaplarını takip etmeye ve okumaya çalışıyorum. Son kitaplarından Gün Işığının Tadı, Almanca'dan dilimize çevrilmiş bir eser. Yayınevinin sıkı takipçisi olarak farklı bir dilden çeviri yapmaları ilgimi çekti ve kitabıma kavuşur kavuşmaz okumaya karar verdim. Sally ve Liss'in hikayesi günlük tarzında Eylül ve Ekim aylarını kapsayan bir anlatım ile bize aktarılıyor. Ben Liss'in gizemli hallerinden dolayı onun hikayesini daha çok merak ederek okudum. Yazarın anlatım tarzını, özellikle betimlemelerini çok sevdim. O kadar başarılı bir şekilde betimleme yapmıştı ki ikiliyle birlikte tarlada patates topluyor ve Sally armutların tadına bakarken sanki yanındaymış gibi hissettim. Keşke ben de orada olup tadına bakabilsem dedim. :))
Betimlemeleri başarılı olsa da kurgusal olarak biraz durağan bir kitaptı. Son bölümlerine kadar Sally ve Liss'in günlük yaptığı işler dışında pek olay yaşanmadı. Bu duruma kişisel yoğunluklarımda eklenince okuma sürecim biraz uzadı. Kitabın sonunda Liss'e dair merak ettiğim şeyleri öğrenmiş olsam da hayal ettiğim sonu okumadım açıkçası. Yayınevinin diğer kitaplarıyla kıyasladığımda bir tık geride kalsa da Sally ve Liss'in hikayesini okuduğum için pişman değilim. Onlarla tanışmak ve hikayelerinin birkaç gününe ortak olmak güzeldi. :)
Dipnot olarak yayınevinin kitap ayracına fesleğen tohumu eklemesi çok hoş bir detay. Bundan bahsetmeden geçmek istemedim. :)
~~~~
KİTABIN KÜNYESİ
"Görünüş bazen aldatıcıdır, tıpkı kitaplar gibi," diye muzip bir yanıt verdi yaşlı kadın. "Yalnızca kapağına bakarsanız, içinde muhteşem hikayeler olan kitapları ıskalayabilirsiniz. Şu kitaba bakın; mavi kapağı solmuş, köşeleri aşınmış! Pek güzel görünmüyor, fakat kimileri kapağını açtıklarında hayatlarının değiştiğine tanık oldu. Bu, Fransa'da, 1945'te yayımlanan Küçük Prens'in ilk baskısı."
~~~~
Merhabalar. ^^
Birazcık aradan sonra geri döndüm. Bugün, görüşemediğimiz zaman aralığında okuduğum ve sizlerle paylaşmak istediğim Kendimi Kaybettiğim Yerde Buldum kitabından bahsedeceğim.
KONUSU
Emma, bölgesel bir radyoda muhabirlik yapan genç bir kadın. Hayatının 6 yılını işine adamış ve işi için öyle fedakarlıklar yapmış ki artık hayatı işten ibaret hale gelmiş desem abartmış olmam. Son zamanlarda bu durumun onu ne kadar bunalttığını ve hayat enerjisini kaybettiğini fark eden Emma, bu fedakarlıkları ve emeğinin karşılığını da alamadığını fark edince içindeki boşluk hissi daha da artar. Bu durum karşısında ne yapacağını bilemeyen genç kadın, başarılı ve karizmatik yazar Julien Vascos ile yaptığı röportajdan sonra hayatını değiştirecek ve kendini bulacağı bir yolculuğa başlar.
~~~~
"Kelimeler son derece değerlidir, yaralarımıza neden de olabilirler merhem de."
~~~~
Yan Pasaj Yayınevi'nin neredeyse her kitabını büyük bir zevkle okuduğumu söyleyebilirim. Kişisel gelişim türünü bana sevdirmeyi başaran, hepsi birbirinden keyifli kitapları bizlerle buluşturuyorlar. Bu sebeple Kendimi Kaybettiğim Yerde Buldum kitabını da seveceğimi düşünmüştüm. Arkadaşımla birlikte okuduğum için tahmin ettiğimden daha çok sevdim ve bir keyif aldım. Onunla kitap hakkında sohbet etmek, fikir alışverişinde bulunmak ayrı zevkti gerçekten. :)
Emma'nın yaşadıklarını ve hayata karşı duruşunu okurken kendime dair bir şeyler bulmuş gibi hissettim. Sanırım bu durumdan kaynaklı kitaba daha bir bağlandım.
Emma, Julien Vascos'un Kendini Bulma Yolculuğu isimli kitabının test ekibine dahil olunca her hafta gelen mailler sanki Emma ile birlikte bana da geliyor gibi heyecanla ve merakla okudum. Maillerdeki talimatları ve verilen görevleri ben de yapmaya çalıştım. Bu durum farklı bir okuma deneyimi oldu benim için.
Kültürel olarak da beni geliştiren, yeni bilgiler öğrendiğim bir kitaptı. Konu akışı içerisinde bahsedilen kitapları, filmleri ve oyunları not alıp araştırdım hatta bahsedilen Ölü Ozanlar Derneği'ni kitabı okuduğum arkadaşımla birlikte izledik. :)
Eva ve tatlı kafesinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Hem kafenin konsepti hem de sahibesi Eva çok tatlıydı. Gerçekten varolan bir kafe olsa ben de Emma gibi müdavimi olur, sık sık giderdim diye düşünüyorum. :)
Emma'nın kendini bulma yolculuğunu okumak yukarıda da söylediğim gibi oldukça keyifliydi. Ona eşlik ederken bir yandan kendimde bu yolculuğa çıkmış gibi hissettim. Sadece Julien'e dair daha fazla şey okumak isterdim. Romantizm sever yanım Emma ve Julien'in hikayesine dair daha fazla şey okumak istedi. :)
Benim gibi kişisel gelişim kitaplarını okumakta zorlanıyorsanız ya da bu şekilde işlenmesi hoşunuza gidiyorsa Kendimi Kaybettiğim Yerde Buldum kitabına kesinlikle şans verin derim. Bence Emma'nın yolculuğu sizi de etkileyecek. :)
OKUDUĞUM DİĞER YAN PASAJ YAYINEVİ KİTAPLARI
2) MAUD ANKAOUA - YAŞAMADAN ÖLMEYECEĞİM
3) VIRGINIE GRIMALDI - BÜYÜDÜĞÜN ZAMAN ANLAYACAKSIN
4) MUTLULUĞUN PARFÜMÜ YAĞMUR ALTINDA DAHA GÜZEL KOKAR
5) İKİNCİ HAYATIN TEK BİR HAYATIN OLDUĞUNU ANLADIĞINDA BAŞLAR
6) SAÇ ÖRGÜSÜ - LAETITIA COLOMBANI
7) BUGÜN KALAN HAYATIMIN İLK GÜNÜ
9) YILDIZLARI YENİDEN YAKMANIN VAKTİ GELDİ
~~~~
KİTABIN KÜNYESİCopyright © 2014 Mor Düşler Kitaplığı Blogger Templates | Crafted by VeeThemes.com