Merhabalar.
6 Şubat'ta ülkemizde 11 ilimizi etkileyen büyük depremden sonra uzun bir süre aklım ve kalbim onlarla birlikteydi. Vefat eden, enkazlarda kurtulmayı bekleyen binlerce canımız varken hayata devam edebilmek diye bir şey olamazdı zaten. Depremin etkileri hala devam ederken hem ülkemizde herkesin seferber olmasıyla hem de yurtdışından gelen yardımlar sayesinde yaralarımızı sarmaya başladığımız bu günlerde ben de şubat ayında okuduğum ve psikolojik açıdan bana destek olan kitapları sizlerle paylaşmak istedim. Umarım böyle bir felaketi bir daha yaşamayız...

 Zahiri - Albert | Kitap Yorumu

Zahiri kitabı, güzel ve iyi huylu Clara ile zekasına hayran olduğu kardeşi Brain'ın yaşadıklarını konu alıyor. Kelebeklerle özel bir bağı olan Clara, hayatının aşkı Phil ile de bir kelebek sayesinde tanışır. Hayatları masallardaki gibi ilerlerken, mutluluklarını bir kız çocukları olur. Clara gibi asıl bir güzelliği Julia, bazı insanların dikkatini çeker. İyilik ve kötülüğün savaşı böylece başlamış olur. Brain'in odasında ortaya çıkan gizli bir geçitte bulduğu, geleceğe dair bilgiler içeren bir defter bu savaşta onlara yardımcı olur.  Defterin içerisindeki notlar ile Brain'in zekası birleşince zorluklarla mücadele edebilirler ama kötülere galip gelmeleri için yeterli olacak mı orası kitabı okuyacakların öğreneceği soru olsun. :)

 Masal tadında başlayan hikaye, fantastik öğeler eklenince farklı bir boyuta geçiyor diyebilirim. İnanç, yaratıcı gibi kavramlar üzerine de eğilen çok yönlü bir eser. Olayların akışı yönünden bazı noktalarda hızlı geçişler olduğunu düşünsem de akıcı bir anlatıma sahipti. Brain, zeki bir karakter olduğu olay örgüsü içerisinde anlaşılıyordu, "küçük dahi" sıfatının kullanımı bu yönden biraz abartılı geldi. Genel anlamda baktığımda anlatılan konu ve verilmek istenen mesajlar oldukça anlamlıydı. Bu tür kitaplar okumayı seviyorsanız şans verebilirsiniz.



Charlotte Bronte'nin Gizli Aşkı - Jolien Janzing | Kitap Yorumu

Jolien Janzing'in 19. yüzyıl İngiliz edebiyatı alanında uzmanlığı ile eserleriyle edebiyat dünyasının önemli isimleri arasında yer alan Bronte kardeşler hakkında biyogrofik bir roman kaleme almış. Bir papazın kızları olarak dünyaya gelen Charlotte ve Emily'nin hayatlarında önemli bir dönem olan Brüksel'e gidiş ve orada geçirdikleri zamana ilişkin araştırmalarıyla hayal gücünü harmanlayan yazarımız, Charlotte Bronte'nin Gizli Aşkı kitabı ile iki kız kardeşin hayatlarına ışık tutuyor diyebilirim. 

Uğultulu Tepeler ve Jane Eyre ile hepimizin tanıdığı Bronte kardeşler hakkında gerçek bilgilere dayanarak kaleme alınmış bu kitabı okumak benim için heyecan vericiydi. Charlotte ve Emily, birbirinden farklı karaktere sahip iki kardeş. Emily içine kapanık, evinin huzurlu ortamında olmayı severken; Charlotte daha atılgan ve dışa dönük biri. Charlotte'nin yeni dünyalar keşfetme isteğiyle eğitim almak üzere Brüksel'e giderler. Burada yatılı bir okulda Fransızca eğitimi alırken, Charlotte'nin aşık oluşu ve sonrasında yaşadıklarını okuyoruz.

Yazar, bilgi birikimini ve yeteneğini başarılı bir şekilde kullanmıştı bence. Özellikle betimlemeleriyle okurken o döneme gidip yaşananlara şahit oluyormuş hissi verdi. Normalde yoğun betimlemeye sahip kitapları okumakta zorlanırım fakat bu kitabı okurken birkaç bölüm sonra bu duruma alıştım hatta hoşuma gitmeye başladı. Gerçek hayata dayanıyor olması da ilgi çekici bir detaydı. Okurken bir yandan da araştırdığım için yazar akışı kurgusal olarak kendinden bir şeyler katarak değiştirecek mi yoksa gerçek olaylara bağlı kalarak mı ilerleyecek merakıyla devam ettim. Bitirdiğimde ise Bronte kardeşlere dair daha fazla şey okuma isteğiyle doldum. Siz de edebiyat dünyasının ünlü isimlerinden olan bu iki kız kardeşin hayatına dair bir şeyler okumak isterseniz tavsiye edebilirim. :)



Kader Gayrete Aşıktır - Ethem Emin Nemutlu | Kitap Yorumu

Engelli bireyler için yaptığı yatırımlar ve büyük destekler ile tanınan Erkut, bir gün verdiği konferansta onu dinlemeye gelen yüzlerce kişiye yaşanmış gerçek bir hikayeyi anlatmaya başlar. Hikayenin kahramanları iki kız kardeş Deniz ve Merve. Köyün en varlıklı adamı olan Ali Ağa'nın kızları olsalar da babalarından gördükleri şiddet sebebiyle korku içinde hapis hayatı yaşarlar. Bu da yetmez gibi Ali Ağa, bir gün Deniz'i hiç tanımadığı bir adamla evlendireceği haberiyle çıkagelir. Kaderine boyun eğen Deniz, tam evleneceği gün karşısına çıkan Kerem ile kaçmaya ve bu durumdan kurtulmaya karar verir. Kaçıp kurtulduğunu, Kerem ve oğlu Emin ile mutlu bir hayat yaşayacağını düşünse de kader yine ağlarını Deniz için örer. Alkolik olan Kerem, hem Deniz'e hem de oğluna şiddet uygulamaya başlar. Deniz acı dolu hayatında, mutlu günler görebilecek mi sorusunun cevabı kitapta.

Gerçek bir hikayenin bizlere aktarıldığı tabiri caizse yürek yakan bir kitap Kader Gayrete Aşıktır. Deniz'in önce babasına sonrasında eşi Kerem'e karşı verdiği mücadele. Hayata karşı tek tutanağı olan oğlunu koruma çabaları. Okurken boğazım düğüm düğüm oldu, yüreğim sızladı. Okuduklarımın gerçek olduğunu bilmek ise bu durumu kat kat arttırdı. 

Kadınlara ve çocuklara şiddet, engelli bireylere yönelik farkındalık ve insanlara karşı önyargılı davranmamak konusunda güzel mesajlar içeren anlamlı bir kitaptı. Birkaç saat içerisinde okuyup bitirsem de uzun süre aklımdan çıkmayacağını söyleyebilirim. Tüm zorluklara rağmen pes etmeden, gayret ederek neler başarılabileceğini ve sevginin iyileştirici gücünü bir kez daha anlamamı sağladı. Bu etkileyici hikayeyi sizlerin de okumasını isterim.



 


Sanırım siz de bana katılırsınız: Bu hayatta herkesin istediği şey, ardından bir iz bırakmaktır, değil mi? Ebediyete kadar unutulmamak? Ama yanılıyorsunuz, gerçek bu değil. Bundan eminim. Çünkü yaşadım, oradan biliyorum. Size de anlatacağım.

Şimdi size ne ölümden ne Tanrı’dan ne de tünelin ucundaki ışıktan bahsedeceğim. Size Théo’dan bahsedeceğim. Aramızdaki o özel bağdan. Ailemizden. Kırk iki yıllık hayatım boyunca bana yakın olmuş, beni sevmiş bir sürü insandan... “Güçlü olduğumuz için bizim başımıza gelenlerden.” O lanet olası hastalıktan. Bir anda yitip giden geleceğimizden. Ve umuttan, mücadeleden, hayallerimizden bahsedeceğim. Hazır mısınız? Öyleyse sakince bir yere oturun, derin bir nefes alın ve beni dinleyin.

Ben Sarah. Ben genç bir anneyim, genç bir kadın. Kırk iki yaşında, ölü bir kadın… Nihayet özgür kalmak, o ebedî huzura ermek için hikâyemi sizlere anlatmam gerek… 
(Tanıtım Bülteninden)

~~~~
Mutlu hafta sonları blog arkadaşlarım. 
Bugün size ismiyle ve kapak tasarımıyla beni kendine çeken Güçlü Olduğumuz İçin Bizim Başımıza Geldi kitabından bahsetmek istiyorum. Tanıtım bülteni etkileyici bir şekilde yazıldığı için ben bundan iyisini yazamam diyerek onu kullanmayı tercih ettim. :)
Sarah, genç yaşta vefat etmiş bir kadın. Kitapta geçmişten başlayarak kesitler halinde bu duruma nasıl geldiğini bize aktarıyor. Gençliğinden başlayarak, hayatının aşkı Theo ile tanışması, çocukları Simon ve Camille'nin doğuşu ve hayatının seyrini değiştiren hastalığının ortaya çıkışı şeklinde ilerliyor.
***
Güçlü Olduğumuz İçin Bizim Başımıza Geldi, alışageldiğimiz tarzdan farklı olarak ölmüş birinin anlatımından olunca kitaba başlarken nasıl bir ilerleyiş olur acaba diye düşündüm. İlk bölümlerde Sarah, düşüncelerini ve anılarını dağınık bir şekilde anlattığı için adapte olmakta biraz zorlandığımı itiraf edeyim. Yazar kitabın sonunu başından bizlere verdiğinden dolayı okumaya devam etmemi sağlayacak merak öğesi ortadan kalkmış oldu. Olay örgüsü olarak da heyecanlandıracak ya da akışı hareketlendirecek bir durum yaşanmadığından durağan bir okuma oldu benim için. Ara sıra acaba sonucu değiştirecek mucizevi bir şeyler olur mu diye düşünsem de hayatın gerçekleri gibi kitabın akışı da değişmedi elbette. Annem de kanser hastalığı geçirdiği için, bu duruma yakından şahit olan biri olarak durumun ağırlığını çok iyi biliyorum. Hastalık ve tedavi süreci çok zorlu ve yıpratıcı olabiliyor. Bu anlamda karakterlerin ruh hallerini daha farklı bir gözle değerlendirdim diyebilirim. Ama son bölümlerde yaşananlara, karakterlerin davranışlarının sebeplerini anlamaya çalışsam da nereden bakarsam bakayım Sarah böyle bir şeyi hak etmedi. Sonuçta sevdiğiniz birinden sonsuza kadar ayrılıyorsunuz. Bu süreçte fedakarlık yapmış olsanız bile bir yas süreci ve o kişiye olan sevgi ve saygının daha iyi bir şekilde aktarılması gerektiği düşüncesindeyim. Bu anlamda üzülerek beni tatmin etmeyen bir son oldu. Yan Pasaj Yayınevi'nin kitaplarını ne kadar sevdiğimi sıkça söylüyorum, sizlerde hatırlarsınız. G.O.İ.B.B.Geldi konusu itibariyle hayatın gerçekçi yüzünü etkileyici şekilde yansıtan bir kitap olsa da  bahsettiğim durumdan dolayı diğer kitapların bir tık gerisinde kaldığı için kesin okuyun diyemem ama bu tarz kitapları okumayı seviyorsanız şans verebilirsiniz. 

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Orijinal Adı:
Il Est Juste Que Les Forts Soient Frappes
Yazar: Thibault Berard
Çevirmen: Gülşah Ercenk
Yayınevi: Yan Pasaj
Sayfa Sayısı: 286
Baskı tarihi: Ekim 2022



Merhabalar blog arkadaşlarım. :)

Görüşmeyeli nasılsınız? Umarım her şey yolundadır. Ben, kişisel yoğunluklarımdan dolayı bir süredir buralarda olamadım. Sizleri biraz özledim ve bugün fırsat bulmuşken hemen geldim.<3

Ocak ayı bitmek üzere farkındayım ama yine 2022 yılı değerlendirme yazılarımı tamamlamak istedim. Bu yazımda 2022 yılında izlediğim film, dizi ve programları sizlerle paylaşacağım. ^^


FİLMLER 

1) Last Christmas (2019)

2) My Annoying Brother (2016)

3) The Beauty Inside (2015)

4) Red Notice (2021)

5) Just My Luck (2006)

6) The Break-Up (2006)

7) Bridget Jones'un Bebeği (2016)

8) Aşk Taktikleri (2022)

9) What's Your Number? (2011)

10) Çernobil 1986 (2021)

11) Bir Alışverişkoliğin İtirafları (2009)

12) Julie and Julia (2009)

13) Ölü Ozanlar Derneği (1989)

14) Late Night (2019)

15) A Castle for Christmas ( 2021)

16) Benden Ne Olur ( 2022)




DİZİLER

1) Friends

2) Orange

3) Shadow Beauty

4) Twenty One Twenty Five

5) Pera Palasta Gece Yarısı

6) My Little Happiness

7) The Time Traveler's Wife

8) About Is Love

9) Spinning Out

10) Dünyayla Benim Aramda

11) Kırık Kalpler İçin Astroloji Rehberi

12) Home for Christmas

13) Hayaller ve Hayatlar

14) Love Death Robots

15) Wednesday

16) Alchemy of Souls

17) Emily in Paris

18) Gilmore Girls: A Year in the Life




PROGRAMLAR

1) Dersimiz Çikolata

2) Get Organized with The Home Edit

3) Marie Kondo İle Hayatına Neşe Kat

4) Is It Cake?

5) Masterchef Türkiye 2022

~~~~

2022 yılında izlediklerim genel olarak böyleydi. Yıl içerisinde sizlerle detaylı yazılarını paylaştığım dizi,film ve programların linklerini ekledim. İsimlerine tıklayarak okuyabilirsiniz. :)

Siz geçen yıl neler izlediniz? Listelerimizde ortak yapımlar var mı ya da ben farklı olarak bunu izledim ve favorim oldu Gizem, sen de muhakkak izle dediğiniz bir yapım varsa yorumlarda benimle paylaşabilirsiniz. <3

 


"Asırlardır efendilerin köleleri olmadık sadece, cellatlarımız da kahramanlarımız oldu aynı zamanda. Şimdi, adım adım kurmak istedikleri son imparatorlukta yeni alışkanlıklara hazırlıyorlar bizi. Son başlıyor. Binlerce yıldır yarattıkları her şey şimdiye, şu ana varabilmek içindi. Karanlık çağın kapıları çoktan aralandı! Bir an önce Pulsar'ı koru!"

Luna Kitap Konusu
Polis memuru Adem, annesi ile birlikte sıradan bir hayat yaşamaktadır. Annesinin ani vefatından sonra tabiri caizse hayatı tepetaklak olur. Tek başına kaldığı yetmezmiş gibi, görevi de değiştirilir ve trafik polisi olarak atanır. Bir akşam ekip arkadaşı ile trafik kontrolü yapacakları konuma gittiklerinde buldukları kadın cesedi ise Adem için dönüm noktası olacaktır. Üzerinde hiçbir şey bulunmayan bu gizemli kadın Adem'in merakını cezbeder. Olay yerinde bulduğu günlükte isminin Luna olduğunu öğrendiği bu kadın hakkında daha fazla şey öğrenmek için bu delili kendine saklamaya karar veren Adem, hiç aklına gelmeyen durumlar ile karşı karşıya kalacaktır.

~~~~

"Gözlerimizi açıp 'gerçekleri' görmemizi hiçbir zaman istemediler. Çünkü bir kez kurtuldu mu insan prangalarından, artık onu daha fazla korkutamayacaklarını biliyorlardı. Bu yüzden korkma! Beslendikleri tek şey bu çünkü: Korku!"

~~~~
Oyuncu olarak tanıdığımız Buğra Gülsoy'un ilk kitabı Birinci Kıyamet'i yaklaşık 3 sene evvel okuyup sizlerle paylaşmıştım. Serinin devam kitabı İkinci Kıyamet'ten sonra 2022 yılının sonunda yepyeni bir türde kaleme aldığı 3. kitabı Luna'yı bizlerle buluşturdu. Kıyamet serisiyle anlatımını sevdiğim için Luna kitabının haberini görür görmez merak etmiştim. Elime ulaşınca hemen okumaya başladım. Hikaye sıradan bir polisiye gibi başlasa da Adem'in olay yerinde bulduğu günlüğü okumaya başlamasından sonra bambaşka bir durum ile karşı karşıya olduğumuz ortaya çıkıyor. 
İsminin Luna olduğunu öğrendiğimiz bu kişi aslında kim? Neden öldürüldü? Adem'in bu olay ile bağlantısı ne? vb birçok sorular eşliğinde distopik bir dünyaya yolculuğa çıkarıyor. Hem yaşanan olaylar hem de kurgulanan yeni dünyayı keşfetme merakı ile okuduğum bir kitap oldu. Bu dünyayı tanıma ve yeni terimleri algılamaya çalışırken zaman zaman okuma hızımda düşüşler olsa da genel anlamda keyifli bir okuma olduğunu söyleyebilirim. Buğra bey, distopik türde, fantastik öğeler, dünyanın enerjisi ve frekans gibi konuları da içeren geniş kapsamlı bir kitap kurgulayarak yazarlık konusundaki başarısını bir kez daha bizlere kanıtladı diye düşünüyorum. Kitabın sonunda olaylar kısmen açıklığa kavuşsa da sanki devamı olacakmış gibi ucu açık bırakılan birçok konu da var. Devam kitabı gelecek mi henüz bilmiyorum ama bu dünyaya dair daha fazla şey okuma isteği ve merakıyla umarım devam eder diyorum. :)

~~~~
"Tırtıl dönüşümünde kendi yok oluşunu kabul etmelidir. Çünkü Kelebek kanatlarını bir kez açtığında, tırtıla dair hiçbir şey kalmayacaktır geriye."

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Yazar:
B.Buğra Gülsoy
Yayınevi: İnkılap Kitabevi
Sayfa Sayısı: 208
Baskı tarihi: 2022

Merhabalar blog arkadaşlarım. :)

Görüşmeyeli nasılsınız? Umuyorum ki yeni yılın ilk haftası hepimiz için güzel geçiyordur. Ben 2023 yılına girdiğimiz fikrine alışmaya çalışırken 5 günü ardımızda bıraktık bile.. 2022 yılı benim için biraz zorlu geçtiği için bir kısmını hatırlamak istemesem de artık gelenek haline getirdiğim yıl sonu değerlendirmemi yazmak istedim.  :)

2022 yılı için 50 kitap okuma hedefim vardı fakat yılı 40 kitap ile kapattım. Hadi gelin neler okuduğuma birlikte bakalım;

2022 Yılında Okuduklarım

1) Bibury Cadısı - Nesrin Öz

2) Kazananlar - Laetitia Colombani

3) Simyacı - Paulo Coelho

4) Sevme Kusurları - Müthiş Psikoloji

5) Balıkçı ve Oğlu - Zülfü Livaneli

6) Sevgili Limon Çiçeği - Betül Güçlü

7) Sizin Öykünüz - Ömür Sabuncuoğlu

8) Yapamazsın Dediler Yapamadım - Ömür Özdemir

9) Kör Baykuş - Sadık Hidayet

10) Mavi Kıyılar - Esra Uzun

11) Menümüzde Aşk Var - Melekber Deniz

12) Fahrenheit 451 - Ray Bradbury

13) Ruh Eşim - Hacer Kübra Gümüş

14) Kırmızı ve Siyah - Hanife Hekim

15) Sen Ben ve 36 Soru - Vicki Grant

16) Kağıt Prenses - Erin Watt

17) Paramparça Prens - Erin Watt

18) Bıçak Islığı - Mesut Çiftci

19) Şifacı - Hanife Hekim

20) Çarpık Saray - Erin Watt

21) Kamyon - Sabahattin Ali

22) Lalin Çiçeği - M. Mustafa Çetinkaya

23) O Yaz - Işıl Şenol

24) Lekeli Taç - Erin Watt

25) Ken Taç Dis - Zafer Algöz

26) Düş Uykusu - Oya Denizyaran

27) Aşka Özür Diletmem - Dilek Görmez

28) Gerçek Sensin - Meral Kır

29) Rota 1 - Leman Veli

30) Şiirimiz Mor Külhanidir Abiler - Ece Ayhan

31) Aşk Hipotezi - Ali Hazelwood

32) Kendimi Kaybettiğim Yerde Buldum -Veronique Maciejak 

33) İffet Hanım - Gökçe Şingin

34) Sevdalı Bulut - Nazım Hikmet Ran

35) Rüyadan İntikama - Usame Velioğlu

36) Elifin Şemsi - Elen Vera

37) Metamorfoz - Ruhver Barengi

38) Gün Işığının Tadı - Ewald Arenz

39) Kokunun İzi - Gökhan Dağıstanlı

40) Zayıflamanın Tadı Hiçbir Yemekte Yok - Melekber Deniz


~~~

Okuduğum kitapların listesi bu şekildeydi. Yıl içinde sizlerle paylaştıklarımın linkini ekledim. Merak ettiklerinizin isimlerinin üzerine tıklayarak okuyabilirsiniz. :)

Siz geçen yıl kaç kitap okudunuz? Hedefinize ulaşabildiniz mi? :)

Listelerimizde ortak kitaplar var mı? 

Veya bu kitaplar favorim oldu, kesinlikle okumalısın dediğiniz kitaplar varsa yorumda paylaşmayı unutmayın. 💜

 


Yılın son günlerini geçirirken merakla beklenen dizilerden Emily in Paris 3.sezonu ile geri döndü. 

İlk iki sezonu kısa bir süre içerisinde izleyip bitiren biri olarak ve 2.sezonun sonunda yaşanan karmaşık olaylar sebebiyle ben de yeni sezonu merakla bekliyordum. Yeni sezon yayınlanır yayınlanmaz izledim ve bir günde bitirdim. Detaylara geçmeden önce yazımda spoiler olabilecek bilgiler paylaşacağımı belirtmek istiyorum. :)

2.sezonun sonunda Sylvie ve ekibi Savoir'ı terk etmişti hatırlarsanız. Bu durumdan sonra Emily için seçim yapma zamanı geldi. Ya Madeline ile kalıp diğerlerine karşı savaşacak ya da Sylvie'yi tercih edip yeni şirket için çalışacak. İlk 2 bölümde Emily'nin kararsızlığını izliyoruz. O bu kadar gel-git yaşarken kendisi söyleyemeden Madeline durumu öğreniyor ve olaylar bir şekilde çözüme kavuşuyor. Madem Emily açıklayamayacaktı, o kadar bunalımlı ruh halini yansıtmak için neden uğraştınız diye düşündüm açıkçası. :)

İş durumu çözülünce kızımız bu kez de Alfie ile ilişkisinde sorunlar yaşıyor. Çok iyi bir karakteri olan genç adam, Emily'nin kararsızlıkları arasında harcandı birazcık. Üzgünüm Emily ama bu sezon Alfie'ciyim ben. Bu adamı üzmemeliydin..



Yeni sezonda kullanılan kostümler önceki sezonlarda olduğu gibi oldukça dikkat çekiciydi. Her bir bölümde özellikle kadın karakterleri izlerken moda showu izliyor gibi hissettim. Fransa modanın kalbi/başkenti olarak anıldığı için bu durum şaşırtıcı değil elbette. :)

 Mindy'nin tarzı dizinin başından beri favorim olmaya devam ediyor. Giydiği parçaları kendine o kadar yakıştırıyor ki, hayranlıkla izliyorum gerçekten. Emily, Camille ve Sylvie için de oldukça dikkat çekici parçalar tercih edilmişti.

Mindy'den bahsetmişken tarzı kadar sesini de beğendiğimi eklemek istiyorum. Şarkı söylediği kısımları gerçek anlamda zevkle izledim. Ashley Park oyunculuğun yanında şarkıcı kimliğini ve dans konusundaki başarısını çok iyi bir şekilde göstermişti. Emily ile arkadaşlıkları da çok tatlı, Mindy gibi bir arkadaşa sahip olmak isterdim. :)

Mindy karakteri hakkında tek olumsuz düşüncem, erkek arkadaşı Benoit'ten ayrılır ayrılmaz onu unutması ve yeni bir erkekle beraber olması biraz fazlaydı bence. 



Biraz da kurgusal olarak dikkatimi çeken detaylardan bahsetmek istiyorum. Emily'nin Paris'e geldiği andan itibaren hep iyi ve işine katkıda bulunabilecek pozisyonlarda olan insanlarla tanışması, samimi olması. İşsiz kaldığı günlerde Paris'te gidip görmediği yer kalmayacak kadar rahat bir hayat sürmesi. İş konusunda bir sorun yaşadığında ya da arkadaşlarına destek olmak istediğinde o durum için yardımcı olacak kişiyle bir anda bağlantı kurabilmesi vb. gerçeklikten oldukça uzak detaylardı. İzlemesi keyifli olduğu için rahatsız olmadım fakat neredeyse her bölümde olunca böyle bir dünyada ben de yaşasam keşke düşüncesi oluyor. :))

Yakışıklı şefimiz Gabriel, bu sezonun başlarında biraz geri plana atılmış gibi hissettim. Sürekli restaurantıyla meşgul, Camille ile mutlu olarak gösterildi. Emily ve Alfie çiftini sevdiğim için durumdan şikayet edemem ama aşk üçgenleri ve dönen entrikaların bu sezonda da olacağını düşünmüştüm açıkçası. 

Son bölümde ise yeni bir bomba patlatıp 4.sezonu bekleyip durun diyen bir final ile bitirdiler. Yaşanan olaya dair birkaç düşüncem var fakat konu yeni bir sezon olacak kadar uzatılabilir mi, artık sıkıcı bir hal alır mı diye de düşünmüyor değilim. :)


Siz Emily in Paris'i izlediniz mi ? Dizi hakkındaki düşünceleriniz neler? :)

 


Tür: Fantastik, Korku Komedisi, Doğaüstü 

Yayıncı: Netflix

Bölüm Sayısı:

Bölüm Süresi: 45 dakika

Oyuncular: Jenna Ortega,Hunter Doohan, Catherine Zeta-Jones, Luis Guzmán, Christina Ricci, Gwendoline Christie, Emma Myers

~~~~

Merhabalar blog dostlarım.

Önceki yazımda kitap okuyamadığımdan bahsetmiştim hatırlarsanız. Aynı şekilde dizi ve filmlerden de uzak kaldığım bir süreç geçirdim. Merak ettiğim yapımlar olsa da bazen vakit ayırmakta zorlandım bazen de isteksizlikten elim gitmedi. :)

85 ülkede en çok izlenen Netflix dizisi Wednesday, yayımlandığı andan itibaren tabiri caizse sosyal medyayı kasıp kavurdu. Fragmanlarını görüp merak etsem de bu kadar popüler olunca acaba daha sonra mı izlesem diye düşündüm açıkçası. İzleyen bir arkadaşım, çok güzeldi hemen izlemelisin deyince başlamaya karar verdim. Daha ilk bölümden siyahlara bürünmüş bu kızı çok sevdim. Ve bahsettiğim o isteksizlik durumundan biraz da olsa kurtulmamı sağladı. Bu sebeple sizinle paylaşmak istedim. Öncelikle size biraz diziden bahsedeyim, sonra detayları konuşalım. :)


WEDNESDAY DİZİ KONUSU

Wednesday Addams, kendisine yapılan kötülükleri cezasız bırakmayacak karakterde olan cesur, bir o kadar da acımasız genç bir kız. Aciz gördüğü kardeşi Pugsley'i korumak için elinden geleni yapan bir abla. Bir gün kardeşine kötü davrananlara kendince verdiği ceza sebebiyle okuldan atılır. Ailesinin isteği ile doğaüstü varlıklar ve ucubeler için açılan Nevermore Akademisi'ne kaydolur. Aykırılıkları ile buradakileri bezdirip okuldan kaçma planları yaparken, kasabada gizemli bir canavarın olduğunu öğrenince fikrini değiştirir. Canavarı bulmak, kasabada ve Nevermore'da gerçekleşen gizemli olayları, zekasını ve de imgelem görme yeteneğini kullanarak çözmek için çalışmalara başlar.


Jenna Ortega, Wednesday karakterini o kadar başarılı bir şekilde canlandırıyor ki onu izlerken gerçekten gülmeyi unutmuş, insanlardan nefret eden biriyle karşı karşıyaymış gibi hissettim. Karakterin zekası ve hazır cevaplığı ise hayran bırakan özelliklerindendi.
Wednesday ana karakter olduğu için ilk olarak ondan bahsettim ama diğer oyuncular da en az Jenna Ortega kadar başarılıydı. Wednesday'ın annesi Morticia Addams'ı canlandıran Catherine Zeta Jones'ın güzelliğinden de bahsetmek isterim. Kadının öyle etkileyici bir havası var ki sahnelerini izlerken sadece ona odaklandım. :)
Favorilerimden bir diğeri ise Wednesday'ın Nevermore'daki oda arkadaşı Enid (Emma Myers) rengarenk kişiliğiyle diziye eğlenceli bir hava katmıştı. 
Thing (Şey)'i de unutmamak gerek. Sadece bir el gibi görünse de Wednesday'ın en büyük yardımcısı, dizinin de keyifli yanlarından bir tanesiydi. :)



Fantastik, korku komedisi türünde olan Wednesday, jurgusal yönüyle de heyecanlandıran ve merak duygusunu canlı tutan bir diziydi. Özellikle canavar kim öğrenmek için hızlı hızlı izlemek isteği oluşuyor. Kim olduğuna dair ufak ipuçları ve ters köşeler yapılmıştı fakat bu türün iyi bir izleyicisiyseniz gerçeği görmek çok da zor olmuyor açıkçası. :)
Tahminlerim kısmen tutsa da spoiler yediğim için canavarın kim olduğunu öğrenmek çok da heyecan verici olmadı benim için. Sezon sonu da öyle bir şekilde bitti ki, bunun bir son değil asıl olayların başlangıcı olduğunun mesajını verir gibiydi. Bu sebeple ikinci sezon için epey heyecanlıyım. Umarım çok fazla beklemeyiz. :))