"İnsanın hayatta en büyük şansı istediği ve sevdiği mesleği yapabilmesidir."

~~~~
 Komedi türündeki filmleriyle aklımızda yer edinmiş oyuncularımızdan Zafer Algöz, anılarını derlediği Haşırt Dı Bilekbord, Keş On Dı Teybıl ve Ken Taç Dis kitaplarıyla yazarlık konusundaki yeteneğini bizlere gösteriyor. İlk iki kitabını henüz okuma fırsatım olmadı fakat Ken Taç Dis kitabını keyifle okuduğumu söyleyebilirim.
Zafer bey bu kitabında hayatında önemli yere sahip olan Kars, Trabzon ve Bursa şehirlerindeki anıları başta olmak üzere, çocukluğu, oyunculuğa başladığı gençlik yılları, tiyatro anıları, arkadaşları ile çıktığı tatillere kadar kapsamlı bir şekilde anılarına yer vermiş. Bunlar kronolojik olarak değil de karışık olarak bize aktarılmış. Her birini okurken birçok duyguyu hissettim aslında. Örneğin çocukluğundan bahsettiği kısımları okurken hem güldüm hem de biraz hüzünlendim, o yıllarda yaşamadığım için tam olarak bilmiyorum fakat o dönemin şartlarını öğrenmek ve o zamanlarda insanlar arasındaki samimiyetin şimdilerde giderek azaldığını fark etmek hüzünlenmeme sebep oldu. Beni en çok duygulandıran bölüm ise 2019 yılında aramızdan ayrılan (Reşat) Tarık Ünlüoğlu ile ilgili olanıydı. Kendisini televizyondan tanıyordum elbette ama yakın dostu Zafer Algöz'ün bakış açısından, ona dair anılar okumak, kişiliğine dair detaylar öğrenmek çok farklı hissettirdi. 
Sadece Tarık beyin değil, aramızdan ayrılan tiyatro ve oyunculuk konusunda birçok usta isimle olan anılarına yer vermişti. Bazen güldüren bazen hüzünlendiren anılardı her biri.
~~~~
"Tiyatro insana insanı insanca anlattı ve sonuçta insan yeniden insan olmak erdemine ulaştı."
~~~~
Ken Taç Dis kitabında Zafer Algöz'ün toplamda 18 tane anısı bulunuyor. Bunlardan sonuncusu okurlara sürpriz olarak Zafer beyin sesinden dinleyebileceğimiz şekilde QR koduyla eklenmişti kitaba. Bazı anılarda bahsedilen kişilerin fotoğrafları bölüm sonuna eklenmişti ve bence bu hoş bir detaydı. 
Tamamını keyifle okusam da Elmor Amca, Albayımmm Emret ve Reşatım... başlıklı anılar favorim oldu.
Hüzünlendiğim anılardan bahsedince belki de kitap sanki hüzün ağırlıklı gibi geldi size fakat öyle değildi tabii ki. Zafer bey mizahi yönünü de çok iyi yansıtmıştı, eğlenerek hatta bazen kahkahalar atarak okuduğum bölümler de oldu.
Zafer Algöz'ü daha yakından tanıdığım, birçok duyguyu bir arada hissettiğim, anı türünde olduğundan akıcı ve keyifli bir okuma oldu benim için. Siz de anı türünde kitaplar okumayı seviyorsanız, Zafer Algöz'ü daha yakından tanımak isterim diyorsanız bu kitaba şans verebilirsiniz. :)
~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Adı: Ken Taç Dis
Yazar: Zafer Algöz
Yayınevi: İnkılap Yayınevi
Sayfa Sayısı: 292
Baskı Tarihi: 2022

 


"Kimseye anlatamazsın neden yandığını, donduğunu, boğulduğunu. Öyle çok yara vardı ki etrafında, hepsinin kanayanı olursun da kimse anlamaz."

~~~~
Ada, çocukluğunda aldığı yaralar sebebiyle tabiri caizse sevgiye aç bir şekilde büyümüş genç bir kadın. Tam sevgiyi ve aşkı doya doya yaşayacağını düşündüğü adam tarafından da terk edilince hayatta tamamen tek başına kaldığını düşünür. Tek başına kendi ayakları üzerinde durmaya karar verdiği anda aldığı bir haber sonucunda hayatı bambaşka bir hal alır. Bu haberden sonra geçmişle olan bütün hesaplarını kapatmaya ve keşkeler olmadan yaşamına devam etmeye karar verir. Ta ki Antalya'dan Eskişehir'e giderken karşılaştığı Toprak hayatına dahil olana kadar.
Toprak, sinirli bir şekilde yolculuk yaparken yoluna çıkan kadın şoföre kendince kızıp söylenirken onun gözyaşlarına boğulmuş gözlerini görünce tüm o düşünceleri ve siniri uçup gider. Aklından çıkaramadığı o gözlerin sahibi kadınla hayatının aşkını yaşayacağından habersiz, genç kadının başına bir şey gelmemesi için ona yol gösterici olmaya karar verir. Ve Ada ile Toprak'ın hikayesi başlar.

~~~~ 
"Buz tutan kalbim bir adamın ellerinde ısındı. Sıcacık bakışlarıyla bütün buzlar aktı gitti. Yeniden atmaya başladı kalbim. Her şeyi yeniden hissetmeye başladı."
~~~~
Aşka Özür Diletmem kitabı son zamanlarda okuduğum en etkileyici kitaplardan biri oldu desem abartmış olmam. Ada'nın hikayesi beni gerçekten derinden etkiledi. Geçmişinde yaşadıklarına rağmen sevgi ve aşktan uzaklaşmaması, bunları ona yaşatanlara karşı güçlü duruşu ile favori karakterlerimden biri oldu.
Toprak'ın yaptığı bazı şeyleri doğru bulmasam da Ada'ya olan aşkı ve davranışları onu anlamamı sağladı diyebilirim. Çok detaya girip spoiler vermek istemiyorum ama sonrasında da durumu gerçekten iyi toparladı. :)
Dilek Görmez'in kalemi ile tanışma kitabım oldu ve bence iyi ki tanıştık. Anlatım tarzını, Ada'nın hikayesini bize aktarış şeklini çok sevdim. Öyle ki kitabı elime aldıktan birkaç saat sonra bitirmiştim. Hem akıcı bir anlatımı hem de kendisine bağlayan bir kurgusu vardı. Aşkı ve hüznü derinden hissettiğim bir okuma serüveni oldu benim için. Sonunu daha farklı bir şekilde okumak ister miydim? İsterdim, evet fakat bu hikayenin etkileyici olmasını sağlayan bu şekilde bitişiydi bence. Daha vurucu ve akılda kalıcı olmasını sağladığını düşünüyorum. Bundan sonrası için ne desem kitaba dair ipucu içereceği için yorumumu burada sonlandırıyorum ama hüzünlü aşk hikayelerini (hayatın içinden bir hikaye de diyebilirim) okumayı seviyorsanız bu kitaba şans vermenizi isterim. 
 
~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Adı:
Aşka Özür Diletmem
Yazar: Dilek Görmez
Yayınevi: İnkılap Yayınevi
Sayfa Sayısı: 200
Baskı Tarihi: Temmuz 2022



"Belki de yıllardır diyet yapıyorsunuz, denemediğiniz liste kalmadı, gittiğiniz bilmem kaçıncı diyetisyenin odasına girdiğinizde 'makus kaderinizin tekrar edeceğini düşünüyorsunuz ancak her tecrübe farklıdır; bu kitap da sizin yeni yol arkadaşınız ve motivasyon kaynağınız olacak."

~~~~

Merhabalar, görüşmeyeli nasılsınız? Keyifler yerindedir umarım ☺️ Bugün romantik kitapları Kalbimi Geri Verir Misin?, Aşk Benim Hamurumda Var ve Menümüzde Aşk Var ile tanıdığımız Melekber Deniz'in diyetisyen olarak mesleğinde edindiği deneyimleri ile hazırladığı kitabından bahsetmeye geldim.
Yukarıda alıntı olarak eklediğim metinde yazdığı gibi çoğumuz kilo vermek için birçok diyet listeleri denemiş ve bazen pes edip bırakmış yahut da azimle devam etsek de olumlu sonuç alamadığımız için karamsarlığa kapılmışızdır. Ben de zaman zaman böyle girişimlerde bulunsam da bir türlü istikrar sağlayamadım açıkçası. Yine kilo vermek üzerine düşünüp kendimi ikna ekmeye çalıştığım bir dönem yaşarken Melekber hanımın bu kitabı elime geçti. Hal böyle olunca büyük bir heyecanla incelemeye başladım. Kitabın ilk sayfalarından diyetisyenimizin bu konudaki uzmanlığı kendisini belli ediyor diyebilirim. Kilo verme ve diyete dair birçok şeye detaylıca yer verilmiş; Ödem, detoks, diyet türleri ( ketojenik diyet, Akdeniz diyeti vb.), diyet uygularken karşılabileceğimiz rahatsızlıklar ve diyeti etkileyebilecek diğer rahatsızlıklar, çocukluk çağı obezitesi, hamilelik ve doğum sonrasında diyet, 21 gün şekersiz beslenme. Böyle sıralarken bile ne kadar dolu dolu bir içeriği olduğunu anlamışsınızdır bence. ☺️

~~~~

Kitaptan birçok bilgi edindim ama beni en çok heyecanlandıran 21 gün şekersiz beslenme bölümü oldu açıkçası 🤩 Çünkü diyetisyenimiz hem nasıl uygulayacağımızı açıklamış hem de örnek bir beslenme listesi hazırlayarak büyük bir kolaylık sağlamış. Ben böyle durumlarda ne yesem diye düşünmekten kurtulamadığım için çok hoşuma gitti ve işimi kolaylaştırdı. Bunun dışında diyete dair püf noktaları ve şekersiz beslenme dışında normal beslenmemizde yapabileceğimiz farklı tariflerde bulunuyor. Ayrıca kitabın baskısı görsellik açısından da çok hoş tasarlanmış. Okurken sebze ve meyvelerin, yemeklerin rengarenk, iç açıcı görüntülerini görmek benim için ayrıca zevkliydi. ❤️
Roman gibi okuyup kitaplığa kaldırmak için değil de sürekli elimizin altında bulunup aklımıza geldikçe inceleyebileceğimiz türden bir kitap. Siz de benim gibi diyet konusunda zorlanıyorsanız bu kitabı edinip incelemenizi tavsiye ederim. Hatta isterseniz 21 gün şekersiz beslenmeyi birlikte bile deneyebiliriz. 🤩

 


"Herkesin ansızın büyüdüğü bir yaz vardır..."

~~~~

Gençlik yıllarında tüm yaz tatillerini bir arada geçirmiş bir grup arkadaş; Ece, Serra, Yiğit, Kerem ve Okan.

Yıllar sonra yeniden bir araya gelirler. Fakat bu buluşma eski dostların hasret gidermesi gibi değil de geçmişte yarım kalmış hesaplaşmalarını yapmak gibidir. 20 yıl önce yarım kalan gizemli oyunlarına devam etmek zorunda kalırlar. Gençlik yıllarında iple çektikleri deniz, kum ve güneşle iç içe geçen keyifli yazların aksine tüm sırların ortaya döküldüğü, ödenmesi gereken bedeller için hesaplaşmaların görüldüğü bir toplantıya dönüşür.

~~~~

"Öyle ya, hayatta kötüye giden her şeyin, çıt diye kırıldığı bir an vardır ve çoğu zaman öyle belli belirsiz bir çıt sesidir ki, kimse duymaz; ama o günden sonra bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmaz.."

~~~~

O Yaz, favori yayınevlerimden bir tanesi olan Yan Pasaj Yayınevi'nin en yeni kitaplarından bir tanesi. Genelde çeviri kitap yayınladıklarından dolayı Türk yazarlardan Işıl Şenol'un kaleminden bir kitabı bizlerle buluşturmaları benim için ayrıca heyecan ve merak uyandırıcı bir detay oldu. Kitap elime ulaştıktan kısa bir süre sonra okuyup bitirdim ama bazı sebeplerden dolayı sizlerle paylaşmam gecikti. Ama ne demiş atalarımız geç olsun güç olmasın. :)

Kitabımız geçmiş ve günümüz şeklinde çift zamanlı olarak ilerliyor. 1996 yılından 2019 yılına uzanan bir yolculuk. Bu arkadaş grubunun bir araya gelişlerini ve tüm masumluklarını yitirip bir anda büyüdükleri "O Yaz"a kadar yaşadıkları keyifli anlar ile birlikte yıllar sonra hayatlarının ne durumda olduğunu, kimisinin yaşadığı vicdan azabını, kimisinin de geçmişin gölgelerinden kaçarken yaşadıklarına şahitlik ediyoruz aslında.

Hikaye Ece karakterine yoğunlaşarak başladığı için yoğun olarak Ece'nin duygularını okuyup hissediyoruz. Gençliğinde hissettikleri ve yaşadıkları, günümüzde geçmişin gölgeleriyle yaşamaya devam etme çabaları. En çok da Ece'nin kendini dış dünyaya kapatmasına sebep olan durumun ne olduğunu merak ederek okudum. Konu ilerledikçe ve o malum olayın yaşandığı bölüme yaklaştıkça heyecanım ve merakım da artmaya devam etti. Hal böyle olunca mümkün olduğunca elimden bırakmadan okuyup bitirdim. Ve hem geçmişte hem günümüz kısmındaki olaylar açığa çıktıkça şok üstüne şok yaşadım. En masum görünen insanın bile kendi çıkarı (aşk, para vb) için neler yapabileceğini bir kez daha gördüm ve kitabın günlük hayatta da karşımıza çıkabilecek türden olaylarla kurgulandığının farkına vardım. Karakterler hakkında detaylı konuşursam kitaba dair büyük ipuçları olabileceğinden o kısma hiç girmek istemiyorum ama tek söyleyebileceğim bu hikayenin en masumu ve benimde favori karakterim olan Ece. Ah Ece ah.. :)

 Yazarımız Işıl Şenol'un akıcı anlatımı ve kurgusal yeteneğinden çıkan Yalova'nın denizi ve güneşi altında yaşanan tatlı yaz arkadaşlığından gizemli anlara uzanan hem keyifli hem de hüzünlü duygular yaşatan bu kitabı sizlerin de okumasını çok isterim. Çünkü beni gerçek mana da derinden etkiledi. 💙

 


“Kayıpların evlerinde kaplamış oldukları alanlar bomboş, kıpırtısız duruyordu. Beklenmedik gidişleri, eskiden var oldukları yerdeki zamanı da durgunlaştırmış, saydamlaştırmıştı. Kedinin sepeti salondaki büfenin yanında olanca yalnızlığıyla Latife Hanım’ın içini burkuyordu. Canfeda, yatağının Muzaffer tarafını tek bir kırışıklık olmaksızın yarı yarıya örtülü tutuyordu. Remziye’nin eviyse bıraktığı andaki tuhaf düzen içinde hüzünle sahibinin gelişini bekleyerek eskimeye başlamıştı bile. Daha şimdiden musluk contaları paslanmış, tavanlar ve pencere pervazları örümcek bağlamış, fotoğrafların üzeri tozlanmış, şalına yansıyan güneş ışınları parlak turuncumsu rengini soldurup bozartmıştı.”
(Tanıtım Bülteninden)

~~~~
Bir gün uyandığında biricik arkadaşı ve hayatının anlamı olarak gördüğü iç sesini kaybederek bambaşka bir hayata uyanan İrfan.
Oğlunun garip hallerinin çaresi olarak gördüğü hocadan umduğunu bulamayan ve bu duruma çözüm olarak oğlunu ilk bulduğu kızla evlendirmek isteyen Naciye anne.
Naciye'ye bu macerada yardımcı olabilecek ahiretliği, biricik dostu ve kırk yıllık komşusu, yalnızlığı sebebiyle unutkanlık hastalığına tutulan Remziye.
Naciye hanımın gelin adayı, ailesinden geriye ablası ve halası kalmış, gördüğü erotik rüyaları gerçeklikten ayırt edemeyen ve bunların etkisiyle yaşamaya başlayan İsmihan.

~~~~
Şu dünyada bir insanın maneviyatından daha değerli ne olabilirdi? Burası geçici ikametgahımızdı. Maddi şeyler hep geçiciydi; daha önemlisi, katı ve zalimdir. Bunca haksızlıklığa, adetsızliğe, çirkinliğe, sahteliğe sağlam bir maneviyat olmaksızın nasıl dayanılırdı? Edebi istirahatğahımıza ulaşıncaya kadar aklını kaçırmadan bu dünyada yaşamamıza olanak sağlayan şey; o uhrevi tutkal degil miydi? Bu yapışkan olmadı mı kimse hayata tutunamaz, rüzgara kapılmış bir yaprak gibi sürüklenir giderdi. İrfan da böyle sürüklenecek miydi? Buna ömrü oldukça müsaade edemezdi. Gerekirse ayağından, bacağından bağlayıp evladını bırakmayacaktı, zira onu yolda bulmamıştı.
~~~~
Tanıtım bülteninde yazdığı gibi Düş Uykusu tam karnaval havasında bir kitap. Her bir karakterin kendine has hikayesi olduğu, renkli, eğlenceli ve birçok duyguyu içerisinde barındırıyor. Benim favorilerim Naciye ve Remziye ikilisi oldu. Aralarındaki diyalogları ve yaptıklarını okurken çok eğlendim. Birbirlerine verdikleri değer ve aralarındaki dostluk ise çok etkileyiciydi. 
Düş Uykusu, yazarımızın ilk kitabı olmasına rağmen başarılı bir anlatım tarzı var. Kitaplarda genelde 1 ya da 2 karakterin hikayesini odaklanır diğerleri geri planda bırakılır fakat Düş Uykusu'nda tüm karakterlerin hikayesi, ruh halleri ve davranışlarının arkasındaki sebepleri detaylıca aktarılmıştı. Yazarımızın kitaba kattığı mizahi tarafta oldukça keyifliydi. Günlük hayatımızda karşılaştığımız, yaşadığımız durumları ince esprilerle kitabın içerisinde eğlenceli bir şekilde yansıtmıştı. Mizahın yanında toplumsal eleştiriler de içeren, eğlendirirken  insanı düşüncelere sürükleyen bir havası da vardı. Kitabın sonlarına yaklaşırken beklenmedik bir durum yaşandı. Bu bölümü okuduktan sonra yazar sonuca nasıl bağlayacak acaba diye ayrıca bir merakla okudum ve beni tatmin eden, tüm karakterlerin hikayelerini bir sonuca bağlayan güzel bir sona ulaştırdı. Instagram'da minik bir okuma grubuyla okuduğum Düş Uykusu kitabını kısa bir sürede ve keyifli bir şekilde okuduğum için sizlerle de paylaşmak istedim. Bu türde kitapları okumayı seviyorsanız şans verebilirsiniz. ^^

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Adı:
Düş Uykusu
Yazar: Oya Denizyaran
Yayınevi: İnkılap Yayınevi
Sayfa Sayısı: 280
Baskı tarihi: Kasım 2021

 


"Tam anlamıyla mutlu olmanın ne demek olduğunu biliyordum. Ama asıl sorun, mutluluk uçurumundan düşmenin fena hâlde can yakmasıydı."

~~~~
Royallerin entrikalarla bezeli hayatına son hızla devam ediyoruz. Başlamadan önce uyarımı yapayım, ilk kitabı okumadıysanız bu yazı sizin için SPOİLER içerebilir. :)
Kağıt Prenses'i okurken Brooke karakterinin bir işler çevireceğini sezmiştim ve kitabın sonunda beklenen oldu. Kurban olarak Reed'i seçmiş ve yaptığı plan doğrultusunda ikisi uygunsuz bir şekilde Ella'ya yakalınınca meraktan çatlatan bir final yapmıştı. Aşık olduğu adamı, başka bir kadınla yakalayınca tahmin edersiniz ki Ella çekip gitti. Paramparça Prens kitabında bu olaydan sonrasını Reed'in gözüyle okumaya başlıyoruz. Pişmanlıklar, Ella'ya kendini nasıl affettireceği vs vs. 
Bu noktada Callum Royal yine devreye giriyor ve yaşananlardan habersiz bir şekilde Ella'nın izini sürüp onu buluyor. Kızımız biraz gurur yapar, Royalleri süründürür diye düşünmüştüm ama beni yanılttı ve hemen malikaneye geri döndü. 
Brooke'un hamilelik kozunu kullanarak Reed ve Ella'yı parmağında oynatmasını ve bunun sonucunda yaşanan kimin eli kimin cebinde belli olmayan olaylar silsilesini okuyoruz.

~~~~~
"Senin için neredeyse her şeyi yapmaya hazırım. Geçmişe dönüp işleri düzeltme şansım olsaydı bunu yapardım." Bana kararlılıkla bakıyordu. "Ama seni yalnız bırakmayacağım."
~~~~
İlk kitabın heyecan ve merak uyandırıcı sonunu okuduktan sonra ara vermeden ikinci kitaba başladım. Ella ve Reed bir araya gelebilecek mi, Brooke'un sinsi planları neler öğrenmem gerekiyordu çünkü. :)
Fakat ne yazık ki Paramparça Prens, Kağıt Prenses kadar içine çekemedi. Ara kitap olduğu için mi bilmiyorum biraz durağan geldi bana. Bir de cinsellik odaklı oluşu rahatsız etti açıkçası. Yazar entrikalı bir şeyler yazayım ortalık karışsın diye düşünürken bir tık dozunu kaçırmış gibi geldi bazı noktalarda.
Kitaba dair aklıma takılan bir diğer nokta ise bizim dizilerdeki gibi herkesi dize getiren "Koskoca Royaller" havasıyla gezinen Royal erkeklerinin para avcısı iki kadının tehditleriyle dize gelerek, parmaklarında oynatabilecekleri kıvama gelmesi biraz saçma geldi açıkçası. Yazar bu noktada daha sağlam bir kurgu oluşturabilirdi diye düşünüyorum.
Ella karakteri ilk kitapta cesur ve tüm entrikalara rağmen sapasağlam durmasıyla hoşuma gitmişti fakat bu kitapta Reed ve "onun etkisinden" bir türlü çıkamadı nedense..
Reed karakteri de klasik bir bad boy, kitabın bir kısmını onun bakış açısından okusak da bir şeyler eksik hissettirdi ve ne yazık ki kendisine ısınamadım.
Kötü huylarını bir kenara bırakırsak en sempatik Royal'in Easton olduğuna karar verdim ve şimdilik favori karakterim o oldu diyebilirim. 
Kitabın son bölümlerinde yaşanan olaylar sebebiyle polisiye havasına dönmesi durumu biraz toparladı bence. Yaşanan beklenmedik olaylar birazda olsa heyecanlanmamı sağladı ve kitabın sonunda yazarın patlattığı bir diğer bomba ile üçüncü kitabın sonunda neler olacak acaba diyerek bitirmiş oldum. Bahsettiğim eksi yönlerini göz ardı edersek, kitap okumakta zorlandığım bir dönemde kolaylıkla okuduğum, gençlik filmi izlemiş hissi uyandıran bir kitaptı. 
Mutlaka alıp okuyun diyebileceğim bir seri değil ama benim gibi kitap okumakta zorlandığınız dönemlerde okumak için bir şeyler arıyorsanız göz atabilirsiniz.

~~~~
Royal Serisi Kitap Yorumları
Diğer kitapların yorumları da yakında gelecek. :)



KİTABIN KÜNYESİ
Orijinal Adı:
Broken Prince
Adı: Paramparça Prens
Yazar: Erin Watt
Seri : The Royal - 2. Kitap
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Sayfa Sayısı: 320
Baskı tarihi: Mayıs 2021

 


"Bu hayatta, pusulanın kırmızı ucu hep vicdanını göstersin."

~~~~

Kostik, Cinli ve Zehir. 

Kendilerini hayatın adaletsizliğini düzeltmeye adamış 3 arkadaş. Bunun için birtakım karanlık işlere bulaşmış olsalar da içlerinde asla kötülük barındırmayan insanlar. Artık bu tür işlerden el-ayak çekip sakin bir hayat sürmeye karar verdiklerinde Leyla çıkagelir.  Aşiyan mezarlığında çello kutusunun içerisinde bulunan bebek cesedi ile başlayan hikaye ile bu 4 insanı tanımaya başlıyoruz. Ve mezarlıkta bulunan bebeğin cinayetinin arkasındaki sır perdesinin aralanmasına şahitlik ediyoruz.

~~~~

“Karanlık her zaman kötü değildir. Aradığın şey bir unutma bahçesi ise karanlıktan iyisi yoktur. Kaybolur gidersin siyah perdenin arasından. Gördüğün yok, görenin yok... Bir de zihnine çekebilirsen karanlığın perdesini mesele tamamdır. Unutmak için beyninin dehlizlerini karanlığın uykusuna yatırman gerek en başta. Sonra beynin uyur, sonra sen uyursun; nihayet uyursun. Demek ki artık başarabilmişsindir unutmayı, demek ki artık karanlığın dinginliğini ruhuna yedirmişsindir. Korkular yok yalnızca karanlıkta, korkularından kaçıp sığınacağın bir ağaç kovuğu olur bazen karanlık.”

~~~~

Bıçak Islığı, ilk sayfalarda anlamakta zorlandığım fakat ilerledikçe her şeyin yerli yerine oturduğu bir okuma serüveni oldu benim için. Yazarımız Leyla, Kostik, Cinli ve Zehir karakterleri üzerinden ortaya çıkardığı kurgusu ile sokaklardaki yaşam mücadelesini, insanların psikolojik durumlarını ele alırken diğer yandan da insanların hırsları uğruna yaptıklarını vurucu bir şekilde aktarmıştı bence. Aslında kitaba dair birçok şey söylemek istiyorum fakat kısacık olan bu hikayeye dair ne dersem spoi olup kitabın büyüsünü bozacağını düşündüğümden kendimi tutuyorum. :)

Çello kutusundaki bebeğin cinayetinin failini bulma serüveni oldukça gizemli ve heyecanlıydı. Aynı zamanda her bir karakterin hayatına dair öğrendiklerim; Çello sanatçısı olan Leyla'nın sakin bir hayattan böyle bir duruma sürüklenmesi, sokakta karşılaşsak belki de farklı gözle bakacağımız Kostik, Cinli ve Zehir'in hayatlarını bu hale getiren şeyler beni çok etkiledi.

Cinayetin asıl failinin bulunması ve ona yapılanları okurken bir oh çektiğimi de itiraf edeceğim. Adalet böyle sağlanmaz diyeceksiniz belki ama hırslarının kölesi olup masum insanların hayatlarını hiçe sayan bu insanların gerçekte de olduğunu bilmek sinirlerimi altüst etti. Kurgu ya da değil bir şekilde cezalarını çektiklerini görmek o durumu unutturmasa da iyi geliyor bence.  

Bıçak Islığı, kısa bir eser fakat yazarımızın toplum ve bireye karşı eleştirel bir kurgu oluşturması sebebiyle yoğun ve dolu doluydu bence. Birkaç sayfa okuduktan sonra olayların akışına öyle kapılıyor ki insan, anlatımın akıcılığı ile de birleşince, kitap bittiğinde kendine geliyor. Bittikten sonra da okuduklarını sindirme süreci başlıyor. :)

Okurken sizi sarsan, eleştirel bakmanızı sağlayan eserleri okumayı seviyorsanız Bıçak Islığı kitabına şans vermelisiniz.

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Adı:
Bıçak Islığı
Yazar: Mesut Çiftci
Yayınevi: İnkılap Yayınları
Sayfa Sayısı: 156
Baskı tarihi: 2022