Tür: Romantik, Dram
Yayıncı: Netflix
Bölüm Sayısı: 12
Bölüm Süresi: Ort. 50 dk
Dili - Ülkesi: Korece - Güney Kore
Oyuncular: Im Si-wan, Kim Seol-hyun, Shin Eun-soo, Bang Jae Min, Park Ye Young


KONUSU 
Lee Yeo Reum, annesinin vefatından sonra şehir hayatının ve iş dünyasının onu çok boğduğunu fark eder. Bütün her şeyini geride bırakarak birkaç parça eşya ile küçük bir sahil kasabasına taşınmaya karar verir. Elindeki birikimi ile burada huzurlu bir hayat sürmeyi planlarken, ölüm tehditleri almaya başlar. Herkesin birbirini çok iyi tanıdığı bu kasabada onu tehdit eden kötü adamı bulmaya çalışır.



Kim Seol Hyun, Lee Yeo Reum karakterini canlandırıyor.
28 yaşındaki genç kadın, çalışma hayatına yeni başlamış olsa da üstlerinin ona yaptığı baskılar ve üzerine binen iş yükü sebebiyle zorlu zamanlar geçirmektedir. Annesini de kaybedince bir farkındalık anı yaşar ve hayatını içinden geldiği gibi huzurlu bir şekilde geçirmeye karar verir. 


Yim Si Wan dizide Ahn Dae Beom karakterini canlandırıyor. 

Yeo Reum'un yaşamaya başladığı sahil kasabasındaki kütüphanede görevli olan genç adam, sosyallik açısından çekingen bir karaktere sahip. Öyle ki Yeo Reum ile ilk karşılaşmasında konuşmaya çekinip yazıyla anlaşmaya çalışınca genç kadın onu konuşma engelli sanıyor. İtiraf edeyim izlerken ben bile öyle sandım. :)

Ama diziyi izledikçe fark ediyoruz ki bu çekingen tavırların arkasında çok zeki bir karakter gizleniyor. :)



DİZİ HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİM
Aslına bakarsanız bu diziye dair pek bilgim yokken kardeşimin tavsiyesi üzerine izlemeye başladım. Zevkimi bildiği için yanıltmayan bir tercih olduğunu baştan söyleyebilirim. :)
Çoğumuz işin yoğunluğundan ve şehrin kalabalık, koşturmalı hallerinden bunalıp Yeo Reum gibi küçük bir sahil kasabasına taşınmayı aklından geçirmiştir diye düşünüyorum. Yeo Reum bu kararını gerçekleştirince ona çok imrendim. Bazı zorunluklar olmasa da ben de istediğim yere gidip yepyeni huzur dolu bir hayat kurabilsem diye düşündüm. :)
Yeo Reum da Dae Beom da o kadar nahif karakterler ki izlerken kendimi huzurlu hissettim. Birbirlerine olan hisleri ve yaklaşımları çok doğal ve samimi geldi. Dizinin sakin havada devam edeceğini düşünürken Yeo Reum'un aldığı tehditler, Dae Beom'un geçmişine dair ortaya çıkan sırlar bambaşka bir hava kattı. Olayların arkasında kimin olduğunu öğrenme merakı da eklenince diziyi izleme hızım arttı. :)
Oyuncuları ilk kez bu dizide izledim. Karakterleriyle uyumlarının ve oyunculuklarının iyi olduğunu söyleyebilirim. :)
Hatta daha sonra Yim Si Wan'ın Run On dizisini de izleyip bitirdim. (Onun yazısı da yakında gelir. ♥)
Genel anlamda severek izlediğim, polisiye kısmını bir kenara alırsak huzurlu hissettiren bir diziydi Summer Strike. Ana karakterlerin nahif halleri, arkadaşlık ve aile ilişkilerini ele alması hoş detaylardı. Polisiye detayı huzurlu havayı biraz bozsa da beni rahatsız ettiğini söyleyemem. Sadece beklemediğim bir olay yaşandı ve beni çok üzdü, bu durumun yaşanmasını istemezdim. Spoiler olmaması için detay vermiyorum ama izleyenler beni anladı. :(
Küçük bir sahil kasabasında, tatlı karakterlerin hikayesini konu alan bu mini diziye şans verebilirsiniz diye düşünüyorum. ♥



Not: Görsellerin tamamı Google görsellerden alınmıştır.

 


"Bu evde insana para, altın yüzük, baş harflerin işlendiği nevresimler miras kalmaz, burada ölülerin bize bıraktığı şey yataklar ve kızgınlıktır. Öfke ve geceleri yatacak bir yer, bu evde miras kalabilecek tek şey bunlar."

~~~~

KONUSU
20 ülkede 12 dile çevrilmiş bir kitap Tahta Kurdu.
Her ev, içinde yaşayanların izlerini taşır. Anneanne ve torunun birlikte yaşadıkları ev ise geçmişten bugüne orada yaşamış olanların izlerini kanlı canlı diyebileceğimiz şekilde taşıyor ve bu ailenin kadınları için asla çıkamayacakları bir hapishanede gibidir.
 Anneanne günlerini evde, dolapların içinde ve duvarların arkasındaki gölgelerle konuşarak geçirir. 
Torun ise buradan kurtulmak ümidiyle kasabanın en zengin ailesinin yanında çalışmaya başlar fakat yaşadığı bir olaydan sonra eve geri dönmek zorunda kalır.
Komşularıysa gündüzleri anneanne ve torununu görmezden gelse de geceleri gizlice ikilinin kapısına gelmekten kendilerini alamazlar.
Bu iki kadın yaşadıkları evin sırrını çözerken, birlikte yaşadıkları gölgelerin hayatlarındaki varlığının sebeplerini de öğreniyoruz.
Tahta Kurdu; şiddet, cinsiyet ayrımcılığı ve toplumdaki tabakalaşmaya dair eleştirel bir gözle bakan gerilimi ve karanlık yönüyle gotik unsurlar taşıyan bir roman.

~~~~

"İnsan yalnız ve fakir olunca aynı dersi iki defa alma lüksü yoktur, bu evde bunu da çok iyi biliriz."

~~~~
Yan Pasaj Yayınevi, neredeyse tüm kitaplarını okumuş olduğum, favori yayınevlerimden biridir.  Her yeni kitap haberlerinde heyecanlanır, kitaplarını okumak için gün sayarım. :)
Hal böyle olunca Tahta Kurdu elime ulaşınca da hemen okumaya karar verdim. Okumakta zorlandığım süreçte bana ilaç gibi gelen bir kitap oldu. Bu garip aile neyin nesi, evlerinde neler oluyor ve kasabada yaşayan diğer insanlar neden onlardan uzak duruyor acaba merakıyla gerçek manada elimden bırakmadan okudum. :)
Yazarın toplumdaki sınıflaşma kavramını, kadınların gördüğü şiddet ve ayrımcılık konularını işleyiş tarzını ve verdiği mesajları çok sevdim. Kısa olmasına rağmen içi dolu olan ve etkileyici bir roman. Daha önce gotik türde bir roman okumamıştım ama Tahta Kurdu'ndaki gerilim ve karanlık detayların etkileyiciliğini gördükten sonra kesinlikle bu türde kitaplar okumalıyım dedim. 
Layla Martinez'in kaleminden okuduğum ve Türkçe'ye çevrilen ilk kitabı Tahta Kurdu. Umarım diğer kitapları da en kısa zamanda dilimize çevrilir ve okuruz. :)
Bu yılki favorilerim arasına giren Tahta Kurdu'nu sizlerin de okumasını çok isterim. Özellikle gotik türle tanışmak isteyenler muhakkak şans versin. <3

~~~~
" Aile böyle bir şeydir, bir avuç yaşayan ve bir avuç ölü ile kapana kısılman karşılığında sana yemek ve başını sokacak bir ev verdikleri yer." 
~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Orijinal Adı:
Carcoma
Yazar: Layla Martinez
Çevirmen: İrem Genç
Yayınevi: Yan Pasaj
Sayfa Sayısı: 112
Baskı tarihi: Haziran 2023



"Biz farkında olalım ya da olmayalım hayat, tesadüf adı verdiklerimiz aracılığıyla bizimle konuşur. Belki de hayatla aramızdaki dilin adıdır tesadüf..."

~~~

Hayatımı Değiştiren Her Şey kitabını okurken, Esra'nın kendi hayatı ve geçmişi için yaşadığı farkındalık yolculuğunda neler yaşadığını ve nelerin üstesinden geldiğine şahitlik ediyoruz.

Esra, başarılı bir ressam ve küratör. İş dünyasındaki başarısının yanı sıra çok güzel giden mutlu bir evliliğe sahip. Cemiyet hayatında da bir yere sahip genç kadının çoğu insanın imrenerek bakacağı bir yaşantısı var.  Ama geçmişten gelen bir sırrı onun hayatına adeta bir gölge gibi çöker. Bu sırrın etkisiyle her gün gördüğü kabuslar hayatındaki değişikliklere tetikleyici olur. Bu kabuslardan sonra kılık değiştirerek temizlik için bir eve gitmeye başlar. Bir yabancının, Esra'nın herkesten saklayarak yaptığı bu işi ve onun sırlarını öğrenmesiyle genç kadının hayatı altüst olur. 

Büyük bir yüzleşme, psikolog seansları, bilinçdışı kodları, ritüeller, meditasyonlar, rüyalar, içindeki yaralı çocuğa mektup, affetme çalışmaları, reiki, yas tutma, geçmişi şifalandırma ve daha fazlası… 

~~~

"İnsanın yaşayabileceği tek bir hayat varken kitaplarda binlerce hayat vardı. Hem kendi hayatından uzaklaşmak hem de zihnindeki düşüncelerden kurtulmak için de kitap en güzel kaçış noktasıydı."

~~~

Hayatımı Değiştiren Her Şey, öncelikle ismiyle ilgimi çeken bir kitap oldu. Çoğu insan gibi ben de hayatımı olumlu yönde değiştirip geliştirmek istediğim için bu kitabı okumanın benim için yararlı olacağını düşündüm. Esra'nın yaşadıklarını okurken ilk olarak onun hayatını bu kadar etkileyen sırrı çok merak ettim. Çoğu kişinin mükemmel olarak nitelendirebileceği bir hayata sahipken onu huzursuz eden ne olabilir acaba diye sorguladım. Maalesef çevremizde ya da haberlerde karşılaştığımız haberlerden dolayı birkaç tahminim de oldu. Acı gerçeği öğrendiğimde ise bunların gerçek hayatta da yaşandığı bilinciyle neredeyse onun kadar sarsıldım. Bunu yaşayan tüm kadınlar için üzüldüm..

Esra'nın bu durumlarla yüzleşmesi ve geçmişte bırakması zorlu bir süreç olsa da yolculuğunu çok güzel tamamladığını düşünüyorum. Özellikle eşiyle birbirlerine olan sevgi ve anlayışlı halleri çok etkileyiciydi. Böyle bir ilişkim olsun isterim. :))

Ayşen hanımın, birkaç kitabını okumuştum fakat favorim kesinlikle Hayatımı Değiştiren Her Şey oldu. Hem ele aldığı konu hem de yazarın anlatım tarzıyla ilk sayfalardan kendine çeken ve bitirmeden bırakmak istemediğim bir okuma süreci yaşadım. Sadece son kısımlarda yaşanan olayları biraz daha detaylı şekilde okumak isterdim. Tadı damağımda kaldı deriz ya, bitirdikten sonra biraz öyle hissettim. :)

Bu tür konulara ilginiz varsa şans vermeniz gereken bir kitap olduğunu söyleyebilirim. ❤️



 

Tür: Romantik Komedi
Yayıncı: Netflix
Bölüm Sayısı: 16
Bölüm Süresi: 1 saat
Dili - Ülkesi: Korece - Güney Kore
Oyuncular: Jeon Do-Yeon, Jung Kyung-Ho, Roh Yoon-Seo,Oh Eui-sik, Lee Bong-Ryeon,Shin Jae-Ha, Jang Young-Nam,Lee Chae-Min, Kim Sun-Young, Hwang Bo-Ra 

KONUSU
Crash Course in Romance, Güney Kore'de sınava hazırlanan öğrencilerin ailelerinin onları tabiri caizse yarış atı gibi görerek diğerlerinden daha başarılı olmaları için uyguladıkları psikolojik baskıları ve hem ailelerin hem de çocuklarının kendi aralarındaki çekişmeleri ele alan eleştirel bir konuya sahip. Bunun yanında matematik öğretmeni Choi Chi Yeol ile Nam Haeng Seon'un hem kişisel yaşamlarına dair detayları hem de aralarında oluşan duygusal ilişkiyi konu edinen bir dizi. 
 


Jung Kyung-Ho, özel bir dershanede matematik öğretmenliği yapan Choi Chi Yeol karakterini canlandırıyor. Veliler çocuklarının, anlatım tarzıyla ülke çapında meşhur olmuş bu öğretmenden eğitim alması için sıraya girip birbirleriyle yarışıyor. Adeta bir idol gibi ilgi gören havalı bir öğretmen kendisi. Bundan dolayı çoğu kişi onu kibirli ve para düşkünü olarak görüyor olsa da aslında işini layıkıyla yapan ve pamuk gibi bir kalbe sahip bir insan. Tam Kyung-Ho tarzını yansıtan çılgın ve sempatik bir karakter bence. :)


Jeon Do-Yeon, eski bir atlet olan Nam Haeng-seon karakterini canlandırıyor.  Annesinin kaybından sonra özel bir birey olan erkek kardeşi ve kardeşinin bırakıp gittiği yeğenine bakabilmek için annesinin garnitür dükkanını işletmeye devam eden ve bu sebeple milli takımdan ayrılmak zorunda kalan fedakar bir genç kadın. Üzerine yüklenen sorumlukları başarıyla yerine getirmeye çalışırken kendi hayatını geri plana atacak kadar özverili.
Jeon Do-Yeon'u ilk kez bu dizide izledim ve oyunculuğunu başarılı buldum. :)

Roh Yoon Seo, Nam Hae Yi karakterini canlandırıyor.
Nam Hae Yi, Haeng-Seon'un kızı gibi sevdiği ve bakımını üstelendiği yeğeni. Yeni çıkış yapan oyunculardan biri olan Yoon Seo'nun oyunculuğunu da oldukça beğendim. Karakteriyle bütünleşmiş ve duyguları başarıyla yansıtmıştı. :)
 Üniversite sınavlarına hazırlanan genç kız derslerinde başarılı olsa da matematik için ders almak ister. Kızının bu isteğini yerine getirmek isteyen Haeng-Seon ülkenin en iyi matematik öğretmeninden ders alması için diğer veliler ile yarışa girer ve Crash Course in Romance hikayemiz böylece başlar. :)


Crash Course in Romance dizisini sadece başrolünde Jung Kyung Ho var diye izlemeye karar verdim. Hospital Playlist, Falling for Innocence ve One More Happy Ending dizilerinde izlediğim ve çok sevdiğim bir oyuncu olunca bu dizisini de severek izleyeceğimi düşündüm. Hem dizinin ele aldığı konu hem de oyunculuklar bu konuda yanılmadığımı gösterdi. 
Sınava hazırlanan öğrenciler üzerinde kurulan baskıların hem fiziksel hem de psikolojik sağlıklarını bozacak seviyede olduğunu gözler önüne seriyordu. Kendilerinin başaramadığı şeyleri çocuklarına yükleyerek bu durumdan tatmin olmaya çalışan ebeveynlerin ne kadar çirkin şeyler yapabileceğini de temsili şekilde bu dizide izliyoruz. 
Nam Haeng Seon karakterinin kendi hayatından, geleceğinden feragat ederek kardeşi ve yeğeni için yaşamaya başlaması fedakarlık konusunda ders verir bir detaydı ama kendi hayatını bu kadar geri plana atmış olması onun adına üzülmeme sebep oldu. Neyse ki sonrasında kendine ve sosyal hayatına zaman ayırmayı öğrendi. :)
Choi Chi Yeol ise tam anlamıyla çılgın bir matematik öğretmeni. İlk bölümde çektiği reklam filmini izlerken epey eğlenmiştim sizler için videosunu ekliyorum. :)


Choi Chi Yeol'ün hayatının işten ibaret hale gelmesinin, para düşkünü ve kibirli görüntüsünün ardındaki sebepleri ve gerçek kişiliğini izledikçe öğreniyoruz. Ders verdiği kısımları izlerken keşke benimde böyle bir öğretmenim olsaydı diye düşünmedim değil. :))
Dizi genel anlamda izlemeyi sevdiğim ve keyif aldığım tarzdaydı. Konusu ve vermek istediği mesajlar bence çok güzel ve anlamlıydı. Oyuncuları da yukarıda belirttiğim gibi karakterleriyle uyum sağlayıp başarılı performans gösteren bir kadroydu. Karakterlerin gelişimi ve hikayelerinin ilerleyişi de pozitif anlamda tatmin ediciydi.
Beni tek rahatsız eden nokta başroller arasındaki yaş farkıydı. İkili arasında 10 yaş fark var. Normalde böyle şeylere takılan bir insan değilimdir fakat kadın oyuncu Jeon Do Yeon dizide, Jung Kyung Ho'nun ablası gibi görünüyordu.  Karakteri gereği bakımsız bir hava verilince bu durum daha da çok göze batıyordu ve duygusal yakınlaşmalarını izlerken pek romantik bir his uyandırmadı. Bundan dolayı diziyi tavsiye edip etmeme konusunda bir şey diyemiyorum fakat yaş farkına takılmam izlemek isterim derseniz şans verebileceğiniz güzellikte bir dizi olduğunu söyleyebilirim. :)





 

Merhabalar, mutlu pazarlar ^^
İstanbul'da yaşamaya başladığım için fırsat buldukça buradaki tarihi yapılarımızı gezip görmeye karar verdim ve Kurban bayramı öncesinde Yerebatan Sarnıcı'nı ve sonrasında yakınlarında bulunan Barın Han'ı ziyaret etme imkanım oldu. Bugün size bu gezintimden bahsetmek istiyorum.



YEREBATAN SARNICI HAKKINDA
Doğu Roma İmparatoru I. Justinianus (527-565) tarafından yaptırılan bu büyük yer altı sarnıcı, suyun içinden yükselen ve sayısız gibi görülen mermer sütunlar sebebiyle halk arasında “Yerebatan Sarayı” olarak isimlendirilmiştir. Latincede “Cisterna Basilica” olarak adlandırılan yapının bulunduğu yerde daha önceleri Stoa Bazilikası bulunduğundan, kimilerince “Bazilika Sarnıcı” olarak da anılmaktadır. 
Sarnıcın içerisinde her biri 9 metre yüksekliğinde 336 sütun bulunmaktadır. Birbirine 4.80 metre aralıklarla dikilen bu sütunlar, 28 sütun içeren 12 sıra meydana getirmektedir. Çeşitli mermer cinslerinden yontulmuş sütunların büyük bir kısmı tek parçadan, bir kısmı da iki parçadan oluşmaktadır. 52 basamaklı taş bir merdivenle içine inilen sarnıçtaki bu sütunların bir kısmının, daha eski tarihli yapılardan toplandığı düşünülmektedir. (yerebatan.com'dan alıntıdır.)

Yerebatan Sarnıcı'nı haftanın her günü ziyaret edebilirsiniz. 
Bilet Ücretleri; 
Yerli Ziyaretçi: 60 TL 
Yabancı ziyaretçi: 350 TL 
Öğrenci/Öğretmen: 30 TL şeklinde.
Sırada beklemeden hızlı geçiş yapmak için internetten alınan bilet ücretleri;
Yabancı Ziyaretçi - 385,00 TL
Tam - 66,00 TL
Öğrenci -Öğretmen - 33,00 TL şeklinde değişmektedir.
~~~~
Ben pazar günü gittiğim için uzun bir sıra vardı, o sırayı bekleyip vakit kaybetmemek için online bilet alarak giriş yaptım. İçerisinin çok farklı bir atmosferi vardı. Yüzlerce sütun ve heykelle karşılaşmak insanı büyülüyor. Detayları daha iyi görebilmek için aynı yerleri birkaç kez dolaştım. :)
Nem oranı çok fazla ve kalabalık olduğundan içeride uzun süre vakit geçirmek biraz zor olsa da binlerce yıldır ayakta olan bu sarnıcı görmek benim için keyifli bir anı oldu. 
Tarihsel detaylar verip sizi boğmak istemiyorum açıkçası. Bu sebeple sadece çekmiş olduğum fotoğraflara yer vereceğim. Detaylı bilgi almak isterseniz sarnıcın internet sitesini ziyaret edebilirsiniz. <3












BARIN HAN 

Türkiye'nin önde gelen hat ve cilt sanatçılarından Prof. Emin Barın'ın uzun yıllar atölye ve ciltevi olarak kullandığı, ancak 2000li yıllarda basın sektörünün şehir merkezinden uzaklaşması ile birlikte 17 sene boyunca boş kalan Barın Han, 2019 yılından itibaren bağımsız bir sanat alanı olarak sanatçı gruplarının hem üretimlerini yapabilmelerine, hem de eserlerini sergileyebilmelerine imkan tanımaktadır. (barinhan.com'dan alıntıdır.)

~~~~

Barın Han'a giriş ücretsiz. Apartman şeklindeki hanın ilk katında Emin Barın'ın eserleri ve eşyalarının sergilendiği bir alan bulunuyor. 



Benim ziyaret ettiğim tarihte Yarının Hayaletleri isimli sergi ziyarete açıktı. Hanın diğer katlarında bu sergiye ait resim, heykel vb sanat eserleri mevcuttu. Eserlerin tamamını çekmedim ama ilgimi çeken ve etkilediğim birkaçını sizinle paylaşıyorum. :)



Favori tablolarımdan biri <3








Serginin tamamına bakınca beni en çok etkileyen bu üçlü tablo oldu. Hepsini çok anlamlı ve etkileyici buldum. 

Barın Han'ın en üst katında ise duvara Haruki Murakami'den bir alıntı yazılmıştı. Tamamını fotoğrafa sığdıramadığım için videolu çekim yapmıştım. İzlemek isteyenler için ekliyorum. :)


 
Siz en son hangi tarihi yapıyı ya da sergiyi ziyaret ettiniz? :)
İstanbul'da olan ve muhakkak görmelisin dediğiniz yerleri yorumlarda benimle paylaşabilirsiniz. <3



 


Tür: Romantik Komedi
Yayıncı: Netflix
Bölüm Sayısı: 10
Bölüm Süresi: Ortalama 1 saat
Dili - Ülkesi: Korece - Güney Kore
Oyuncular: Kim Ok-Bin, Yoo Teo, Kim Ji-hoon,Go Won-hee

Merhabalar blog arkadaşlarım ^^
Öncelikle hepinize iyi bayramlar dilerim. <3
Ben yine ortalıktan kayboldum ve buralarda olmadığım süreçte sizleri çok özledim. Hep aklımdaydınız fakat yeni bir şehirde yeni bir işe başladığım için hem alışma süreci hem de düzenimi oturtmaya çalışırken bloğuma vakit ayırma fırsatım olmadı ne yazık ki. En son 19 Mayıs tatilinde uğramışım ve şimdi yine bir bayram tatilinde boşluk bulmuşken bunu değerlendirmek istedim. ^^
Umarım hepiniz iyisinizdir ve sizler için her şey yolunda gidiyordur. <3
İşe başlamadan önce izlemiş olduğum ve sizlerle paylaşmak istediğim dizilerden bir tanesi ile geri dönüş yapmak istedim. Lafı daha fazla uzatmadan başlıyoruum!

KONUSU
Love to Hate You dizisi, "En büyük aşklar nefretle başlar" sözünün doğruluğunu kanıtlanmak için çekilmişçesine erkeklerden her zerresi ile nefret eden ve güçlü karakteri ile taviz vermeyen avukat Yeo Mi-Ran ile kadınlara hiç güvenmeyen ünlü oyuncu Nam Kang-ho'nun birbirlerinden nefret ederek başlayan ilişkisinin aşka dönüşmesini konu alıyor.

KARAKTERLER

Kim Ok-Bin, Yeo Mi-Ran karakterini canlandırmakta.
Mi-Ran, fotoğrafından da anlayacağınız üzere dominant bir karakter. Erkeklere olan güvensizliği nefrete dönüşen genç kadın, bundan beslenerek kendini öyle güzel yetiştirip geliştirmiş ki karakterine hayran kaldım. Tabiri caizse kimseye minnet etmeyen, ayakları yere sağlam basan güçlü bir kadın. Haksızlığa karşı sessiz kalamıyor, haksızlığa uğrayan kim olursa olsun destek olmaya çalışan ve kara listesine aldığı erkeklerin hakkından bir güzel geliyor. :))
Kim Ok-Bin'i ilk kez bu dizide izledim ve oyunculuğunu sevdim. Karakteriyle çok başarılı bir şekilde bütünleştiğini düşünüyorum. Eski dizilerini izler miyim bilmiyorum ama güncel bir şeyler çekerse şans vermeyi düşünürüm. :)

Yoo Teo, Nam Kang-Ho karakterini canlandırmakta.
Kang-Ho ülkenin ünlü aktörlerinden biri. Romantik dizileriyle kadınların kalbinde yer edinmiş olsa da, görünenin aksine yaşadığı bazı olaylardan dolayı kadınlara karşı güveni olmayan, kamera arkasında ve günlük yaşantısında onlara kaba davranışları sebebiyle medyada gündem olan bir adam. 
Böyle anlatınca Kang-Ho kötü bir karaktermiş gibi anlaşılmış olabilir fakat aksine çok tatlıydı. Ters davranışlarını izlerken eğlendiğimi bile söyleyebilirim. :))
Bu davranışların arkasında yatan sebebi öğrendiğim ve onu anladığım için böyle yorumluyor da olabilirim. Yoksa kaba erkeklerden hoşlandığım düşünülmesin. :D
Yoo Teo'yu da ilk kez Love to Hate You'da izledim. Kim Ok Bin'de olduğu gibi Yoo Teo'yu da karakterine çok yakıştırdım. Karizması ve aurasıyla etkisi altına alıveriyor. :)

Kim Ji-Hoon, Do Won-Jun karakterini canlandırmakta.
Kang Ho'nun şirketinin sahibi ve aynı zamanda onun menajeri. Onun aksine çok sempatik ve nazik bir adam. Tarzı ve karizmasıyla en az Kang Ho kadar dikkat çeken bir karakter. Hatta ben Kim Ji-Hoon'u Yoo Teo'dan daha çok sevmiş olabilirim. :))


Karakterlerden başladım, biraz da dizinin genel havasından bahsetmek isterim. ^^
Karşı cinsten bu kadar nefret eden bu ikili nasıl birbirine aşık oldu diye düşünmüş olabilirsiniz. Şöyle ki, Mi Ran, Kang-Ho'nun kadınlar için söylediği bazı şeyleri tesadüfen duyuyor ve kadın düşmanı bu adama haddini bildirmek için kara listesine alıyor. Şans bu ya, adamın kadınlara karşı tutumundan rahatsız olan birisi bunu medyaya sızdırınca Kang-Ho'nun itibarını kurtarmak için anlaşmalı sevgili bulmaya karar verirler. Doğru tahmin, bu kişi Mi-Ran'dan başkası değildir. Ve sonucunda aşk-nefret ilişkisine hoş geldinizz. :))
Love to Hate You, hem dizi olarak hem de oyuncularıyla dikkatimi çeken bir yapım olmasa da kardeşim ve Fightingblog Esra'cığım övgüyle bahsedip kesin izlemelisin deyince izleme listeme aldım. Mini dizi olduğu için hemencecik izleyip bitirdim. İflah olmaz romantik yanım ve ben diziye bayıldık! Klişe tarafları olsa da kadronun başarısı ve birbiriyle uyumu o kadar hoştu ki çoğunu ilk kez bu dizide izlememe rağmen çok sevdim ve klişe diyebileceğimiz noktaları asla rahatsız etmedi. Aksine keyif alarak izledim. Romantik komedi türündeki favorilerim arasına girdi. Benim gibi bu tarz diziler izlemeyi sevenler için kesinlikle tavsiye ederim. <3

 


“Sen o zaman şuna karar vereceksin. Tek başına, hiçbir sorumluluk, bağlılık olmadan mevsimlik çiçek gibi mi yaşayacaksın; yoksa herkesi gölgesinde toplayan, kök salan, güven veren bir çınar mı olacaksın? Evin önündeki bu koca çınar, aile demek, bağ demek, koşulsuz, şartsız sevgi demek. Şimdi düşün bakalım oğlum, sabah uyandığında kararını vermiş olarak kalk çünkü hayat beklemez…”

~~~~

BAĞ KİTABININ KONUSU
Geçmişte yaşadıklarının yükü ve kalbindeki yara ile hayatını işine adamış başarılı bir iş insanı olan Kemal, aldığı bir haber ile kaçtığı geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalacaktır. 

Eğlence mekanlarının gözde isimlerinden biri olan ve tabiri caizse savruk bir hayat yaşayan Mila, en yakınlarından gördüğü büyük ihanetten sonra hayatını ne kadar anlamsız bir şekilde geçirdiğini fark eder. O andan itibaren genç kadının kendini bulma yolculuğu başlar. 
Bu ikiliyi biraraya getirecek şey ise tarihi Çınar kasabasıdır. Hem büyüleyici güzelliğe hem de verimli topraklara sahip bu kasaba, Kemal ve Mila'nın hayatlarında büyük bir dönüm noktası olacaktır. 

***

Merhabalar blog arkadaşlarım. 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun! :)
Yoğun bir süreçten geçtiğim için epeydir buralara uğrayamadım ve sizleri çok özledim.♥ 
19 Mayıs vesilesi ile kendime vakit ayırma imkanım olunca hemen geldim. :)
Buralarda olamadığım süreçte okuduğum kitaplardan bir tanesi olan Bağ'dan bahsetmek istiyorum sizlere.  Bağ, son zamanlarda çok sık gördüğüm ve hakkında güzel yorumlar okuduğum kitaplardan bir tanesiydi. Hal böyle olunca okuma listeme almıştım ve kısa süre içerisinde edinip okuma fırsatım oldu. 
Kitabın ilk bölümünden itibaren Kemal'in geçmişte neler yaşadığını merak etmeye başladım. Yazarımızda bu durumu düşünmüşçesine olayları Kemal için geçmiş-günümüz ve Mila'nın yaşadıkları şeklinde dönüşümlü olarak aktarmıştı. Bir bölümü okurken diğer kısımda neler olduğunu merak ettirip okuma isteğini arttırdığı için bu şekilde anlatımı hep sevmişimdir. Yazarımızın akıcı üslubuyla birleşince kitabı kısa bir süre içerisinde okuyup bitirdim.
*Bundan sonraki kısımlarda SPOİLER İÇEREN kısımlar olabilir.*
Kemal ve ailesinin bir entrikanın kurbanı olarak 20 yıl gibi büyük bir zamanı birbirlerinden ayrı, yanlış anlamalar sebebiyle birbirlerini suçlayarak geçirmiş olmaları beni çok üzdü. Bunlara sebebiyet veren kişinin hak ettiğini bulduğunu okumak ise bir oh çekmemi sağladı. 
Mila'nın savruk hallerinden sonra kişisel olarak yaşadığı gelişim ve dönüşüm de oldukça etkileyiciydi. Babannesinin kaybından sonra bu hale gelmiş olsa da özüne dönüşü ve çok sevdiği kadının izinden gidişi takdire şayandı bence. Kemal ile duygusal ilişkilerinin ilerleyiş şekli tahmin edilebilir olsa da romantizm sever biri olarak keyif alarak okudum. 
Çınar kasabasına dair detaylar o kadar etkileyiciydi ki okurken gerçek bir kasaba olsaydı keşke dedim. Verimli topraklarını ve kasabaya adını veren çınar ağaçlarını görebilmeyi, Kemal ve Mila çiftiyle tanışmayı isterdim. :)

BAĞ, aşk, dostluk, sadakat, aile, ihanet ve daha fazlasını bulabileceğiniz kurgusuyla biraz Yeşilçam filmlerini anımsatan keyifli bir kitaptı. Benim gibi bu türde kitapları okumayı sevenlere tavsiye edebilirim. :)