Kitap Yorumları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitap Yorumları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster


2022 yılının son ayının ilk gününden hepinize merhabalar blog dostlarım. Zaman ne çabuk da geçiyor değil mi? Su misali aktı geçti deriz ya bu sene benim için biraz öyle oldu sanki. Son zamanlarda bazı sorunlar yaşayıp ve rahatsızlıklar geçirince iyice zaman kavramımı yitirdim. Çok sevdiğim kitaplarımı da eski hevesimle okuyamıyor olmak beni biraz üzüyor. Bugün Kasım ayında vakit ayırıp okuyabildiğim Gün Işığının Tadı kitabından bahsetmek istedim. 

~~~~

Bazen en yakınındakiler tarafından anlaşılmadığını hissettin mi? Ya da yeni tanıştığın birinin kelimelere ihtiyaç duymadan, koşulsuz seni anlayabileceğini? Gün Işığının Tadı, kendileri olmayı öğrenen, birbirinden çok farklı iki kadının hikâyesi.

~~~~

Gün Işığının Tadı Kitabının Konusu;

Sally ailesi dahil herkesten uzakta, tek başına yaşamak istiyor. Sorular, kurallar, taleplere ve insanlara kızan ve neredeyse her şeyden nefret eden genç bir kız. Ailesi Sally'nin bu durumunun bir hastalık olduğunu düşünerek tedavi olması için onu kliniğe yatırıyor fakat Sally ailesinden ve klinikten uzağa kaçar. Bu kaçış sırasında yolu Liss kesişir. Sally, ilk görüşte Liss'in diğer yetişkinlerden farklı olduğunu anlıyor ve bu sebeple onun çiftlikte kalma teklifini kabul ediyor.

Liss ise kocaman çiftliğe sahip, yalnız bir kadın. İnsanlara ihtiyaç duymadan hayatına devam ediyor. Aklınıza gelebilecek her türlü işi tek başına yapabilecek kadar güçlü ve becerikli bir kadın. Liss az konuşan ve soru sorma girişiminde bile bulunmayan sakin ve bir o kadar da gizemli biri. Sally'de kendi gençliğini gören kadın, onu çiftliğine bağlamak istemese de içten içe genç kıza bağlanır. Sally ve Liss birlikte yaşamaya başladıktan sonra neler oldu derseniz yanıtı kitapta. :)

~~~~

"Sevdiğim her şeyi, her daim kaybettim ben. Hayır, öyle değil; sevdiğim her şeyi, her daim mahvettim ben."

~~~~

Yan Pasaj Yayınevi'nden ve kitaplarını ne kadar sevdiğimden sık sık bahsettiğim için çoğunuz biliyorsunuz artık. :)

Çıkan her kitaplarını takip etmeye ve okumaya çalışıyorum. Son kitaplarından Gün Işığının Tadı, Almanca'dan dilimize çevrilmiş bir eser. Yayınevinin sıkı takipçisi olarak farklı bir dilden çeviri yapmaları ilgimi çekti ve kitabıma kavuşur kavuşmaz okumaya karar verdim. Sally ve Liss'in hikayesi günlük tarzında Eylül ve Ekim aylarını kapsayan bir anlatım ile bize aktarılıyor. Ben Liss'in gizemli hallerinden dolayı onun hikayesini daha çok merak ederek okudum. Yazarın anlatım tarzını, özellikle betimlemelerini çok sevdim. O kadar başarılı bir şekilde betimleme yapmıştı ki ikiliyle birlikte tarlada patates topluyor ve Sally armutların tadına bakarken sanki yanındaymış gibi hissettim. Keşke ben de orada olup tadına bakabilsem dedim. :))

Betimlemeleri başarılı olsa da kurgusal olarak biraz durağan bir kitaptı. Son bölümlerine kadar Sally ve Liss'in günlük yaptığı işler dışında pek olay yaşanmadı. Bu duruma kişisel yoğunluklarımda eklenince okuma sürecim biraz uzadı. Kitabın sonunda Liss'e dair merak ettiğim şeyleri öğrenmiş olsam da hayal ettiğim sonu okumadım açıkçası. Yayınevinin diğer kitaplarıyla kıyasladığımda bir tık geride kalsa da Sally ve Liss'in hikayesini okuduğum için pişman değilim. Onlarla tanışmak ve hikayelerinin birkaç gününe ortak olmak güzeldi. :)

Dipnot olarak yayınevinin kitap ayracına fesleğen tohumu eklemesi çok hoş bir detay. Bundan bahsetmeden geçmek istemedim. :) 

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Orijinal Adı:
Alte Sorten
Yazar: Ewald Arenz
Çevirmen: Gonca Gül Kurtulmuş
Yayınevi: Yan Pasaj
Sayfa Sayısı: 237
Baskı tarihi: Ağustos 2022

 


"Görünüş bazen aldatıcıdır, tıpkı kitaplar gibi," diye muzip bir yanıt verdi yaşlı kadın. "Yalnızca kapağına bakarsanız, içinde muhteşem hikayeler olan kitapları ıskalayabilirsiniz. Şu kitaba bakın; mavi kapağı solmuş, köşeleri aşınmış! Pek güzel görünmüyor, fakat kimileri kapağını açtıklarında hayatlarının değiştiğine tanık oldu. Bu, Fransa'da, 1945'te yayımlanan Küçük Prens'in ilk baskısı."

~~~~

Merhabalar. ^^

Birazcık aradan sonra geri döndüm. Bugün, görüşemediğimiz zaman aralığında okuduğum ve sizlerle paylaşmak istediğim Kendimi Kaybettiğim Yerde Buldum kitabından bahsedeceğim.


KONUSU

Emma, bölgesel bir radyoda muhabirlik yapan genç bir kadın. Hayatının 6 yılını işine adamış ve işi için öyle fedakarlıklar yapmış ki artık hayatı işten ibaret hale gelmiş desem abartmış olmam. Son zamanlarda bu durumun onu ne kadar bunalttığını ve hayat enerjisini kaybettiğini fark eden Emma, bu fedakarlıkları ve emeğinin karşılığını da alamadığını fark edince içindeki boşluk hissi daha da artar. Bu durum karşısında ne yapacağını bilemeyen genç kadın, başarılı ve karizmatik yazar Julien Vascos ile yaptığı röportajdan sonra hayatını değiştirecek ve kendini bulacağı bir yolculuğa başlar. 

~~~~

"Kelimeler son derece değerlidir, yaralarımıza neden de olabilirler merhem de."

~~~~

Yan Pasaj Yayınevi'nin neredeyse her kitabını büyük bir zevkle okuduğumu söyleyebilirim. Kişisel gelişim türünü bana sevdirmeyi başaran, hepsi birbirinden keyifli kitapları bizlerle buluşturuyorlar. Bu sebeple Kendimi Kaybettiğim Yerde Buldum kitabını da seveceğimi düşünmüştüm. Arkadaşımla birlikte okuduğum için tahmin ettiğimden daha çok sevdim ve bir keyif aldım. Onunla kitap hakkında sohbet etmek, fikir alışverişinde bulunmak ayrı zevkti gerçekten. :)

Emma'nın yaşadıklarını ve hayata karşı duruşunu okurken kendime dair bir şeyler bulmuş gibi hissettim. Sanırım bu durumdan kaynaklı kitaba daha bir bağlandım. 

Emma, Julien Vascos'un Kendini Bulma Yolculuğu isimli kitabının test ekibine dahil olunca her hafta gelen mailler sanki Emma ile birlikte bana da geliyor gibi heyecanla ve merakla okudum. Maillerdeki talimatları ve verilen görevleri ben de yapmaya çalıştım. Bu durum farklı bir okuma deneyimi oldu benim için.

Kültürel olarak da beni geliştiren, yeni bilgiler öğrendiğim bir kitaptı. Konu akışı içerisinde bahsedilen kitapları, filmleri ve oyunları not alıp araştırdım hatta bahsedilen Ölü Ozanlar Derneği'ni kitabı okuduğum arkadaşımla birlikte izledik. :)

Eva ve tatlı kafesinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Hem kafenin konsepti hem de sahibesi Eva çok tatlıydı. Gerçekten varolan bir kafe olsa ben de Emma gibi müdavimi olur, sık sık giderdim diye düşünüyorum. :) 

Emma'nın kendini bulma yolculuğunu okumak yukarıda da söylediğim gibi oldukça keyifliydi. Ona eşlik ederken bir yandan kendimde bu yolculuğa çıkmış gibi hissettim. Sadece Julien'e dair daha fazla şey okumak isterdim. Romantizm sever yanım Emma ve Julien'in hikayesine dair daha fazla şey okumak istedi. :)

Benim gibi kişisel gelişim kitaplarını okumakta zorlanıyorsanız ya da bu şekilde işlenmesi hoşunuza gidiyorsa Kendimi Kaybettiğim Yerde Buldum kitabına kesinlikle şans verin derim. Bence Emma'nın yolculuğu sizi de etkileyecek. :)


OKUDUĞUM DİĞER YAN PASAJ YAYINEVİ KİTAPLARI

1) IŞIL ŞENOL - O YAZ

2) MAUD ANKAOUA - YAŞAMADAN ÖLMEYECEĞİM

3) VIRGINIE GRIMALDI - BÜYÜDÜĞÜN ZAMAN ANLAYACAKSIN

4) MUTLULUĞUN PARFÜMÜ YAĞMUR ALTINDA DAHA GÜZEL KOKAR

5) İKİNCİ HAYATIN TEK BİR HAYATIN OLDUĞUNU ANLADIĞINDA BAŞLAR

6) SAÇ ÖRGÜSÜ - LAETITIA COLOMBANI

7) BUGÜN KALAN HAYATIMIN İLK GÜNÜ

8) HER YAS ON SEKİZ AY SÜRER

9) YILDIZLARI YENİDEN YAKMANIN VAKTİ GELDİ

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Orijinal Adı:
N'attends Pas Que Les Orages Passent Et Apprends A Danser Sous La Pluie
Yazar: Veronique Maciejack
Çevirmen: Gözde Koca
Yayınevi: Yan Pasaj
Sayfa Sayısı: 258
Baskı tarihi: Nisan 2022

 


"Mevcut bilgilere ve bugüne dek toplanmış verilere dayanarak oluşturduğum hipoteze göre aşktan ne kadar uzak durursam o kadar rahat olurum."

~~~~
Kış aylarına çok az kala güneşiyle yaz mevsiminde gibi sıcacık hissettiren Kasım ayının ilk günlerinden herkese merhabalar! :)
Görüşmeyeli nasılsınız? Umarım iyisinizdir ve Kasım ayı hepimize güzellikler getirir. ^^
Bugün size, sıkça gördüğüm ve neredeyse okuyan herkesin çok beğendiği Aşk Hipotezi kitabından bahsedeceğim. 

Aşk Hipotezi Konusu
Olive Smith, bir üniversitede Pankreas kanseri üzerine çalışmalar yapan doktora öğrencisi genç bir kadın. Aşk konusunda şansı pek yaver gitmeyen Olive, en yakın arkadaşı Ahn'ın eski erkek arkadaşı Jeremy'den hoşlandığını fark eder. Jeremy'e karşı duygusal olarak herhangi bir hissi olmadığını arkadaşına kanıtlayıp onun ilişkisine destek olmak isteyen Olive, Ahn'a yeni bir erkek arkadaşı olduğuna dair pembe bir yalan söyler. Arkadaşının bu konudaki şüphelerini gidermek adına okulda karşısına ilk çıkan erkeği öper. Öptüğü adam ise üniversitedeki herkesin nefret ettiği "meşhur pislik" olarak bilinen genç biyoloji profesörü Adam Carlsen'den başkası değildir. Bunun farkına varan Olive, Adam'a durumu açıklayıp kendini kurtarmak ister fakat olay karmaşık bir hal alır ve kendisini bir oyunun içerisinde bulur. 

~~~~
"Kim her dilde seni seviyorum demeye ihtiyaç duyar ki? Tek bir dil yeter de artar bile. Hatta bazı insanlar hiçbir dilde söyleme şansını elde edemiyor."
~~~~
Aşk Hipotezi tam anlamıyla bir romantik komedi. Olive'in rastgele bir adamı öpmesi, ikilinin sevgili olduklarına dair haberin tüm üniversitede yayılması üzerine "sahte sevgili" olarak takılmaları.. Bu şekilde anlatınca kulağa klişe gelse de kitap çok keyifliydi. 
Çiftimiz "Zıt kutuplar birbirini çeker" tabirinin bir örneği gibi. Adam Carlsen soğuk, mesafeli ve sert biriyken, Olive Smith'in onun tam aksine neşeli, samimi hallerine rağmen birbirleriyle olan diyalogları, duygusal ilişkileri çok tatlıydı.
Romantik ilişki dışında akademik dünyaya dair detaylara da yer verilmişti. Kendisi de akademisyen olan yazarımız, akademik dünyanın acımasız ve sert yüzünü okuru boğmayacak şekilde aktarmıştı. Bu kısımları okurken epey sinirlendiğimi de söylemek isterim. İnsanların bu kadar iki yüzlü ve afedersiniz ama pislik oluşu kitapta da olsa beni rahatsız etti.
Ali Hazelwood'un anlatımı da oldukça akıcıydı. Sanki ilk kez değil de kitaplarını defalarca okumuşum hissi uyandırdı. Hatta okurken romantik komedi filmi izliyormuş gibi hissettim. Romantik-komedi türünü seven biri olarak beni tatmin eden, keyif alarak okuduğum bir kitaptı. Ben ilk çıkan baskısından okudum ama yayınevi ek bir bölüm ve özel baskı olarak yeniden baskı yaptı. Henüz almadıysanız ve okumak isterseniz o baskısını tercih edin derim. :)

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Orijinal Adı:
The Love Hypothesis
Yazar: Ali Hazelwood
Çevirmen: Gülfem Çırak
Yayınevi: Nemesis Kitap
Sayfa Sayısı: 376
Baskı tarihi: Ocak 2022


Merhabalar.
Haftanın son gününde nasılsınız? Keyifler yerindedir umarım. Ben gribi atlattım, iyiyim çok şükür. :)
Okuduklarım epey birikince her birine tek tek yazı yazmak uzun süreceği ve sizi hep aynı tarz yazılarla sıkmak istemediğim için, daha öncede yaptığım gibi Son Zamanlarda Okuduklarım başlığında kısa kısa bahsetmek istedim. Umarım keyif alırsınız. :)

İffet Hanım - Gökçe Şingin

1900'lü yılların başında doğan İffet, anne ve babasını küçük yaşta kaybettiği için tek dayanağı olan ağabeyinin yanında büyür. O dönemde kızların okula gitmesi hoş görülmese de ağabeyinin desteği ile eğitim alır ve doğum hekimi olarak üniversiteden mezun olur. Eğitiminin hakkını vererek görev yapmak isteyen İffet, ağabeyinin isteği ile kendinden yaşça büyük bir adamla evlendilir. Bu evlilik sayesinde küçük bir Ege kasabasında hekimliğe başlayan genç kadın, iki kızıyla sessiz sakin hayatına devam ederken çalıştığı hastaneki bir hekime aşık olunca hayatı değişir. Aşkı ilk kez tadan İffet'i zorlu günler beklese de güçlü duruşundan taviz vermeyerek tüm zorluklara göğüs gererek hayatına devam etmek için elinden geleni yapar.

80'li yıllarda hayatının son günlerini yaşayan İffet hanımın geçmişte ve o yıllarda yaşadıklarını, ikili zaman geçişleri şeklinde okuyoruz. Osmanlı'nın son dönemlerini, Cumhuriyet'in ilk yıllarını, o dönemde yaşanan zorlukları, siyasi çatışmaları ve daha birçok durumu içeren bir eserdi.  Yazarımız Gökçe Şingin'in İffet karakteri üzerinden o dönemde yaşayan kadınların karşılaştıkları zorlukları, insanların yalnız kadınlara karşı davranışlarını ve yaptıkları baskıları çok başarılı bir şekilde aktardığını düşünüyorum. Okurken İffet'in hissettiklerini ben de hissettim ve sanki o olaylara bizzat şahit oldum.Ve İffet'i o kadar sevdim ve benimsedim ki  ona veda etmek çok hüzünlü hissettirdi. Çift zaman üzerinden ilerleyen kitapları sevdiğimi sık sık dile getiriyorum. İffet Hanım kitabı da sevdiğim tarzda olduğundan ve yazarımızın anlatımının akıcılığı da eklenince severek okuduğum bir eser oldu. Sizde bu türde kitapları okumayı seviyorsanız şans verebilirsiniz. :)



Sevdalı Bulut - Nazım Hikmet Ran

Şiirleriyle tanıdığımız Nazım Hikmet'in masal kitabının olduğunu öğrenince okumak istedim. Kitabın içerisinde Cem Kızıltuğ'un resimleriyle birlikte 16 masal bulunuyor. Nazım Hikmet kitabın önsözünde ünlü Türk halkbilimcisi, halk edebiyatı ve folklor araştırmacısı Pertev Naili Boratav'ın araştırmaları sonucu derlediği masalları kendisine göre işlediğini belirtiyor. Bu durumu daha ilk masaldan fark ediyoruz. Masallar alışılagelmiş masallardan farklı, daha derinlikli bir anlatıma sahipti. Ders çıkarmaya yönelik mesaj içerikli yanı değişmese de küçüklerin anlamakta zorlanacağı daha çok büyüklere yönelik masallar olduğunu düşünüyorum. Çizimli ve kısa masallardan oluştuğu için çabuk okunan, keyifli bir kitaptı. Kitaba ismini veren Sevdalı Bulut masalı favorim oldu. Genel anlamda sevdiğimi söyleyebilirim fakat bir tercih yapmam gerekirse, Nazım Hikmet'in masallarındansa şiirlerini okumayı seçerim. :)

 


Lekeli Taç - Erin Watt

Royal serisinin novellası olan Lekeli Taç kitabında Royal'lerin en büyüğü Gideon ile sevgilisi Savannah'ın hikayesini okuyoruz. İkilinin tanışmasından itibaren yaşadıkları, ayrılık yaşamalarının arkasındaki sebebi öğreniyor ve Gideon'ın Savannah'ı geri kazanmak için yaptıklarına şahitlik ediyoruz.

İlk 3 kitapta Gideon ve Savannah'ı kısa kısa okuyup aralarında neler yaşadığını merak etmiştim. Yazarımız da bunu hissetmişcesine Gideon Royal için ayrı bir kitap yazmış. Royallerin entrika dolu hayatları ve yazarın anlatımındaki akıcılık sayesinde kolay okunan ve diğerlerine oranla kısa bir kitap olduğu için çabucak bitti. Genel anlamda diğer kitaplarıyla aynı şeyler hissettirse de "Koskoca Royaller" olarak lanse edilen ailenin büyük oğlu Gideon'ın böyle küçük bir şantaj ile tabiri caizse bir kadının kendisini parmağında oynatmasına izin vermesi bana biraz mantıksız geldi. Kız arkadaşına bu durumdan bahsetmeyerek kendini pislik gibi  göstermesi de ayrı olaydı... Kısa sürede buna çözüm bulup meşhur "Royal gücü"nü kanıtlaması daha havalı olurdu bence. İkilinin hikayesini merak ediyorsanız şans verebilirsiniz ama ana seri 3 kitaptan oluştuğu için okumasanız pek bir şey kaybetmeyeceğinizi söyleyebilirim. :)


~~~~

Son Zamanlarda Okuduğum Kitaplar - 1



"Mantığın bittiği yerde duygular devreye girerdi. Ve kalbinle seçtiğini kaybetmenin yükü çok daha ağır olurdu."

~~~~

Eylül ayının son haftasının ilk gününden herkese merhabalar. Eylül ne de çabuk geçti değil mi? Umarım Ekim ayı hepimiz için güzelliklerle gelir. :)

Geçen ay okuyup yorumlamaya fırsat bulamadığım Gerçek Sensin kitabıyla geldim bugün.


GERÇEK SENSİN KONUSU

MİT Başkanı Sinan Öztürk'e araştırıp çözüme ulaştırması için sırlarla dolu, çok gizli bir dosya verilir. Dosyayı teslim aldığı gece saldırıya uğraması ve dosyanın çalınması bu işin engellerle dolu, zorlu bir iş olacağının ilk kanıtıdır. Başlangıçta alışılagelmiş kayıp arama dosyası gibi görünse de, sırlarla, yalanlar ve oyunlarla dolu ve aynı zamanda Sinan'ın sevdiklerine kadar uzanan, onların hayatlarını tehlikeye atabilecek bir boyuta ulaşır. 

Sinan'a yardımcı olması için önceden bu dosya üzerinde çalışmış, eski asker ve istihbarat üyesi Elif Güven gönderilir. Elif, bu projeye hayatını adayan ve aradıkları kişiyi bulmak için her şeyi yapmaya göze almış genç bir kadın. Bu uğurda hayranı olduğu Sinan Öztürk'ü kullanacak kadar gözünü karartmış. Fakat aklı ile kalbi arasında sıkışıp kalır. Bir seçim yapıp ya aşkı doya doya yaşayacak ya da amacı uğruna aşkını kalbine gömecek.

Otuz yıl öncesine ait masum bir aşk, tek bir yalanla büyüyerek herkesin geçmişini karanlıkla sarmıştı. Sırlar açığa çıkarken giderek daha da ağırlaşan geçmişin yükünü kaldırabilecekler miydi?(Tanıtım bülteninden alıntı)

~~~~

"Ayıldığını anlamamış gibi davranmaktan sıkıldım," diyen Sinan sözlerinin doğruluğunu kanıtlarcasına of çekti. "Üstelik sana söylemiştim' ile başlayan cümlelerim için sabırsızlanıyorum."
"Bu zevki sana tattırmayacağım."
"Bak şimdi, bunu nasıl yapacağını merak ettim." Tek seferde gözlerini açan Elif "Uyumaya devam edeceğim." deyip yeniden gözlerini kapadı.
"Haklısın, uyumak da gerçeklikten kaçış ve bayılmanın başka bir türü."
"Cehenneme git!"
"Sensiz hiçbir yere gitmiyorum."
"Tek ihtiyacım olan şey, bir bidon benzin. Bunu sağlar mısın?"
"Konuşmak için rüşvet mi talep ediyorsun?"
Bir kere daha gözlerini açan Elif, "Evet!" dedi. "Ateş başında sohbet etmeye bayılırım, sen köşede güzelce yanarken ben de küllerinin söndüğünden emin olana kadar konuşabilirim."

~~~~

Meral Kır, ilk kitabından beri takipte olduğum ve kitaplarını severek okuduğum bir yazar. İlk olarak Sancaktarlar serisi ile başlayan yolculuğumuz Öztürk kardeşlerin hikayelerini konu alan Miras serisi ile devam ediyor. Sana Aşk Getirdim kitabında Esmer Öztürk ile, Hedef Sensin kitabında Güçer Öztürk ile tanışmıştık. Gerçek Sensin'de de ağabeyleri Sinan Öztürk ile tanıştık. Kardeşleri ile arası açık olsa da onlara verdiği değeri bu kitapta fark ediyoruz.

MİT Başkanı olmanın getirisiyle oldukça otoriter ve özgüvenli bir karakter Sinan. Zekasıyla ve karizmasıyla bu özgüvenin boşuna olmadığını da farkına vardım. Yakaladığı ufak detaylar ile sırlarla dolu bu olayı güzel bir şekilde çözüme ulaştırdı.

Elif, mesleğini yansıtan derecede güçlü ve özgüvenli bir karakter fakat başlangıçta kendisine pek ısınamadım. Sinan gibi bende sakladığı sırlardan dolayı, işin aslını öğrenene kadar mesafeli durdum açıkçası. 

İki farklı dönemin eş zamanlı olarak anlatıldığı kitapları sevdiğimi sık sık söylüyorum sizlere. Gerçek Sensin kitabı da bu şekilde ilerliyordu. Bu detayı fark ettiğimde kitap benden +1 olarak beğeni puanı almış oldu. :) 

Bir bölümde Sinan ve Elif'in olaylı dosya üzerinde çalışmasını okurken diğer bölümde 30 yıl öncesine gidip Mina ve Joseph arasındaki masum aşka yalanlar karışmasıyla onlarca kişinin hayatını karartacak raddeye nasıl geldiğini okuyoruz. İki dönemde geçen olaylar nasıl ilerleyecek, birbiriyle olan bağlantıları ne şekilde olacak, 20 yıl önce yurt dışına evlatlık olarak gönderilen ve yeni ailesi ile güzel bir hayat sürerken bir anda ortadan kaybolan genç kadını bulabilecek mi gibi sorular eşliğinde, merakla ve heyecanla okuduğum bir kitaptı. Fakat polisiye kısmında biraz daha ters köşe beklerdim. Şaşırtan noktalar oldu ama çoğunlukla tahmin ettiğim şekilde ilerledi. Romantik kısımlar ise dozunda ve olması gerektiği gibiydi bence. Sinan gibi bir karaktere de böylesi yakışırdı. Mina ve Joseph'i de unutmamak gerek. Onların hikayesi çok daha etkileyici ve kalp kıran türdendi. Kitabın kilit noktalarından biri olduğu için detaylı bahsedemedim ama beni çok etkiledi gerçekten. 

Genel olarak severek okuduğum Gerçek Sensin kitabını bu türü sevenlere ve Meral Kır'ın kitaplarını okumak isteyenlere tavsiye ederim. 

Dipnot: Seriler birbirinin devamı niteliğinde olmadığı için sıralamasına uyarak okumanıza gerek yok. Sadece diğer karakterlerin yaşadıklarıyla ilgili ufak ipuçlarıyla karşılaşma ihtimaliniz olabilir. :)

~~~~

Elif'in heyecanını hisseden adam yüzünü ona çevirdiğinde bir kalp atışı kadar süre birbirlerine baktılar.
"Neden öyle bakıyorsun, âşık mı oldun?" diyen Sinan'ın sesi derindi.
"Ah evet çünkü sen olsan kendine âşık olurdun, değil mi?
"Çabuk öğreniyorsun!" Adama bakarken yakalanmayı sorun etmeyen Elif "İyi de, ya sen bana âşık olursan?" dedi.
"Evet, böyle bir şeyin gerçekleşme olasılığını hesapladım."
"Bir matematik problemine konu olmak her kadının hayalidir zaten, peki sonuç ne?"
"Yüzde on beş."
Elif "Yüzde bir olumsuz ihtimalle bile aşılar toplatılıyorken," dese de sonuç onu memnun etmemişti. "Yüzde on beşlik olasılık seni korkutmuyor mu?"
"Bu riske rağmen sana âşık olursam," diyen Sinan ne kadar ciddi olduğunu göstermek için Elif'e döndü.
"O aşk, peşinden koşmayı hak ediyor demektir. Ayrıca aşkın korkulacak bir şey olduğunu da sanmıyorum."

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Adı: Gerçek Sensin
Yazar: Meral Kır
Seri : Miras Serisi - 2. Kitap
Yayınevi: Olimpos Yayınları
Sayfa Sayısı: 472
Baskı tarihi: 2021

 



"Sen kimsin?"
"Gün ışığını öldüren biri. O yüzden kim olduğumla ilgilenme. Yoksa sönersin, Gün."
"Ben bu okula geldiğim gün söndüm zaten."
"Reşat Nuri Güntekin tam burada diyor ki; En uzun, çaresiz geceni düşün. Sabah olmadı mı?"
"Hiç olmadı sabah,"
"Sabah olsa bile ben, ışığını kimse görmesin diye güneşi saklarım. "

~~~~
Merhabalar, mutlu hafta sonları :)
Zaman ne de hızlı akıp geçiyor değil mi ? Sanki daha dün Eylül'ün ilk günüymüş gibi hissediyorum ama takvime baktığımda yarısı geçmiş hızla ay sonuna doğru yaklaşıyoruz. Hayatın koşturmacası içerisinde zamana yetişmek zor oluyor. :)
Bugün, hızla geçip giden günlerde vakit ayırıp okuduğum Rota kitabından bahsedeceğim size.

ROTA KİTABININ KONUSU;
Güniz Işık Doğandemir, evlilik dışı bir ilişki sonucunda dünyaya gelmiş bir genç kız. Annesinin yanında hayatına devam etmeye çalışırken yaşadığı bir olay sonucu bu çukurdan kaçarak babasına sığınır. 
Babası oldukça varlıklı bir adam olsa da bu ışıltılı hayat Güniz Işık için yine mahkumiyet gibi olmaya devam eder. Babasının evli olduğu kadından olan ağabeyi Efe ile aynı okula gitmeye başlayan genç kız ağabeyi dahil herkesin zorbalığına uğrar. Sözlü ve fiili tacizler ile tabiri caizse Güniz Işık'a hayatı zindan etmeye çalışırlar. Bu durumda ona yardım eli uzatan tek kişi ise Bulut Atay olur. 
Hayatı boyunca zorluklarla mücadele etmiş ve ailesi dahil kimseden destek görememiş Güniz, Bulut'un bu tutumu karşısında ona kuşkuyla yaklaşır. 
Güniz Işık, yaşadığı bu zorluklara rağmen hayalini kurduğu yaşama kavuşabilecek mi? 
Okulda yaşadığı bu zorbalıklara boyun eğecek mi?
Bulut'a güvenip duygusal bir ilişki yaşayacak mı yoksa yalnızlığıyla yoluna devam mı edecek?

~~~~
"Bana sen yazdın değil mi o mesajları? O çocuk seni görüp benden özür diledi hatta o gün. Formayı sen attın yukarıdan üzerime." Yüzlerimizi aynı hizaya getirdim.
"Dün gece sardığın dizim gibi değil benim ruhum, Bulut. Birkaç sargıyla iyileştiremezsin yaralarımı. Uzak dur. Yine uğraş benimle ama asla iyi davranma. Çünkü sen çıkarı olmadan birine iyilik yapacak insan değilsin. Hatta sen insan bile değilsin."
~~~~
Rota, bu gibi birçok soru ve cevabına ulaştığımız bir kitap. Yazarın Halef serisini okuduğum için anlatımına aşinaydım ve Rota'yı da aynı keyifle okudum. Hatta bir tık daha fazla sevmiş olabilirim. Çünkü kitabın içerisinde verilen sosyal mesajlar çok güzeldi. Zorbalık, kadına şiddet ve toplumsal baskılar gibi konularda destekleyeceğim görüşleri ve karakterler üzerinden aktarışını başarılı buldum. 
Karakterler demişken, Güniz Işık çok güçlü bir karakterdi gerçekten. Annesi yüzünden yaşamak zorunda kaldığı o bataklığa rağmen ayakta duruşu, babasına sığındıktan sonra hem evde hem de okulda yaşadığı baskı ve zorbalıklara rağmen dimdik ayakta duruşu, en önemlisi de ona bu zorlukları yaşatanların karşısına dikilerek her birine hadlerini bildirmesine hayran kaldım. "İşte bu!!" nidaları eşliğinde okumuş bile olabilirim. :)
Güniz Işık'ın coğrafya ve futbola olan ilgisi ise oldukça farklı detaylardı. Onu diğer karakterlerden ayıran bir şeydi bence. Kurgu olsa da okurken coğrafya bilgisine hayran kaldım. :)

Bulut Atay'da tatlı bir karakterdi. Kötü çocuk görünümlü iyi biri çıkması durumu biraz klişe gelse de, Güniz Işık için yaptıkları ve ona destek oluşu göz ardı edilemeyecek şeylerdi bence.
 Diğer karakterlere pek değinmek istemiyorum açıkçası. Güniz Işık'ın herhangi bir suçu olmamasına rağmen ona yaşattıklarını okudukça onunla birlikte ben de kinlendim. O yüzden pas geçelim. :D
Konu olarak alıştığımız kurgulardan olsa da yazarın anlatım tarzıyla ve verdiği sosyal mesajlar ile benim severek okuduğum bir kitap oldu. Devamında neler olacağını, Güniz Işık'ın neler yaşayacağını da merak ediyorum. 
Genç-yetişkin olarak nitelendirilen bu tarz kitapları okumayı seviyorsanız Rota kitabına şans verebilirsiniz. :)
~~~~

Yazarın Diğer Kitapları

~~~~
"Sen benden hep kötü şeyler bekliyorsun. Hâlâ senin gözünde kötü adamım."
"Değilsin," diye inkâr ettim onu. "Yavaş yavaş önyargılarımı yeniyorum. Beni anlasan olmaz mı?" 
Yorgun bakışları yüzümün her karışında gezindi. 
"Anlamadım mı seni? Senin beni yakmana da, kül etmene de razıyım ama korkmanı kabul edemem." 
Cevap vermek istedim ama hiçbir cümle dudaklarımdan dökülmemişti. 
"Sen bana Gün olamadın. Güz oldun."
~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Adı:
Rota 1
Yazar: Leman Veli
Yayınevi: Ephesus
Sayfa Sayısı: 336
Baskı Tarihi: Mayıs 2022

 


"Biz sadece bedenlerimizle huzur bulmaya çalışan çılgın bir umutsuzluk yumağıydık."

~~~~
Yepyeni bir haftanın ilk gününden herkese merhaba! :)
Eylül ayının geldiğine inanamazken 5. günündeyiz. Hepimiz için güzel geçen bir ay olur umarım. <3
Son zamanlarda kitap yorumu yazılarım biraz yoğunluklu oldu fakat okuyup sizlerle paylaşmak istediğim kitaplarım biriktiğinden ve de dizi/film izleyemediğim bir süreçten geçtiğim için bir süre böyle devam edebilirim. :)
Bugün Royal serisinin üçüncü kitabı Çarpık Saray'dan bahsedeceğim. Önceki kitapları okumadıysanız yazı SPOİLER içerebilir, uyarımı yapayım. ^^

~~~~
"Sevdiğim insanlar için savaşabilirim. Mesela annem, Reed ya da senin için ama... savaş kendi kapıma dayandığında bunda başarılı olamıyorum."
~~~~

Kitabın adı Royal ailesi ve diğer karakterlerin ilişkilerini yansıtan bir seçim olmuş açıkçası. İlk iki kitapta da şaşırtıcı gelişmeler olmuştu fakat Çarpık Saray hepsinin üzerine çıktı. İkinci kitabın sonunda öğrendiğimiz şok edici cinayet ve Ella'nın öldü sandığımız babası Steve'in çıkıp gelmesi yaşanacakların habercisi niteliğindeydi. 
Çarpık Saray kitabında bu cinayetin zanlısını arıyor ve "çarpık" ilişkileri okuyoruz. Maktül Brooke ile en son görüşen Reed olduğu için katilin o olduğu düşünülüyor. 
Katil gerçekten Reed mi? 
Değilse gerçek katili bularak masumiyetini kanıtlayabilecek mi?
Öldü sandığı babasını bir anda karşısında gören Ella ne yapacak?
Baba-kız ayrı geçen yılları geride bırakıp hayatlarına mutlu bir şekilde devam edebilecek mi?
vb. birçok soru eşliğinde okuduğum bir kitap oldu. 
Bu kitabı okurken neredeyse her karakter hakkında sırlar ortaya dökülmeye başlıyor ve öyle karmaşık ilişkiler öğreniyoruz ki... Neler olduğunu söyleyip okumak isteyenler için kitabın büyüsünü kaçırmak istemedim ama bu kadarına da pes diyor insan. Ben bunları öğrendikten sonra bu hikayenin yananı Callum oldu dedim. Adam her şeyden habersiz, ailesi ve arkadaşı için elinden geleni yapmaya çalışıyor garibim. Bahsettiğim olaylar sebebiyle Callum dışındaki karakterlerden soğudum. Mantıklı sebepleri olsa anlayış gösterilebilir fakat çoğu +18 düşünceler sebebiyle olunca biraz kendinize gelin, hayat bunlardan ibaret değil demek istiyor insan.
Yazarın anlatımı önceki kitaplarda olduğu gibi Çarpık Saray'da da oldukça akıcıydı. Konusuna polisiye detaylar eklenince merak ve heyecan duyguları eşliğinde daha hızlı bir şekilde okunduğunu söyleyebilirim. Katilin kim olduğunu bulabilmek için Reed'in kendisi bile Ella kadar uğraşmadı, kızın karakterini sevmedim ama aşkı uğruna bu kadar uğraşmasını takdir ettiğim için bahsetmek istedim. O, bu kadar uğraşmasa katili biraz zor öğrenirdik gibi geliyor çünkü. :D
Genel anlamda kolay okunan, cinayet sebebiyle merak uyandıran bir kitaptı ama entrikaya ve cinselliğe bu kadar yoğunlaşmış olması bir noktadan sonra beni rahatsız etti açıkçası. Bu kadarına da gerek var mıydı gerçekten dediğim noktalar oldu.
Seriyi tavsiye eder miyim sorusuna cevap verecek olursam, ben elimde olduğu için okudum ve kalan kitaplarını da okuyacağım fakat ille de alıp okuyun diyebileceğim bir seri değil açıkçası. Kararı size bırakıyorum. Yeni yazılarda görüşene dek hoşça kalın! :)

~~~~

Royal Serisi Kitap Yorumları 



KİTABIN KÜNYESİ
Orijinal Adı:
Twisted Palace
Adı: Çarpık Saray
Yazar: Erin Watt
Seri : The Royal - 3. Kitap
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Sayfa Sayısı: 342
Baskı tarihi: Temmuz 2021

 


"İnsanın hayatta en büyük şansı istediği ve sevdiği mesleği yapabilmesidir."

~~~~
 Komedi türündeki filmleriyle aklımızda yer edinmiş oyuncularımızdan Zafer Algöz, anılarını derlediği Haşırt Dı Bilekbord, Keş On Dı Teybıl ve Ken Taç Dis kitaplarıyla yazarlık konusundaki yeteneğini bizlere gösteriyor. İlk iki kitabını henüz okuma fırsatım olmadı fakat Ken Taç Dis kitabını keyifle okuduğumu söyleyebilirim.
Zafer bey bu kitabında hayatında önemli yere sahip olan Kars, Trabzon ve Bursa şehirlerindeki anıları başta olmak üzere, çocukluğu, oyunculuğa başladığı gençlik yılları, tiyatro anıları, arkadaşları ile çıktığı tatillere kadar kapsamlı bir şekilde anılarına yer vermiş. Bunlar kronolojik olarak değil de karışık olarak bize aktarılmış. Her birini okurken birçok duyguyu hissettim aslında. Örneğin çocukluğundan bahsettiği kısımları okurken hem güldüm hem de biraz hüzünlendim, o yıllarda yaşamadığım için tam olarak bilmiyorum fakat o dönemin şartlarını öğrenmek ve o zamanlarda insanlar arasındaki samimiyetin şimdilerde giderek azaldığını fark etmek hüzünlenmeme sebep oldu. Beni en çok duygulandıran bölüm ise 2019 yılında aramızdan ayrılan (Reşat) Tarık Ünlüoğlu ile ilgili olanıydı. Kendisini televizyondan tanıyordum elbette ama yakın dostu Zafer Algöz'ün bakış açısından, ona dair anılar okumak, kişiliğine dair detaylar öğrenmek çok farklı hissettirdi. 
Sadece Tarık beyin değil, aramızdan ayrılan tiyatro ve oyunculuk konusunda birçok usta isimle olan anılarına yer vermişti. Bazen güldüren bazen hüzünlendiren anılardı her biri.
~~~~
"Tiyatro insana insanı insanca anlattı ve sonuçta insan yeniden insan olmak erdemine ulaştı."
~~~~
Ken Taç Dis kitabında Zafer Algöz'ün toplamda 18 tane anısı bulunuyor. Bunlardan sonuncusu okurlara sürpriz olarak Zafer beyin sesinden dinleyebileceğimiz şekilde QR koduyla eklenmişti kitaba. Bazı anılarda bahsedilen kişilerin fotoğrafları bölüm sonuna eklenmişti ve bence bu hoş bir detaydı. 
Tamamını keyifle okusam da Elmor Amca, Albayımmm Emret ve Reşatım... başlıklı anılar favorim oldu.
Hüzünlendiğim anılardan bahsedince belki de kitap sanki hüzün ağırlıklı gibi geldi size fakat öyle değildi tabii ki. Zafer bey mizahi yönünü de çok iyi yansıtmıştı, eğlenerek hatta bazen kahkahalar atarak okuduğum bölümler de oldu.
Zafer Algöz'ü daha yakından tanıdığım, birçok duyguyu bir arada hissettiğim, anı türünde olduğundan akıcı ve keyifli bir okuma oldu benim için. Siz de anı türünde kitaplar okumayı seviyorsanız, Zafer Algöz'ü daha yakından tanımak isterim diyorsanız bu kitaba şans verebilirsiniz. :)
~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Adı: Ken Taç Dis
Yazar: Zafer Algöz
Yayınevi: İnkılap Yayınevi
Sayfa Sayısı: 292
Baskı Tarihi: 2022

 


"Kimseye anlatamazsın neden yandığını, donduğunu, boğulduğunu. Öyle çok yara vardı ki etrafında, hepsinin kanayanı olursun da kimse anlamaz."

~~~~
Ada, çocukluğunda aldığı yaralar sebebiyle tabiri caizse sevgiye aç bir şekilde büyümüş genç bir kadın. Tam sevgiyi ve aşkı doya doya yaşayacağını düşündüğü adam tarafından da terk edilince hayatta tamamen tek başına kaldığını düşünür. Tek başına kendi ayakları üzerinde durmaya karar verdiği anda aldığı bir haber sonucunda hayatı bambaşka bir hal alır. Bu haberden sonra geçmişle olan bütün hesaplarını kapatmaya ve keşkeler olmadan yaşamına devam etmeye karar verir. Ta ki Antalya'dan Eskişehir'e giderken karşılaştığı Toprak hayatına dahil olana kadar.
Toprak, sinirli bir şekilde yolculuk yaparken yoluna çıkan kadın şoföre kendince kızıp söylenirken onun gözyaşlarına boğulmuş gözlerini görünce tüm o düşünceleri ve siniri uçup gider. Aklından çıkaramadığı o gözlerin sahibi kadınla hayatının aşkını yaşayacağından habersiz, genç kadının başına bir şey gelmemesi için ona yol gösterici olmaya karar verir. Ve Ada ile Toprak'ın hikayesi başlar.

~~~~ 
"Buz tutan kalbim bir adamın ellerinde ısındı. Sıcacık bakışlarıyla bütün buzlar aktı gitti. Yeniden atmaya başladı kalbim. Her şeyi yeniden hissetmeye başladı."
~~~~
Aşka Özür Diletmem kitabı son zamanlarda okuduğum en etkileyici kitaplardan biri oldu desem abartmış olmam. Ada'nın hikayesi beni gerçekten derinden etkiledi. Geçmişinde yaşadıklarına rağmen sevgi ve aşktan uzaklaşmaması, bunları ona yaşatanlara karşı güçlü duruşu ile favori karakterlerimden biri oldu.
Toprak'ın yaptığı bazı şeyleri doğru bulmasam da Ada'ya olan aşkı ve davranışları onu anlamamı sağladı diyebilirim. Çok detaya girip spoiler vermek istemiyorum ama sonrasında da durumu gerçekten iyi toparladı. :)
Dilek Görmez'in kalemi ile tanışma kitabım oldu ve bence iyi ki tanıştık. Anlatım tarzını, Ada'nın hikayesini bize aktarış şeklini çok sevdim. Öyle ki kitabı elime aldıktan birkaç saat sonra bitirmiştim. Hem akıcı bir anlatımı hem de kendisine bağlayan bir kurgusu vardı. Aşkı ve hüznü derinden hissettiğim bir okuma serüveni oldu benim için. Sonunu daha farklı bir şekilde okumak ister miydim? İsterdim, evet fakat bu hikayenin etkileyici olmasını sağlayan bu şekilde bitişiydi bence. Daha vurucu ve akılda kalıcı olmasını sağladığını düşünüyorum. Bundan sonrası için ne desem kitaba dair ipucu içereceği için yorumumu burada sonlandırıyorum ama hüzünlü aşk hikayelerini (hayatın içinden bir hikaye de diyebilirim) okumayı seviyorsanız bu kitaba şans vermenizi isterim. 
 
~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Adı:
Aşka Özür Diletmem
Yazar: Dilek Görmez
Yayınevi: İnkılap Yayınevi
Sayfa Sayısı: 200
Baskı Tarihi: Temmuz 2022



"Belki de yıllardır diyet yapıyorsunuz, denemediğiniz liste kalmadı, gittiğiniz bilmem kaçıncı diyetisyenin odasına girdiğinizde 'makus kaderinizin tekrar edeceğini düşünüyorsunuz ancak her tecrübe farklıdır; bu kitap da sizin yeni yol arkadaşınız ve motivasyon kaynağınız olacak."

~~~~

Merhabalar, görüşmeyeli nasılsınız? Keyifler yerindedir umarım ☺️ Bugün romantik kitapları Kalbimi Geri Verir Misin?, Aşk Benim Hamurumda Var ve Menümüzde Aşk Var ile tanıdığımız Melekber Deniz'in diyetisyen olarak mesleğinde edindiği deneyimleri ile hazırladığı kitabından bahsetmeye geldim.
Yukarıda alıntı olarak eklediğim metinde yazdığı gibi çoğumuz kilo vermek için birçok diyet listeleri denemiş ve bazen pes edip bırakmış yahut da azimle devam etsek de olumlu sonuç alamadığımız için karamsarlığa kapılmışızdır. Ben de zaman zaman böyle girişimlerde bulunsam da bir türlü istikrar sağlayamadım açıkçası. Yine kilo vermek üzerine düşünüp kendimi ikna ekmeye çalıştığım bir dönem yaşarken Melekber hanımın bu kitabı elime geçti. Hal böyle olunca büyük bir heyecanla incelemeye başladım. Kitabın ilk sayfalarından diyetisyenimizin bu konudaki uzmanlığı kendisini belli ediyor diyebilirim. Kilo verme ve diyete dair birçok şeye detaylıca yer verilmiş; Ödem, detoks, diyet türleri ( ketojenik diyet, Akdeniz diyeti vb.), diyet uygularken karşılabileceğimiz rahatsızlıklar ve diyeti etkileyebilecek diğer rahatsızlıklar, çocukluk çağı obezitesi, hamilelik ve doğum sonrasında diyet, 21 gün şekersiz beslenme. Böyle sıralarken bile ne kadar dolu dolu bir içeriği olduğunu anlamışsınızdır bence. ☺️

~~~~

Kitaptan birçok bilgi edindim ama beni en çok heyecanlandıran 21 gün şekersiz beslenme bölümü oldu açıkçası 🤩 Çünkü diyetisyenimiz hem nasıl uygulayacağımızı açıklamış hem de örnek bir beslenme listesi hazırlayarak büyük bir kolaylık sağlamış. Ben böyle durumlarda ne yesem diye düşünmekten kurtulamadığım için çok hoşuma gitti ve işimi kolaylaştırdı. Bunun dışında diyete dair püf noktaları ve şekersiz beslenme dışında normal beslenmemizde yapabileceğimiz farklı tariflerde bulunuyor. Ayrıca kitabın baskısı görsellik açısından da çok hoş tasarlanmış. Okurken sebze ve meyvelerin, yemeklerin rengarenk, iç açıcı görüntülerini görmek benim için ayrıca zevkliydi. ❤️
Roman gibi okuyup kitaplığa kaldırmak için değil de sürekli elimizin altında bulunup aklımıza geldikçe inceleyebileceğimiz türden bir kitap. Siz de benim gibi diyet konusunda zorlanıyorsanız bu kitabı edinip incelemenizi tavsiye ederim. Hatta isterseniz 21 gün şekersiz beslenmeyi birlikte bile deneyebiliriz. 🤩

 


"Herkesin ansızın büyüdüğü bir yaz vardır..."

~~~~

Gençlik yıllarında tüm yaz tatillerini bir arada geçirmiş bir grup arkadaş; Ece, Serra, Yiğit, Kerem ve Okan.

Yıllar sonra yeniden bir araya gelirler. Fakat bu buluşma eski dostların hasret gidermesi gibi değil de geçmişte yarım kalmış hesaplaşmalarını yapmak gibidir. 20 yıl önce yarım kalan gizemli oyunlarına devam etmek zorunda kalırlar. Gençlik yıllarında iple çektikleri deniz, kum ve güneşle iç içe geçen keyifli yazların aksine tüm sırların ortaya döküldüğü, ödenmesi gereken bedeller için hesaplaşmaların görüldüğü bir toplantıya dönüşür.

~~~~

"Öyle ya, hayatta kötüye giden her şeyin, çıt diye kırıldığı bir an vardır ve çoğu zaman öyle belli belirsiz bir çıt sesidir ki, kimse duymaz; ama o günden sonra bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmaz.."

~~~~

O Yaz, favori yayınevlerimden bir tanesi olan Yan Pasaj Yayınevi'nin en yeni kitaplarından bir tanesi. Genelde çeviri kitap yayınladıklarından dolayı Türk yazarlardan Işıl Şenol'un kaleminden bir kitabı bizlerle buluşturmaları benim için ayrıca heyecan ve merak uyandırıcı bir detay oldu. Kitap elime ulaştıktan kısa bir süre sonra okuyup bitirdim ama bazı sebeplerden dolayı sizlerle paylaşmam gecikti. Ama ne demiş atalarımız geç olsun güç olmasın. :)

Kitabımız geçmiş ve günümüz şeklinde çift zamanlı olarak ilerliyor. 1996 yılından 2019 yılına uzanan bir yolculuk. Bu arkadaş grubunun bir araya gelişlerini ve tüm masumluklarını yitirip bir anda büyüdükleri "O Yaz"a kadar yaşadıkları keyifli anlar ile birlikte yıllar sonra hayatlarının ne durumda olduğunu, kimisinin yaşadığı vicdan azabını, kimisinin de geçmişin gölgelerinden kaçarken yaşadıklarına şahitlik ediyoruz aslında.

Hikaye Ece karakterine yoğunlaşarak başladığı için yoğun olarak Ece'nin duygularını okuyup hissediyoruz. Gençliğinde hissettikleri ve yaşadıkları, günümüzde geçmişin gölgeleriyle yaşamaya devam etme çabaları. En çok da Ece'nin kendini dış dünyaya kapatmasına sebep olan durumun ne olduğunu merak ederek okudum. Konu ilerledikçe ve o malum olayın yaşandığı bölüme yaklaştıkça heyecanım ve merakım da artmaya devam etti. Hal böyle olunca mümkün olduğunca elimden bırakmadan okuyup bitirdim. Ve hem geçmişte hem günümüz kısmındaki olaylar açığa çıktıkça şok üstüne şok yaşadım. En masum görünen insanın bile kendi çıkarı (aşk, para vb) için neler yapabileceğini bir kez daha gördüm ve kitabın günlük hayatta da karşımıza çıkabilecek türden olaylarla kurgulandığının farkına vardım. Karakterler hakkında detaylı konuşursam kitaba dair büyük ipuçları olabileceğinden o kısma hiç girmek istemiyorum ama tek söyleyebileceğim bu hikayenin en masumu ve benimde favori karakterim olan Ece. Ah Ece ah.. :)

 Yazarımız Işıl Şenol'un akıcı anlatımı ve kurgusal yeteneğinden çıkan Yalova'nın denizi ve güneşi altında yaşanan tatlı yaz arkadaşlığından gizemli anlara uzanan hem keyifli hem de hüzünlü duygular yaşatan bu kitabı sizlerin de okumasını çok isterim. Çünkü beni gerçek mana da derinden etkiledi. 💙

 


“Kayıpların evlerinde kaplamış oldukları alanlar bomboş, kıpırtısız duruyordu. Beklenmedik gidişleri, eskiden var oldukları yerdeki zamanı da durgunlaştırmış, saydamlaştırmıştı. Kedinin sepeti salondaki büfenin yanında olanca yalnızlığıyla Latife Hanım’ın içini burkuyordu. Canfeda, yatağının Muzaffer tarafını tek bir kırışıklık olmaksızın yarı yarıya örtülü tutuyordu. Remziye’nin eviyse bıraktığı andaki tuhaf düzen içinde hüzünle sahibinin gelişini bekleyerek eskimeye başlamıştı bile. Daha şimdiden musluk contaları paslanmış, tavanlar ve pencere pervazları örümcek bağlamış, fotoğrafların üzeri tozlanmış, şalına yansıyan güneş ışınları parlak turuncumsu rengini soldurup bozartmıştı.”
(Tanıtım Bülteninden)

~~~~
Bir gün uyandığında biricik arkadaşı ve hayatının anlamı olarak gördüğü iç sesini kaybederek bambaşka bir hayata uyanan İrfan.
Oğlunun garip hallerinin çaresi olarak gördüğü hocadan umduğunu bulamayan ve bu duruma çözüm olarak oğlunu ilk bulduğu kızla evlendirmek isteyen Naciye anne.
Naciye'ye bu macerada yardımcı olabilecek ahiretliği, biricik dostu ve kırk yıllık komşusu, yalnızlığı sebebiyle unutkanlık hastalığına tutulan Remziye.
Naciye hanımın gelin adayı, ailesinden geriye ablası ve halası kalmış, gördüğü erotik rüyaları gerçeklikten ayırt edemeyen ve bunların etkisiyle yaşamaya başlayan İsmihan.

~~~~
Şu dünyada bir insanın maneviyatından daha değerli ne olabilirdi? Burası geçici ikametgahımızdı. Maddi şeyler hep geçiciydi; daha önemlisi, katı ve zalimdir. Bunca haksızlıklığa, adetsızliğe, çirkinliğe, sahteliğe sağlam bir maneviyat olmaksızın nasıl dayanılırdı? Edebi istirahatğahımıza ulaşıncaya kadar aklını kaçırmadan bu dünyada yaşamamıza olanak sağlayan şey; o uhrevi tutkal degil miydi? Bu yapışkan olmadı mı kimse hayata tutunamaz, rüzgara kapılmış bir yaprak gibi sürüklenir giderdi. İrfan da böyle sürüklenecek miydi? Buna ömrü oldukça müsaade edemezdi. Gerekirse ayağından, bacağından bağlayıp evladını bırakmayacaktı, zira onu yolda bulmamıştı.
~~~~
Tanıtım bülteninde yazdığı gibi Düş Uykusu tam karnaval havasında bir kitap. Her bir karakterin kendine has hikayesi olduğu, renkli, eğlenceli ve birçok duyguyu içerisinde barındırıyor. Benim favorilerim Naciye ve Remziye ikilisi oldu. Aralarındaki diyalogları ve yaptıklarını okurken çok eğlendim. Birbirlerine verdikleri değer ve aralarındaki dostluk ise çok etkileyiciydi. 
Düş Uykusu, yazarımızın ilk kitabı olmasına rağmen başarılı bir anlatım tarzı var. Kitaplarda genelde 1 ya da 2 karakterin hikayesini odaklanır diğerleri geri planda bırakılır fakat Düş Uykusu'nda tüm karakterlerin hikayesi, ruh halleri ve davranışlarının arkasındaki sebepleri detaylıca aktarılmıştı. Yazarımızın kitaba kattığı mizahi tarafta oldukça keyifliydi. Günlük hayatımızda karşılaştığımız, yaşadığımız durumları ince esprilerle kitabın içerisinde eğlenceli bir şekilde yansıtmıştı. Mizahın yanında toplumsal eleştiriler de içeren, eğlendirirken  insanı düşüncelere sürükleyen bir havası da vardı. Kitabın sonlarına yaklaşırken beklenmedik bir durum yaşandı. Bu bölümü okuduktan sonra yazar sonuca nasıl bağlayacak acaba diye ayrıca bir merakla okudum ve beni tatmin eden, tüm karakterlerin hikayelerini bir sonuca bağlayan güzel bir sona ulaştırdı. Instagram'da minik bir okuma grubuyla okuduğum Düş Uykusu kitabını kısa bir sürede ve keyifli bir şekilde okuduğum için sizlerle de paylaşmak istedim. Bu türde kitapları okumayı seviyorsanız şans verebilirsiniz. ^^

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Adı:
Düş Uykusu
Yazar: Oya Denizyaran
Yayınevi: İnkılap Yayınevi
Sayfa Sayısı: 280
Baskı tarihi: Kasım 2021

 


"Bu hayatta, pusulanın kırmızı ucu hep vicdanını göstersin."

~~~~

Kostik, Cinli ve Zehir. 

Kendilerini hayatın adaletsizliğini düzeltmeye adamış 3 arkadaş. Bunun için birtakım karanlık işlere bulaşmış olsalar da içlerinde asla kötülük barındırmayan insanlar. Artık bu tür işlerden el-ayak çekip sakin bir hayat sürmeye karar verdiklerinde Leyla çıkagelir.  Aşiyan mezarlığında çello kutusunun içerisinde bulunan bebek cesedi ile başlayan hikaye ile bu 4 insanı tanımaya başlıyoruz. Ve mezarlıkta bulunan bebeğin cinayetinin arkasındaki sır perdesinin aralanmasına şahitlik ediyoruz.

~~~~

“Karanlık her zaman kötü değildir. Aradığın şey bir unutma bahçesi ise karanlıktan iyisi yoktur. Kaybolur gidersin siyah perdenin arasından. Gördüğün yok, görenin yok... Bir de zihnine çekebilirsen karanlığın perdesini mesele tamamdır. Unutmak için beyninin dehlizlerini karanlığın uykusuna yatırman gerek en başta. Sonra beynin uyur, sonra sen uyursun; nihayet uyursun. Demek ki artık başarabilmişsindir unutmayı, demek ki artık karanlığın dinginliğini ruhuna yedirmişsindir. Korkular yok yalnızca karanlıkta, korkularından kaçıp sığınacağın bir ağaç kovuğu olur bazen karanlık.”

~~~~

Bıçak Islığı, ilk sayfalarda anlamakta zorlandığım fakat ilerledikçe her şeyin yerli yerine oturduğu bir okuma serüveni oldu benim için. Yazarımız Leyla, Kostik, Cinli ve Zehir karakterleri üzerinden ortaya çıkardığı kurgusu ile sokaklardaki yaşam mücadelesini, insanların psikolojik durumlarını ele alırken diğer yandan da insanların hırsları uğruna yaptıklarını vurucu bir şekilde aktarmıştı bence. Aslında kitaba dair birçok şey söylemek istiyorum fakat kısacık olan bu hikayeye dair ne dersem spoi olup kitabın büyüsünü bozacağını düşündüğümden kendimi tutuyorum. :)

Çello kutusundaki bebeğin cinayetinin failini bulma serüveni oldukça gizemli ve heyecanlıydı. Aynı zamanda her bir karakterin hayatına dair öğrendiklerim; Çello sanatçısı olan Leyla'nın sakin bir hayattan böyle bir duruma sürüklenmesi, sokakta karşılaşsak belki de farklı gözle bakacağımız Kostik, Cinli ve Zehir'in hayatlarını bu hale getiren şeyler beni çok etkiledi.

Cinayetin asıl failinin bulunması ve ona yapılanları okurken bir oh çektiğimi de itiraf edeceğim. Adalet böyle sağlanmaz diyeceksiniz belki ama hırslarının kölesi olup masum insanların hayatlarını hiçe sayan bu insanların gerçekte de olduğunu bilmek sinirlerimi altüst etti. Kurgu ya da değil bir şekilde cezalarını çektiklerini görmek o durumu unutturmasa da iyi geliyor bence.  

Bıçak Islığı, kısa bir eser fakat yazarımızın toplum ve bireye karşı eleştirel bir kurgu oluşturması sebebiyle yoğun ve dolu doluydu bence. Birkaç sayfa okuduktan sonra olayların akışına öyle kapılıyor ki insan, anlatımın akıcılığı ile de birleşince, kitap bittiğinde kendine geliyor. Bittikten sonra da okuduklarını sindirme süreci başlıyor. :)

Okurken sizi sarsan, eleştirel bakmanızı sağlayan eserleri okumayı seviyorsanız Bıçak Islığı kitabına şans vermelisiniz.

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Adı:
Bıçak Islığı
Yazar: Mesut Çiftci
Yayınevi: İnkılap Yayınları
Sayfa Sayısı: 156
Baskı tarihi: 2022

 


"Birine böylesine güvenmek güzel bir şey olmalıydı. Benim güvendiğim tek insan artık yanımda değildi. Ölmüş ve gömülmüştü."

~~~~

Ella Harper, hayatını doğduğu andan itibaren annesinin peşinden oradan oraya sürüklenerek geçirmiş olsa da umudunu hiç kaybetmemiş, bir gün zorlukların içerisinden kurtulacağını hayal ederek yaşamıştır. Hayattaki tek dayanağı olan annesinin ani ölümüyle yapayalnız kalan Ella'nın hayatı, birden ortaya çıkan adamın varlığıyla tamamen değişecektir. 
Aniden ortaya çıkan bu adam, hakkında hiçbir şey bilmediği babasının arkadaşı olan Callum Royal, Ella'ya hayallerinin ötesinde kocaman bir malikane, özel okul ve yüklü miktarda harçlık ile rüya gibi bir hayat sunar. Bu rüyayı kabuse çevirecek  5 erkek kardeş bonusu ile. Hepsi birbirinden zalim ve bir o kadar çekici olsalar da, Ella'nın en büyük sınavı ondan kurtulmak için her şeyi yapabilecek Reed Royal'den başkası değildir.

"Zenginlik, ölçüsüzlük, aldatma ve her kapının ardında başka bir günahla, Ella Royal Malikanesi'nde tutunmak istiyorsa önce kendi yolunu bulmak zorundaydı."

~~~~

"Aileni kaybetmiş olabilirsin ama artık yalnız değilsin, Ella. Sen artık bir Royal'sın."

~~~~
Royal serisi, sosyal medyada sıkça karşıma çıkan ve okuyanların çoğu tarafından övgüyle bahsedildiği için merak ettiğim ve okumak istediğim serilerden bir tanesiydi. Bir arkadaşım hediye edince bekletmeden okudum ama yazı hazırlamak için fırsatım olmayınca sizlere bahsetmek bu zamana kaldı. :)
Kitap okumakta zorlandığım, kolay okunan ve kafa dağıtacak türde kitap aradığım dönemde okumaya başladım. Bu konuda beklentimi karşıladığını söyleyebilirim. Akıcı anlatımı ile kısa bir süre içerisinde okuyup bitirdim. Konusu itibariyle Gossip Girl, Elite vb popüler dizilere benziyor. İhtişamlı hayatlar, karmaşık ilişkiler ve entrika dolu bir seri. 
Kağıt Prenses kitabında Ella'nın Royal'lerin hayatına dahil olduktan sonra yaşadığı zorlukları okuyoruz. 5 Royal erkeği hayatlarına sonradan dahil olan, para avcısı olarak gördükleri bu kıza karşı savaş açmışken, Ella birde okulda hakkında çıkan dedikodular ve ona kurulan komplolar ile başa çıkmak için çaba göstermek zorunda kalır. Ona her türlü zorluğu çıkaran Reed Royal'e doğru çekilmesi ise onun için başa çıkılması gereken ayrı bir problem gibi görünüyor.
İtiraf etmem gerekirse konusu, olayların gidişatı klişe ve aşırı derecede tahmin edilebilir. Ama anlatımı akıcı olunca bu durum okurken beni rahatsız etmedi aksine çok rahat bir şekilde okudum. Kitaplarda cinsellik, madde kullanımı ve yasadışı dövüş gibi konulara yer verilmesine karşı değilim fakat bu seride özellikle cinsellik konusu aşırı yoğun şekilde ele alınmıştı. Küçükten büyüğe her karakter sürekli libidosu tavan yapmış şekilde dolaştığı için bir yerden sonra bu kadarı fazla yeter ama hissi veriyordu açıkçası. Kitaba dair beni rahatsız eden tek nokta bu olduğu için bahsetmek istedim. Geneline baktığımda keyif alarak okuduğum bir kitap ve seriydi.
Bu türde kitapları okumayı seviyorsanız ya da benim gibi kitap okumakta zorlandığınız bir dönemde, kafa dağıtmalık tarzda bir şeyler okumak istiyorsanız Kağıt Prenses ve Royal serisine şans verebilirsiniz. ♥
Serinin diğer kitapları hakkında yazılarım da çok yakında bloğumda olacak. :)

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Orijinal Adı:
Paper Princess
Adı: Kağıt Prenses
Yazar: Erin Watt
Seri : The Royal - 1. Kitap
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Sayfa Sayısı: 320
Baskı tarihi: 1.Baskı Şubat 2021